Bir keresinde Sait Faik hikayesini alır, Bedri Rahmi’nin yanında soluklanır. Adı “Dört Zait” olan hikayeyi okumasını ister dostundan. Son derece beğenmiştir Bedri Rahmi. Lakin adalı öykücünün içine sinmez sonuç. “Bir daha yazacağım ben bu hikayeyi” der ve müsveddeleri almadan çeker gider. Bir zaman sonra, edebiyat dergisinin birinde rastlar öyküye Bedri Rahmi. Elinde olan müsveddelere de denk gelir. Karşılaştırır. Neredeyse aynıdır yayında olanla müsvedde! Sadece birkaç cümle değişmiştir. Bedri Rahmi, “Varlık” dergisinin 407. sayısında Sait Faik hakkında yazarken bu olaydan söz açar ve hikayecinin ne denli titiz olduğunu gösterir. Sait Faik hikayesini okuyan kişiler o kolay okunmalığa şaşar da, ben de buncasını yazarım, der çoğu zaman. Ustalık buradadır. Okurun zahmetsiz biçimde kurulan dünyaya girmesi, orada eğlenceli bir gezintiye çıkması, derin bir nefes alıp bir hülyaya dalmasını ister belli ki Sait Faik. Tüm bunlar olurken kimi zaman gözünden iki damla yaş geldiği olur belki, çoğu zaman duygudan duyguya hoplar zıplar okur ve tüm bu gördükleri karşısında kolayca bu işi kendinin de yapacağına inanır. Marifet budur. Okurun bu yanılgıya düşmesini sağlamak! Sözün en rafine, yalın halini bulup çıkarmak…

Enver Aysever, Büyüklük Hezeyanı İçinde Yazar Olmak!, Remzi Kitap Gazetesi, Sayı 89, Mayıs 2013.