pan-ve-panik621cd9cf6e0596e39c3dac82c3431c44

Kimi kentlerin sessiz bilgeleri vardır. Sessizliğin bozulduğu, kirlendiği zamanlarda bile onlar bu duruşlarını korurlar.

Sessizlik sesin kaynağıdır. Ses ancak sessizliğin olduğu yerden çıkar.

Antalya’nın sessiz bilgelerindendir Süleyman Dingil. Bunu kızılçamlar, sedirler, meşeler, köknarlar, kayınlar ve ardıçlar bilir. Toroslar, torosların sevdalısı yabani çilekler, deliceler, kocayemişler bilir. Çünkü Süleyman Dingil’in bir tanışıklığı vardır; doğanın bu nazlı çiçekleri, güngörmüş ağaçları ve dağlarıyla. Hem de ilkçağdan bu yana…

Süleyman Bey (1937) Anadolu insanıdır. Avusturya ve Almanya’da staj yapmış bir orman mühendisidir.

Orman işçiliği üzerine araştırmalar da yapan Süleyman Dingil’in tayini istemediği halde Erzurum’a çıkınca çok sevdiği ormancılık mesleğini bırakıp ikinci mesleği olan rehberliğe başlamıştır. Bu iki mesleği kapsayan altı kitap yayımlamıştır. Her biri birbirinden önemli olduğuna inandığım bu kitaplardan sonuncusu “Pan ve Panik”tir.

***

Pan ve Panik, Antalya tarihiyle ilgili çalışma yapanların, doğaseverlerin ve mitolojiden hoşlananların ilgiyle okuyacağı bir kitaptır. Süleyman Dingil, bu kitapta 1998-2010 yılları arasındaki anılarını paylaşmış bizimle.

Bu anıların hiç biri kuru anılar değil. Kendisini öne çıkaran, taşra egosuyla yazılmış anılar hiç değil. Çünkü Türk turizmini, kent kültürünü ve sosyal değişimleri eleştiren ve sorgulayan bir yanı var.

Herr Dr. Budge ile Frankfurt’lu bir tır şoförü olan Herr Zink’ın rehberler arasında unutulmayan seyahati, Yalvaç’tan Perge yoluna, doğudan batıya tüm gayr-ı Müslim ibadethanelerin Türk turizmi için bir hazine olduğunu ve bunun nasıl değerlendirilmesi gerektiğini, içkinin turizme etkisini, Türk kahvesinin, kahve kültürünün son yıllarda turistik mekanlardan silinmesini, turizm hırsızlığının sektör haline getirilmesini, turistik mekanlarda turistlerin hiç ilgisini çekmeyecek risale-i nur gibi çeviri kitapların tezgahlarda boy göstermesini (bir tür dini turizme alet etme), bilim adamlarınca şarlatan olarak kabul edilmiş Erich von Däniken’le Kapadokya’da tanışmasını…

Ve otelleri, otobüsleri, otobüs şoförlerini, konaklamaları…

Aynı zamanda bunları anlatırken kendisini geride tutmayı becerebilen bir insanı da okudum.

***

Kitabın içinde geçen en ilginç makale ise “Antalya Turizminde Ateş Adison’la otuz beş yılda anımsadıklarım…” başlığı altındaki makaledir.

Çünkü bu makalede, Antalya’da rehberliğin başlangıcını bir de Süleyman Dingil’in tanıklığıyla öğreniyoruz. Aslında yazar kendisiyle beraber rehber olan Ateş Adison’un trajik yaşamını anlatıyor.

1973-74 kışında, Ateş Adison’la aynı rehberlik kursuna katılıyor. Süleyman Dingil burada kendinden önceki rehberlerin adlarını anıyor. İlk Almanca rehberi Hüseyin Çimrin (aynı zamanda Almanya’dan Turizm uzmanı ve turist rehberi diplomasını alan ilk Türk rehberi), ilk İngilizce rehber H. İbrahim Büyükbenli ve ilk Fransızca-İngilizce rehber olarak da İ. Ethem Soykam’ın adlarını.

1973’de Antalya Valiliği’nden resmi dairelere bir yazı gönderiliyor. Kentte turizm yenice başladığı için rehber gereksinimi çok olacağından, resmi dairelerde çalışan ve iyi derecede yabancı dil bilen elemanların rehber kurslarına katılmaları emrediliyordu. Süleyman Dingil’in ormancılık mesleğini bırakıp (biraz da tayininin Erzurum’a çıkması nedeniyle) rehber olma hikâyesi de burada başlıyor.

***

Pan ve Panik adlı kitap, keyifle okuduğumuz anılardan sonra kitaba adını veren metinle son buluyor.

Bu efsaneyi gördüğüm yerde okurum. Her anlatıcı farklı anlatır.

Pan’ı müzikle, Panik’i şarapla özdeşleyen çok güzel bir anlatım bu. Oysa sayısız Pan hikayesi okumuştum, hiç birinden bu kadar keyif aldığımı hatırlamıyorum.

Bu sıcak yaz günlerinde, eğer tatile çıkıyorsanız yanınıza alacağınız üç şeyden biri olmalıdır Pan ve Panik.

Diğerleri mi?

Zamfir’in Yalnız Çoban’ı (The Lonely Shepherd) ve koca bir şişe kırmızı şarap.

Salih Mercanoğlu