f20e7-jilliansalas

Dudaklarından öptüğüm ilk kızın adı Vered’di. Vered, İbranice’de bir çiçek ismidir aynı zamanda. Uzun bir öpüşmeydi. Bana kalsa, sonsuza kadar sürebilirdi ya da en azından yaşlanıp buruş buruş olana ve ölene kadar sürerdi ama Vered durdurdu. Bir süre sessizleştik, sonra ben teşekkür ettim. Vered “Her şeyi mahvettin” dedi. Bir sessizlik daha geçti aramızda ve ekledi “Senin teşekkürün bir şeyleri bitirdi, farkında mısın? Öpüştük, ikimiz, ben sana tatil hediyesi getirmiş yaşlı bir teyze değilim.” Ben de “Saçmalama, sadece bir teşekkürdü” dedim. O ise “Kapa çeneni, tamam mı!” dedi. Ben de öyle yaptım. Benimle öpüşen ilk kızı kızdırmak istemiyordum çünkü. Ona kendini iyi hissettirmek istiyordum ama bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum. O da konuşmuyordu. Sonra bana şöyle bir baktı, kemerimi çözdü ve benimkini ağzına aldı. Durup dururken, ailesinin evinde, salonun ortasında oldu bu. Ailesi dışardaydı. Ben hala susuyordum. Böyle zamanlarda nasıl davranmam gerektiğini bilmediğimi anlamıştım, bu yüzden mümkün olduğunca bir şey yapmıyordum.

Bana sakso çektikten sonra oturma odasındaki divanda seviştik. Ben geldikten sonra birkaç dakika bekledik ve tekrar seviştik. İlkinde de ikincisinde de gelmedi. Sorun olmadığını, hiçbir zaman gelmediğini ama yine de sevişmeyi sevdiğini söyledi. Sonra susadığını söyledi. Mutfağa gidip ikimiz için bir bardak su getirdim. “Bu senin ilkin değil mi?” dedi ve yüzümü okşadı. Başımı salladım. “Bu gerçekten çok şık bir davranış” dedi. “O teşekkürün… bir an seni evden kovacaktım. Ama ilk seferin olduğu için, gerçekten hoş.”

“Annem her zaman, teşekkürün bir insanı incitmeyecek tek sözcük olduğunu söyler” dedim.

“O zaman seninkini annen alsın ağzına” dedi Vered ve gülümsedi. Ne gün ama diye düşündüm. İlk öpücüğüm. İlk saksom. İlk sevişmem. Hepsi aynı öğleden sonra ve hepsi de küçük birer mucize. O zamanlar 19 yaşındaydım, askerdim; ilk öpücük ve hatta ilk sakso için bile geç sayılabilirdi. Ama şanslı hissettim. Çünkü çok beklemem gerekmişti ama sonunda olmuştu, hem de bir çiçek ismi taşıyan güzel bir kızla.

Vered, erkek arkadaşı olduğunu söyledi. Öpüşmeden önce söylememişti çünkü öpüşmek, ortada bir erkek arkadaş olsa bile büyük bir mesele değildir. Bana sakso çekerken de söylemedi çünkü ağzında benimki vardı. Her neyse, sonunda bana söylediğinde, biraz fazla hassas göründüğüm için, umarım kırılmamışsındır dedi. Ona şaşırdığımı ama hiç de kırılmadığımı söyledim. Tam tersine, bir erkek arkadaşı olduğu halde benimle yatması biraz gurur vericiydi. Güldü ve şöyle dedi “Gurur verici büyük bir söz. Erkek arkadaşım var ama salağın teki ve sen…ilk öpüştüğümüz andan itibaren bekar olduğunu anladım ve işte ne yaparsın ki bakirliğin hoş bir tarafı var.”

Küçükken, ailesinin onu tatillerde kampa gönderdiğini anlattı. Kampta akşam yemeğinden sonra, rehber öğretmenler büyük paket cipsleri havaya fırlatırlarmış, herkes onları yere düşmeden yakalamaya çalışırmış. “Anlayabiliyor musun?” dedi, göğsümde çıkmış beş tane kılı okşarken. “Herkes için yeteri kadar cips vardı, biz de biliyorduk, ama havada o paketi yakalayıp açmanın ve ilk yiyen olmanın tadı başkaydı.”

Kısılmış bir sesle, “Şimdi ben açıldım, artık hiçbir şeye yaramam, öyle mi?” dedim.

“Abartma,” dedi Vered “ama evet, artık biraz daha az değerlisin.” Anne babasının ne zaman geleceğini sordum. Bir buçuk saatten önce gelmeyeceklerini söyledi. Benimle tekrar sevişmeyi kabul edip etmeyeceğini sordum, tokat attı. Sert değil ama tatlı sert bir tokattı bu ve şöyle dedi, “’Kabul ediyor musun’ deme, ‘istiyor musun’ de, etkisini azaltıyorsun.” Ve bir sessizlik anından sonra, “Deve gibisin değil mi?” dedi, “Buradan ayrıldığında dışarıda seni bir çölün beklediğini düşünüyorsun ve kim bilir bir daha ne zaman su bulabileceksin!” Malafatımı eline aldı ve “Üzülme. Çölde değiliz. Bu dünyada herkes düzüşür ve düzüşmeye devam eder. Herkes. Sen bile.” dedi.

Tekrar seviştikten sonra beni kapıya kadar geçirdi, kapıyı açtıktan sonra, “Restoranda, sinemada ya da AVM’de erkek arkadaşım yanımdayken bana rastlarsan, beni tanımazlıktan gelme, tamam mı? Bundan nefret ederim. Bana selam ver, merhaba de. İzcilik kampından filan tanıdığın birine selam verir gibi, tamam mı?” Ona tekrar görüşüp görüşemeyeceğimizi sordum. Yanağımı okşadı, alınıp gücenmememi ama Asi ve diğer başka nedenlerle görüşemeyeceğimizi söyledi. Bundan, erkek arkadaşının adının Asi olduğunu anladım.

Ağlayacağımı aklıma getirmezdim ama ağlamaya başladım. Bana “Sen bu dünyadan değilsin. Senin kadar garip birine rastlamamıştım” dedi. Ona mutluluktan ağladığımı söyledim ama inanmadı. “Dışarısı bir çöl değil,” dedi bana, “göreceksin, sevişeceksin.”

Onu bir daha hiç görmedim. Ne sinemada. Ne restoranda. Ne de AVM’de. Ama eğer bu hikayeyi okuyacak olursa, ona bir kez daha teşekkür etmek isterim.

Etgar Keret

Çeviren: Onur Çalı