Söyleşiyi yapan Ariale M. Huff, iyi kitapları iyi yemekle bir tuttuğundan, böyle bir başlık atmış. Tom Robbins’in kitaplarında öyle alakasız şeyler bir araya gelir ki zevkten dört köşe olursunuz. İyi bir lokantanın harikulade lezzetiyle ve sunumuyla gerçekleşir bu tören ve gurmenin ağzının suyu akar.

İşte bu usta aşçının küçük sırlarını paylaştığı söyleşiden tadımlık bir porsiyonu çevirdim.

Afiyet olsun!

Onur Çalı

Robbins_Marshall_MegumiShaunaArai-600v

Ariale: Her kitabın farklı bir mesajı var mıdır yoksa aynı mesajları tekrar mı ediyorsun?

Tom: İkisi de, demeliyim. Yedi romanımın her biri daha önce uğraşmadığım konuları kurcalıyor. Yine de her kitapta farklı kılıklarla ortaya çıkan üçlü bir tema var. Bu temalar özgürlük, dönüşüm ve şölen.

Ariale: Okuyucuların senin eserlerinden “kapmasını” istediğin başlıca mesajlar nelerdir?

Tom: Oldukça büyük bir fıçı dolusu yahniyi tek bir bardak et suyuna dönüştürmek zorunda olsaydım, o bardaktan çıkan mesaj şöyle bir şey olurdu sanırım: “Yaşamlarımız sandığımız kadar sınırlı değil; dünya harikulade tuhaf bir yer; uzlaşımsal gerçeklik önemli ölçüde kusurludur; hiçbir kuruma güven olmaz ama aşk istisnadır; her şey mümkündür; gerçekten özgür olma cesaretimiz ve egolarımızı küçültme bilgeliğimiz olsa ve kendimizi bu kadar ciddiye almasak hepimiz mutlu olabiliriz.”

Ariale: Kendi taslak kurgularımı ve şiirlerimi el yazısıyla yaparım ve öğrencilerimi de buna teşvik ederim. Bazıları itiraz ederler çünkü her şeyi klavyede yapmak istiyorlar. Yazılarının ilk aşamalarında, taslaklarında el yazısı kullanmakla ilgili neler söylersin?

Tom: Anladığım kadarıyla, bilgisayarda anlamlı bir kurgu yaratmaya çalışmak McDonald’s’da yemek yemek gibi. Hızlı, kolay, rahat ve verimli; işini hallettiriyorsun. Kaybolan şey ise lezzet, doku, besin, maceraperestlik ve ruh. Ekranda okunmak üzere tasarlanmış romanlar, Happy Meal menülerinin edebiyattaki karşılığı gibi. Bir yazarın yazıyla daha yavaş, daha itinalı ve organik bir bağ kurmadan, gerekli karmaşıklığa ve çok katmanlı anlama ulaşabileceğine inanmıyorum. Dil örgüsünü saymıyorum bile. Mürekkep dilin kanıdır. Kağıt ise etidir.

Ariale: Düşüncelerimin bazıları hayallerimden, bazıları yaşadıklarımdan, çoğu da güçlü bir şekilde inandığım şeylerden gelir. Senin düşüncelerinin kaynakları nelerdir?

Tom: Düşüncelerimin çoğu değerlerinin karşılığını, bilimsel makaleler okurken mutlu bir tesadüfle karşılaştığım lezzetli bilgi lokmalarında, akıllı arkadaşlarımla konuşurken keşfettiğim farklı bilinç durumlarında ya da basitçe, hayatla gözlerim ve hayal gücüm açık bir şekilde kurduğum ilişkideki mizahi duyarlılıkta bulur. Çoğunlukla, entelektüel ya da manevi bir kaşıntının yavaşça ve keyifli bir şekilde kaşınmasına dönüşür.

Ariale: Seni yazmaya davet eden belirli bir zaman ya da durum var mı? Bir oturuşta genellikle ne kadar çalışırsın?

Tom: Doğru zamanı, doğru durumu beklemek ya da doğru esini, pekala, bunlar amatörler içindir. Eğer profesyonelseniz ya da olmak istiyorsanız, her gün yazarsınız. Hafta içi her sabah saat 10’da çalışma odama giderim. Böylelikle esin perim beni nerede ve ne zaman bulacağını bilir. Beni bulmak için sahildeki barlara bakmasına ya da bulvarlarda aramasına gerek kalmaz. Her zaman ortaya çıkmaz, doğru, ama nerede olacağımı bilir ve böylelikle fırsatları kaçırmamış olurum. Bir kitaba başladığım zaman, günde beş ya da altı saat çalışırım. Ama aylar ve sonra yıllar geçtikçe, bu süre giderek azalır. Kitabın sonuna doğru, iki saat çalışabilirsem şanslı sayarım kendimi. Bir süre sonra, yıpranırım.

Ariale: Tanınan bir yazar olmak, seni okuyucuların beklentileri konusunda daha duyarlı mı yapıyor yoksa kendi eğilimlerin konusunda daha özgür mü kılıyor?

Tom: Yazarken, ilişkim hep ve yalnızca önümdeki kağıtladır. Başka bir şey ya da başka bir kimse gelmez aklıma, hatta öğle yemeği ya da Gong Li [Çinli film yıldızı] bile gelmez. “Okuyucuların beklentileri” hiç gelmez. İzleyicilerin damak tatlarına göre yiyecek tedarik etmek, o izleyiciye hiç saygı göstermemek demektir. Ve eğer izleyici bunu anlamıyorsa, o zaman onlar da saygıyı hak etmiyordur.

Ariale: Seni en çok etkileyen, sana ilham veren yazarlar ya da hocaların kimler?

Tom: Dünya görüşüm büyük oranda Zen koanları, Sufi hikayeleri, Taoist meseller, tantrik metinler, Tibet’in “çılgın bilgelik” senaryoları –Lao Tzu gibi birkaçı istisna olmak üzere yazarları genellikle anonimdir– ve yirminci asrın değeri en bilinmemiş filozofu Alan Watts’tan etkilenerek oluşmuştur. Yazmaya yaklaşımım da saydığım kaynakların James Joyce, Alfred Jarry, Blaise Cendrars, Günter Grass, Henry Miller, Vladimir Nabokov, İspanyolca şairler, Fransız filmleri, Yunan mitolojisi, Amerikan pop kültürü, atomaltı fiziği ve geceye toslayan diğer şeylerle karışmasından ilham almıştır.

Ariale: Bir yazar ya da bir insan olarak kendini geliştirmek için neler yaparsın?

Tom: Yazdığım her cümleyle boğuşurum ve her cümleyi şunlarla sınarım: açıklık, netlik, ritim, ezgi ve orijinallik. İnsan olarak, kendimi geliştirmek için çok az şey yaparım. Aslında, sanırım daha kötüye gidiyorum.

Ariale: Yazar olma halinin, tinsel yolculuğunun bir parçası olması nasıl gerçekleşti?

Tom: Ormanda yürümek ve dişlerimi fırçalamak nasıl olduysa öyle. Tam bilinç (ki buna erişmiş değilim) parçalara ayrılamaz.

Ariale: Hayattaki en büyük hayalin ya da amacın nedir? Gerçekleştirebildin mi? Çok istediğin bir şeyin başka bir şeyle yer değiştirdiği oldu mu?

Tom: İlk gençliğimde Tarzan olmak isterdim. Sonra, Hermann Hesse ve Bruce Lee’nin karışımı bir şey olmak istedim. Bugünlerde ise bir ışık topu olmak istiyorum.