Sevdiğim, sevgili Lilionok,
Bundan böyle sana geceleyin mektup yazmayı ya da seninle ilgili şeyler yapmayı kesin olarak yasakladım kendime. O saatlerde hep azıcık çılgın oluyorum çünkü.
Senden aldığım iki satırlık mektuptan sonra, bende bir ‘gevşeme’ belirdi, şimdi artık oturup sakin sakin yazabilirim sana ve yazmak da istiyorum.
Buluşmalarımız sırasında kafam benim değil sanki, kendi kendimden tiksiniyorum.
Ayrıca, bunun bana zarar verdiğini de biliyorum. Bu durumda hiçbir işe yaramadığımı, kimseye yararım dokunmadığını anlıyorsun sanırım.
Korkma, yavrum, bir daha öyle olmayacağım. Eğer öyleysem, senin o minik gözlerine görünmemeye çalışacağım.
Bir şey daha var: senden zorla sevgi dolu sözcükler koparmaya çalışırsam, sakın korkma benim minik güneşim. Onları özellikle ben dertlenmeyeyim diye yazdığını biliyorum. Onlara dayanarak hayal kurmuyor, senin yönünden herhangi bir ‘bağlanma’ uydurmuyor, onlar aracılığıyla bir sonuca varmayı ummuyorum.
Üzme kendini, rahatına bak. Günün birinde beni yine bütün sözleşmelerin dışında, bütün o garipliklerimden arınmış olarak beğenirsin belki.
Başın üstüne yemin ederim ki, bütün kıskançlıklarıma rağmen, onlarla birlikte, şen ve esen olduğunu öğrendiğim zaman büyük bir mutluluk duyuyorum.
Bu mektuplardan ötürü fazla azarlama beni.
Seni ve küçük kuşları öperim…
‘Senin ÇEN’in…’ (Mayakovski..)
Moskova, Ocak ortası, 1923