Anton Pavloviç Çehov’un, yayıncısı ve arkadaşı Aleksei Sergeyevich Suvorin’e farklı tarihlerde yazdığı birkaç mektubun çevirisini okuyacaksınız. Mektupların çevirisi tarafımca, Constance Garnett’ın İngilizceye çevirdiği baskı esas alınarak yapılmıştır. Mektupların hepsi Moskova’dan gönderilmiştir.

Onur Çalı

Adsız3.jpg
Çehov ve Suvorin

21 Şubat 1886

Çalışmalarım hakkında söylediğin yüreklendirici sözlerin ve hikayemi bu kadar çabuk yayımladığın için sana teşekkür ederim. Senin gibi deneyimli ve yetenekli bir yazarın nazik ilgisinin bana nasıl umut verici, hatta ilham verici geldiğini tahmin edebilirsin.

Hikayemin, kırpmış olduğun son bölümü ile ilgili söylediklerine katılıyorum; bu yararlı tavsiyen için teşekkür ederim. Altı yıldır yazıyorum ancak tavsiye etme ve açıklama yapma zahmetine giren ilk kişi sen oldun.

Çok fazla yazmıyorum – haftada iki ya da üç hikayeden fazla değil.

11 Eylül 1888

Bir koltukta iki karpuz taşımamamı ve tıbbı bırakmamı tavsiye ediyorsun. Lafzi olarak düşündüğümde bile, birinin neden bir koltuğunda iki karpuz taşımaması gerektiğini anlamıyorum… Bir değil iki uğraşım olduğunda kendimi daha güvende ve daha hoşnut hissediyorum. Tıp benim yasal eşim, edebiyat metresim. Birinden bıktığımda, geceyi diğeriyle geçiriyorum. Uygunsuz olsa da sıkıcı değil. Hem ne biri ne öteki bir şey kaybetmiyor benim bu sadakatsizliğimden. Tıpla uğraşmasaydım, düşünüyorum, acaba boş vaktimi ve zihnimi edebiyata verebilir miydim. Disiplinsiz biriyim.

23 Aralık 1888

Tamamen ümidimi kaybettiğim anlar oluyor. Kime ve ne için yazıyorum ben? Halk için mi? Sanmıyorum; hortlaklara inandığımdan daha fazla bir inancım yok halka. Halk eğitimsiz, kötü yetişmiş; en iyileri bile bize karşı insafsız ve samimiyetsiz. Bu halkın beni isteyip istemediğini kestiremiyorum. Burenin’e göre istemiyorlar ve ben abesle iştigal ediyorum. Akademi bana ödül verdi. Şeytan bile buna akıl erdiremez. Paranın hatrına mı yazıyorum? Ama hiç param olmadı, param olmasına alışkın değilim ve para umrumda değil. Para için duygusuz bir şekilde çalışıyorum. Övgü için mi yazıyorum? Şu var ki övgüler benim asabımı bozar. Edebiyat dünyası, öğrenciler, Pleshtcheyev, genç kadınlar ve sair “Bunalım” adlı öykümü övmek için sıraya girdiler. Oysa ilk kar tasvirini fark eden tek kişi Grigorovitch oldu. Ve buna benzer şeyler işte.

Eğer eleştiri olsaydı, benim bir yıldızın gökbilimciye olduğu kadar gerekli olduğum bir hayatı araştıran insanlara iyi ya da kötü bir malzeme verip vermediğimden emin olmak isterdim. Ve sonra, ürünlerim için zahmete girer ve ne için çalıştığımı bilirdim. Ama sen, ben, Muravlin ve diğerleri, kendi kendimizi memnun etmek için kitaplar ve oyunlar yazan divaneleriz. İnsanın kendini memnun etmesi, elbette muhteşem bir şey. İnsan yazarken o keyfi alıyor, peki ya sonra? Neyse… Susuyorum. Ezcümle, Tatyana Repina için üzgünüm. Kendini zehirlediği için değil; kendi hayatını amaçsızca yaşayıp acı içinde ölerek kimseye bir yararı dokunmadığı için. Birtakım kavimler, dinler, diller, medeniyetler hiçbir iz bırakmadan yok olmuşlardır. Sırra kadem basmışlardır çünkü o zamanlar tarihçi ya da biyologlar yoktu. Aynı şekilde, eleştirinin mutlak yokluğu nedeniyle birtakım hayatlar ve sanat ürünleri de gözlerimizin önünde yok oluyorlar. Bu sözlerime, tüm çağdaş ürünler zayıf ve önemsiz olduğu için eleştiriye iş düşmediği şeklinde bir itiraz gelebilir. Ancak bu, dar bir bakış açısı olur. Hayat yalnızca artılarıyla değil eksileriyle de ele alınmalıdır. Seksenlerden bir tek yazar çıkmadığı kanısı bile beş ciltlik bir çalışmaya malzeme sağlayabilir.

Dün gece, Novoye Vremya gazetesi için bir öykü yazmaya oturdum ama bir kadın peyda oldu ve sarhoşken düşüp başını yaralayan şair Palmin’i görmeye sürükledi beni. Neredeyse iki saat, bu sarhoş dostumla uğraştım, yoruldum, iyodoform koklayıp durdum, öfkelendim ve eve tükenmiş halde döndüm… Hayatım bir bütün olarak can sıkıcı ve önceden hiç olmayan bir şekilde insanlardan nefret etme atakları yaşamaya başladım. Uzun ve aptalca konuşmalar, ziyaretçiler, yardım isteyen insanlar, onlara iki-üç rubleyle yardım etmem, bana tek kuruş ödemeyen hastalara yetişmek için ödediğim fayton paraları gibi ıvır zıvır şeyler yüzünden evden kaçasım geliyor. İnsanlar benden borç alıp geri ödemiyorlar, kitaplarımı alıyorlar, vaktimi boşa harcıyorlar… Tek eksiğim ümitsiz bir aşk.

26 Aralık 1888

Kadınların şefkatle aşık olduklarını ve şefkatten dolayı evlendiklerini söylüyorsun. Peki ya erkekler? Kadınlara kara çalan gerçekçi yazarları sevmiyorum. Bununla birlikte kadınların kaideye yerleştirilmelerini, erkeklerden kötü olsalar bile, her durumda, kadınların melek erkeklerin ise alçak herifler olduğu yolundaki değerlendirmeleri de sevmiyorum. Ne erkekler ne de kadınlar, beş para etmezler. Yine de erkekler, çok daha fazla izan sahibiler.