Spinoza 17. yüzyıl akılcılarından Hollandalı bir filozoftur. Erken yaşlarda Yahudi okullarında İbranice öğrenmiş, hahamlık için eğitim almış, aynı zamanda Arap Tanrı bilimcilerinin yapıtlarını da öğrenmiştir. 1650’de Latince, doğa bilimleri ve felsefe okumuştur. Fakat beş yıl sonra 1655’de cemaat mahkemesi tarafından suçlanmıştır. Suçu, dindışıcı olması ve Tevrat’ı küçümsemektir. Her dönemde olduğu gibi bilim ve felsefeye karşı çıkan dinci cemaatler tarafından suçlanıp aforoz edilmiştir.

Hançerlenmiştir.

Hançerlendikten sonra, hoşgörüsüzlüğün sembolü olarak kanlı paltosunu anı olarak saklamıştır.

Alfred Rozenberg, Spinoza’dan yaklaşık 300 yıl sonra yaşamış Yahudiliğini inkar eden bir Nazi subayıdır. Her ne kadar felsefeyle ilgilense de baba figürüne duyduğu gereksinim ve güce karşı boyun eğiş onu Hitler’e karşı iflah olmaz bir hayranlığa itmiştir. Varoluşunu kendi akıl ve düşünceleriyle değil de başkalarının bakış açılarıyla değerlendirmiştir. Onun bir cemaate ait olması ‘birey olamamasından’ kaynaklanmaktadır. Yani kişilik olarak Spinoza’nın tam tersidir. Spinoza, insanın Tanrının suretinden değil de Tanrının insan suretinden yaratıldığını söyler. Bu bizdeki tasavvuf anlayışına yakındır. Rozenberg ise Tanrı istediği için, onun gölgesinde inancı ve ırkı sınıflayıp birini diğerinin refahı için yok etmek gerektiğini söyler. Bu da bizdeki Sivas katliamına yakındır.

Irvin D. Yalom 1931 doğumlu, Rus kökenli, Yahudi asıllı Amerikalı ünlü bir psikoterapisttir. Bir çok kitabı Türkçe’ye çevrilmiştir. Yalom’u, biz en çok Aşkın Celladı ve Nietzsche Ağladığında adlı kitaplarıyla tanıyoruz. Türkçe’ye çevrilen son kitabı ise ‘Spinoza Problemi’dir. Spinoza Problemi hem roman olarak hem de düşünsel anlamda oldukça farklı; yarı belgesel, yarı kurgu bir kitaptır. Bir yanda Yahudi cemaatinden kovulan bir filozof, öte yanda Yahudi düşmanı bir Nazi subayı. Bu paradoksu ve problemi herkesin anlayacağı bir yalınlıkla anlatmış Yalom. Kitap biraz da bu paradoks üzerine kurulmuş.

Fikret Başkaya’nın çok güzel bir saptamasını burada bir kez daha anmak istiyorum: “herkesin bir hikâyesi var, ama hikâyenin içindeki kişilerin de başka bir hikâyesi var”. Yalom kitabın epilog kısmında buna yakın bir cümle kurmuş. Spinoza’nın kitapları 2. Dünya Savaşı’ndan sonra bir tuz madeninde bulunur, sonra korunmaya alınır. İşte bu kitaplardan birini (İlyada, 16. yy baskısı) Yalom eline aldığında şunu söyler: “Demek ki bu eski hikâye kitabının da anlatacak kendi hikâyesi var.”

Eğer bir hikâyenin içindeyseniz (ki içindesiniz) sizin de anlatacak bir hikâyeniz (mutlaka) olmalıdır.

Buyurun…

Salih Mercanoğlu

7 Mayıs 2012 tarihinde, Cumhuriyet Akdeniz Ekinde yayımlanmıştır.