portakal-kabugu-shutterstock-8

Sadece merak etmiştim, benim de Sevgi ablanınki gibi memelerim olsa nasıl olur diye. Sadece merak. Hem iyi de durmamıştı ki. O çıkıntıları kendimde değil, Sevgi ablamda görmenin daha hoş olduğuna daha o an karar vermiştim zaten. Gerek yoktu onca paniğe, onca tantanaya. Annemin ağlamalarına, babamın bağırmalarına, psikologun beni psikologluk duruma getirmesine, “şu çocuğu kurtaralım” adlı çalışmalara. Hiç gerek yoktu hem de. Altı üstü iki tane portakal. Annemin odama girmeyip mutfağa doğru gitmesiyle belki de çıkarıp yemeye başlamış olacağım şakadan iki küçük meme. Zaten Sevgi abladaki gibi de durmadı diyerek hayıflanacağım iki küçük top. Ve böylece ömrüm boyunca çocukluğumun o yıllarını anmadan geçireceğim meyve saatleri. “Yok, portakal sevmem” demeyeceğim sayısız günler. Portakallı keklerin bile eziyete dönüşmeyeceği sıradan bir hayat. Ve karımın sevişirken dokunmamak için can çekişmeyeceğim portakal büyüklüğündeki memeleri.

Bazılarının hayatı bir haberle değişir, bazılarınınki bir insanla, bir karşılaşmayla, bir kazayla, ölümle veya terk edişle. Bazılarınınki ise sadece portakalla. Evet, insanı sapık bir ibne yapma gücüne sahip turuncu toplarla. Bu kadar basit.

Atilla Barutçu