fe3a7-dsc000271-540x359
Mesut Barış Övün

Yemek yediğim yere doğru yaklaşan kadına takılıyor gözüm. Elinde birkaç poşet var, yüzüne bakıyorum, yaşlılığa yeni adım atmış bir yüz, belki buradaki ışıklardan falandır bilemem, hani hevesle gelirler ve birden yorulurlar ya, öyle bir şey de olabilir. Kadın çaprazımdaki masalardan birine yüzü bana dönük olarak otururken onun güzel olduğunu ve eskiden çok daha güzel olduğunu düşünüyorum. Bir de onu daha önceden tanıyıp tanımadığım sorusu kafamı kurcalıyor. Garson geldiğinde sipariş vermiyor, ihtimal, birini bekliyor. Belli yaşın üstündeki çiftlerde sık görülen bir durum bu: Kadınla erkek buraya beraber gelirler ama uzunca bir süre ayrı ayrı dolaşırlar. Bugün insanların neredeyse koşa koşa geldikleri ve saatlerce kaldıkları bu yerde eskiden, şehir henüz çok küçükken, bakımsız ve ıssız bir park vardı. Çarşıdan uzakta, karanlık kış günlerinde kimselerin uğramadığı bir yerdi, bu dediğim park. İşte bahar gelince biraz hareketlenir gibi olurdu. Aslına bakarsanız, liseli aşıkları ve toy sevgilileri ağırladığı için huysuz ihtiyarlar arasında kötü de bir şöhreti vardı parkın, ama işte ne olacak, masumiyet çağındaydık o zamanlar, hani okul çıkışı biraz el ele yürümek ya da başını, mutlak güven duygusuyla, bir an için onun omzuna koymak. Ama bu rahatsız ederdi bazılarını. O dönemin yaşlıları, şimdi hepsi ölmüştür herhalde, o parktan –şu an üstünde bir alışveriş merkezi yükselen o alandan– çok da iyi sözcüklerle bahsetmezlerdi. Artık o park yok, o yaşlılar da yok ve pek çok genç de erkenden gitti, aslına bakarsanız. Ama anılarımız var, öyle değil mi? Mekanların kalıcılığı ve bizim uçuculuğumuz. Bir şey var diyorum, kadının yüzünün bana tanıdık gelmesi hiç de boşuna değil, ama bilemiyorum. Boş veriyorum. Az sonra garsona bir şeyler söylüyor, şakalaşmaları ve rahat tavırları bana onun buraya sık geldiğini düşündürüyor. Böylece sesini de duymuş oluyorum ve evet, onunla daha önce de bu yerde bulunduğumuzu hatırlıyorum, anlıyorum.

Mesut Barış Övün