Tarih, 1921 yılında Anadolu’ya savaşmaya gönderilmiş iki yüz Yunan askerinin “kardeşime kurşun sıkmam” diyerek savaşmayı reddettikleri için kendi orduları tarafından kurşuna dizilmeleriyle çok da ilgilenmez.

İşte o güzel askerlerin –düşünün o savaş ve kargaşa ortamında– kendi devletlerine, toplumlarına hitaben yazdıkları bildiriyi okuyabilirsiniz aşağıda.

Burcu Firdevs Demirağ’ın çizimiyle…

09266-asker2bmezarc4b1.jpg

Yeni yılın ilk gününün şafağı doğmak üzere.

Bu güzel bayram, acılar ve yaşamın zorlukları içinde tatlı anıları ve umutları hatırlatarak bizi biraz da olsa rahatlatıyor gibi görünse de bitip tükenmek bilmeyen ve kanla sulanan günlük çilemizi ortadan kaldırmıyor, yaşadığımız kâbusların yarınlarımızı karartmasına engel olamıyor.

Yeni yıl burada, cephede bize ne getirebilir?

Meandru nehrinin kıyılarından Uşak dağlarının karlı zirvelerine, kutsal şehir Bursa’ya, karla kaplı Trakya dağlarına kadar soğuktan tutmayan parmaklarımız tetikteyken nöbetçi kulübelerinin önünde öldürmeye ve ölmeye hazır bir biçimde nöbet tutuyoruz. Bazılarımız salgın hastalıkların yol açtığı çürümüş bedenleriyle ya da ölümcül kurşun yaralarıyla, insani ilgi ve tedaviden uzak yarının sakatları olarak hastanelerde yatıyoruz, bazılarımız ise savaşa karşı çıktığımız için prangalara vurulmuş ve kanunlarla cezalandırılmış olarak cezaevlerinde iç çekerek inliyoruz.

Ya diğerleri? Neden diğerleri yaşamıyor şimdi? Şimdi aramızda olmayan ve savaşta yaşamını kaybeden diğerleri yeni yılda aramızda yoklar. Küçük Asya’nın tepe ve dağlarında kaldı cansız bedenleri.

Günümüzün çile ve zulmü bu kadarla bitmiyor. Arkamızda bıraktığımız ailelerimiz yıllardan beridir kara bir yas içindeler. Biz yoksullar burada cephedeyiz. Zenginler ve dolayısıyla güçlüler askerlik yapmamak, ailelerinden uzak olmamak için bir yol buluyorlar. Alnımızın teriyle yaşlı ana babalarımıza bakıyor kardeşlerimizi koruyup kollamaya çalışıyorduk. Belki biz buralardayken anamızı babamızı kaybettik. Belki kardeşlerimiz yoksulluğun neden olduğu mutsuzluklar içinde ensesi kalın şerefsizlerin hayvanca emellerine kurban olmuşlardır.

Ve biz burada cephede vatan için savaşıyoruz! Bizi bugünkü acılarımızdan kurtaracak olan tatlı anılarımız nerde şimdi? Yoklar! Aklımıza bile gelmiyorlar. Çünkü etrafımız acılarla ve prangalarla çevrilmiş. Ölüm ve zulüm dışında bir şey göremiyoruz. Çok azımız 1 Eylül tarihini hatırlıyoruz. Halkı derinden yaralayan, mezbahaya sürükleyen, Batı Avrupa’nın parazitlerinin savaş kabusunu attık üzerimizden diyebilenimiz çok az. Bu çok azımız kısa sürede gerçeğin acı tokadını hissettik yüzümüzde.

Kâbuslar bitmedi. Başka bir biçim altında yeniden çöktü yoksul halkımızın sırtına. Panayır kutlaması havası içinde “kahraman ordumuzun desteği ile ulusal hedeflerimize ulaşacağız” açıklamasını yaptı yeni hükümet yetkilileri krallık mührüyle.

Yeniden vampirleştiler. Kan kan kan diyerek halkın kanını istiyorlar. Yılbaşı günlerinin tatlı rüyaları yerini acılara, ağıtlara, ölülere ve ölmeye hazır olanlara yas tutmaya dönüştü.

Ey vampirler, kan kokan sevinçleriniz kursağınızda kalabilir. Biz artık kadere inanan geçmişin masum insanları değiliz. İçinde yaşadığımız toplumsal sömürülere ve şartlara rağmen demagoji ve yalanlarla süsleyip resmettiğiniz, uğruna insanları barbarca birbirine parçalattırdığınız emellerinizi biliyoruz artık. Biz kendi halinde yaşayan vatandaşlar kanla boyanan yılların cehennemi içinde uyandık.

Ödediğimiz bedeller çirkin egoizminizin, sınıfınızın, “vatanınızın” ve “ulusal rüyalarınızın” arkasında yatanları görmemize yardımcı oldu. Biz günlük yaşam için mücadele edenler, işçiler sömürülerinizin devam ettiği bu toplumsal yapı içinde özgür olamayız. Çünkü savaşan ordunuzun kurbanları olmadığımız dönemlerde de fabrikalarınızın ve ticari şirketlerinizin kurbanı olmaktayız. Ya kanımızla ya terimizle sizin doyum bilmeyen hayvanca taleplerinizin köleleri olarak hazinelerinizi büyütüyoruz.

Bize bir daha özgürlükten bahsetmeyin. Dayattığınız köleliğe dayanamıyoruz artık. Gördük ki hükümetleriniz rengi nasıl olursa olsun, ezen sınıfın sözcüsü, krallıkla yönetilen devlet iktidarınız ise hizmet ettiğiniz sınıfın şiddetini ve zorbalığını koruyup uygulayan örgütlü bir kurumdan başka bir şey değildir.

Bir daha bize, vatan ve ulusal çıkarlardan dem vurmayın. Çünkü bunlardan bahsettikçe iyice çirkinleşip alçaklaşıyorsunuz. Kendinizi gizlemenize yetmiyor. Simge ve idealleriniz önümüzde yıkıldıkça kalbimiz size ve sınıfınıza karşı kin ve nefretle doldu. Bu nefret ve kinin sizin halklar arasında ektiğiniz ve birbirlerini kırmalarına neden olduğunuz Fransız-Alman, Yunanlı-Bulgar düşmanlığıyla ilgisi yoktur. Tarihi devrimci süreçle, halkların kölelik zincirlerinin kırılmasıyla, eski toplumu yıkarak yerine özgür ve adaletli bir toplum inşa etmekle ilgilidir.

Yeni insanlığın tohumları yerkürenin kuzeyinde savaşın toz ve dumanı içinde çoktan düştü.

Devrimci sürecin sonlarına yaklaşıyoruz. Yıkılmaya hazır toplumunuzu omzunuzun üstünde tutmaya çalışan sizler bu gerçek karşısında titriyorsunuz. Sizi sisteminizin enkazı altında yok edecek olan deprem hızla yayılıyor.

Bu nedenle, siz hükümetin büyük kelleleri bilmenizi isteriz ki sizin ülkenizin değil gerçekten insanlık için verilen savaşın kahraman askerleriyiz. Bu nedenle 1921 yılının birinci günü burada cephede haksız yere katledilenlerin ağıdı, işkence altındakilerin, hasta ve toprak altında kalan kemiklerin inlemesi değil, göğüs kafesine sığmayan güçlü haykırışın sesi yükseliyor.