ddfcb-580710_10151403894848725_1208111266_n
Fotoğraf: Coşkun Dere

Kar başlıyor. Yaslı başını kaldırıp göğe o gri, görünmez eleğe bakıyor. Teşbihte hata yok; zaman değil miydi törpüye benzetilen?

Öykü mü okumuş soluklanıyor? Okudu elbet; duydu ki öpülmemiş alnı küçükken birinin. Yaşamak eyleminde zamanın hatırlanışı kesintiye uğramalıdır. İşte şimdi de unutulmuş; kesin, sert adımlarla geçmesine karşın duyumsanmayan, belki yorgunluktan ya da bıkkınlıktan umursanmayan artık, zamanı düşünmeyi bırakmış, dinlediği şarkının sözlerini yeniden geçiriyor aklından: öpülmemiş alından doğan boş  luk.

Tam da kar yağarken böyle, karşıdaki dükkânlara insanlar girip çıkarken, akşam alacasının çöktüğü bu sıralarda, kendi yanına düşen bir başınalığında uzaklardaki o alnı öpülmemişi düşünürken oluşan buğu gibi camdaki de.

Sıkı sıkı tembih etmişti bir başkası; öyküyü okumayı bitirince pencereye git, soluklan demişti. Bir şarkı dinle, kar yağıyorsa izle ya da sarıl sigaraya.

Soğuk üfürüyor pervazdan. İçerideki dengi sıcak hava, başka bir aradan çıkıp gidiyor olmalı, istenmemiş, fazla. Zamanı mı düşünecekti yerli yersiz… Bir öykü okumuştu işte, alnı öpülmemiş o çocuğu kucaklarken buldu kendini; yüzünü ellerinin arasına alıp en anaç sözleri söylerken ona ve varlığı için teşekkür ederken: hiddeti ve öfkesini alan sevdikleri, onlarla şifa bulmuş, bulabilmiş insancıl kalbi için.

Bir de şöyle demek vardı ya, iyi ki öpülmemişsin, bunu başka bir bahara bıraktı…

Zeynep Sönmez