0e271-y1pvpe4rkk8d_-x7jaj14vipk5ud1uchefzhdswvnwm9-efggiwfu8jm_nau_0wlumgrx3ekxp1osg5smk7-he5fa

Nerede ararsınız iktidarı? Zamanda mı, mekanda mı? Ve ne için? Ona direnmek, onunla mücadele etmek için mi ararsınız; yoksa onu yeniden üretmek, beslemek için mi? Ne için ararsanız arayın, hatta isterseniz hiç aramayın, iktidar, hem zamanda hem de mekanda, üstelik hem karşı durabileceğimiz hem de garip bir şekilde sürekli yeniden ürettiğimiz binbir hali ve bir tek nihai amacıyla, “sürekli bir varlık” gösteriyor.

“Bilginin zaman ve mekan üzerinde yayılması Innis’e göre iktidarın niteliğini belirleyen önemli bir faktördür. …Innis’e göre imparatorluğun örgütlenmesi temel olarak iki model üzerine dayalıdır: Birinci model askeridir ve mekanın fethini içermektedir. İkincisi ise dinsel modeldir ve zamanın fethedilmesini içermektedir”[1]. Yasa ve kurallarını kil tabletler üzerine kaydetmiş iktidarlar yüzyıllar boyunca varlığını koruyabilmişken, papirüs, parşömen gibi çok daha hafif malzemeden yararlanan iktidarlar da sınırlarını genişletebilmişlerdir. Hafif malzeme, her ne kadar zamana karşı kil tabletler kadar dayanıklı olmasa da, kolay taşınabilirliği sayesinde iktidarın buyruklarının çok daha geniş sınırlar içinde duyurulmasına, bilinmesine, uygulanmasına imkan tanımıştır.

Buradaki asıl sorun, iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle iktidar arasındaki ilişkinin yönünün doğru saptanmasıdır. İktidarın gereksinimleri mi iletişim teknolojilerindeki gelişmeleri doğurur; yoksa tabandan gelen ihtiyaçlar doğrultusunda meydana gelen bu gelişmeleri iktidar sadece kullanır mı? Bu ilişkinin doğasını tam olarak açıklamak pek mümkün değildir. Kil tabletlerden papirüse geçilmesiyle, Mısır’da monarşiden oligarşiye geçiş aynı döneme rast gelmekteydi. Ancak, ne papirüsün icadının oligarşiye neden olduğunu ne de oligarşiye geçişin papirüsün icadını doğurduğunu söyleyebiliriz.

Parşömen, saklama süresi papirüse göre çok daha uzun olmasıyla, özellikle, arşivleme açısından çok daha kullanışlıydı; ayrıca, papirüsün Mısır’dan ithal edilmesiyle ilgili sorunlara da bir çözüm niteliği kazanmıştı. Tarihte parşömenin en önemli etkisi ise, “Hıristiyanlığın diğer dinlere üstünlük sağlamasına yardımcı olmasıdır. Roma İmparatorluğu’nun genişlemesi bunun tipik bir örneğidir. Parşömen, yerinden yönetim ve toprak kökenli yayılmacılığı desteklemiştir”[2]. Bu teknoloji, Batı Avrupa’da güçlü bir kilise örgütlenmesine yol açmıştır ve kağıdın kullanımına kadar da kiliselerin oluşturduğu bilgi tekeli kırılamamıştır.

“Kağıdın yaygınlaşması, halk dillerinin önemini arttırmıştır. Latin dilindeki eğitime dayanan manastır eğitimiyle halk dili arasında önemli bir ayrılık ortaya çıkmış ve iki farklı dil kullanılır olmuştu. Kağıt, yerel dillerde İncil’lerin ve dinsel yapıtların yayılmasına yol açtı”[3]. Bilgi tekelinin çoğunluğun lehine kırılması, iktidarın en büyük kalelerinden birini kaybetmesi olarak da okunabilir. İlerleyen yıllarda matbaanın da icadıyla, bilginin çoğaltılabilmesi, yayılabilmesi, iktidarın bilgi üzerindeki egemenliğinin ciddi biçimde sarsılması sonucunu doğurdu. Ayrıca, bilgi edinmenin temel haklardan biri olarak talep edilmesi, süreç içindeki basın ve ifade özgürlüğü tartışmaları ile birlikte basını, halk adına iktidarın gözcüsü konumuna taşımıştır. Artık iktidardan, şeffaf olmasını, yetkileri hakkında halka hesap vermesini talep eden bir kitle söz konusudur. İletişim teknolojilerindeki bu gelişimin merkezinde, çoğunluğun ya da iktidarın kendisinin ihtiyaçlarını görmek pek mümkün değildir. Çünkü yaşanan gelişmeler, iktidarın yetkilerini sınırsızca ve sorumsuzca kullanmasının önünde bir engel gibi görünmekle birlikte, halkın iktidardan hesap sorma ihtiyacının yükselmesi nedeniyle de ortaya çıkmamıştır. Gelişmenin kendisi, var olma nedenini, kullanım pratikleri içinde kendisi ortaya koymuştur diyebiliriz.

Günümüze geldiğimizde ise, çok daha ilginç bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. Çağımızın en büyük mitlerinden biri olan “bilgi toplumu” mitinin merkezini oluşturan, özgürlük ve bilgiye serbest ulaşım yanılgısını yaratan internetin askeri amaçlarla, iktidar tarafından geliştirilmesi ironiktir. “Bilgi toplumu”, bir mitten öte değildir, çünkü yaşanan, bilgiye serbest ulaşımdan ziyade iktidarın bilgi üzerindeki kontrolünün farklı bir biçimidir. Kişisel olarak, interneti nasıl ve ne için kullandığınızı, açtığınız sayfalarda sizden kimlik bilgilerinizin istendiği ücretli/ücretsiz üyeliklerin sayısını, sıklığını bir düşünün. İstenildiğinde elleriyle koymuşlar gibi bulunmak ve reklamcılara pazarlanmak gibi bedeller ödemek karşılığında bilgiye ulaşıyoruz. Peki, hangi bilgiye? Tüm tarih boyunca olduğu gibi, sadece izin verilen bilgiye, iktidarın meşruiyetini sarsmayacak bilgiye, iktidara karşı koyma olasılıklarını bile (büyük ölçüde) elinde tutan, iktidar tarafından yaratılmış bilgiye…

Evet, iktidar tek bir nihai amaçla “sürekli bir varlık” gösteriyor. Orwell’in, 1984 romanında, romanın baş karakteri Winston’a işkence yaparken O’Brien’a söylettiği gibi: “Parti yalnızca kendisi için güç ister. Bizi ilgilendiren başkalarının iyiliği değil, yalnız ve yalnız iktidardır. Servet, lüks, uzun ömür ya da mutluluk değil, yalnızca iktidardır. Geçmişteki tüm oligarşilerden farklıyız, çünkü biz ne yaptığımızı biliyoruz. Tüm diğerleri, bize benzeyenler bile korkaktılar. Alman Nazileri ve Rus komünistleri kullandıkları yöntemlerle bize çok yaklaşmışlardı. Ama hiç bir zaman, kendi dürtülerini tanıyabilecek kadar cesaret gösteremediler. Yönetime istekleri dışında, sınırlı bir süre için geldiklerine ve kısa bir süre sonra, tüm insanların eşit ve özgür oldukları bir cenneti kurabileceklerine inanıyorlardı. Biz böyle değiliz. Kimse yönetime onu bırakmak için geçmez. İktidar araç değil, amaçtır. Kimse bir devrime bekçilik etmek için diktatörlük kurmaz; devrim, diktatörlüğü kurmak için yapılır. Baskı kurmanın amacı baskı kurmaktır. İşkencenin amacı işkencedir. İktidarın amacı iktidardır. Şimdi beni anlamaya başladın mı?”[4]

Öteki

[1] Timisi, Nilüfer (2003). Yeni İletişim Teknolojileri ve Demokrasi. Ankara: Dost Kitabevi. s. 43.

[2] Geray, Haluk (2002). İletişim ve Teknoloji Uluslararası Medya Düzeninde Yeni Medya Politikaları. Ankara: Ütopya. s. 10.

[3] Geray, Haluk (2002). İletişim ve Teknoloji Uluslararası Medya Düzeninde Yeni Medya Politikaları. Ankara: Ütopya. s. 11, 12.

[4] Orwell, George, (2007). Bin Dokuz Yüz Seksen Dört. İstanbul: Can Yayınları. s. 230.