İsahag Uygar Eskiciyan

RimGenç’in iddiaları kesinlikle asılsızdır! Biz, yani Deleuze ve Lacan’dan Henüz Alıntı Yapmamış Yazarlar Derneği’ni kurmadan önce Rimbaudcu Gençlik hareketinin içinde kısa bir zaman yer alan beş kişi, hiçbir zaman Poe’ya öykü ithaf etmedik. RimGenç’in içinde yer aldığımız süre zarfında önder olarak seçtiğimiz şairin şiirlerindeki müziğin üzerine kendi sözlerimizi eklemek suretiyle şiirler yazdık. Hal böyle iken şiirlerimiz sadece ve sadece müstakbel sevgilimiz Rimbaud içindi. Örgütten, bir şiirimin Servet-i Fünun’da yanlış basılmasından ötürü ayrıldım. Benim istifamdan sonra dört kişi daha aynı kararı aldı. Çay bahçesinde otururken yeni bir dernek kurmaya karar verdik. Benim aklımda bir isim vardı; ama şimdi burada sayamayacağım nedenlerden dolayı kabul edilmedi. Yeni derneğimizle beraber şair gömleklerimizi çıkarıp yazar kesildik. Hatta alıntılama histerisi içindekilere karşı savaş açtığımıza da o aralar karar verdik. Kararın üzerine bir sebep döşeme ve bunu doktrinleştirme görevini oracıkta Genel Sekreter ilan ettiğim Onur’a verdim. Onur, gücü miktarınca bunu hazırlayacaktı hatta bildiği dillere çevirecek olması, bize uluslararasılaşmak gibi bir karizma da katacaktı. Sayman’ın kelime anlamını bilmeden bu mevkinin üzerine atlayan Gökhan ise şimdi dernek borçları, karar defterleri ve valiliğin ilgili odasındaki küçük memurlarla uğraşıyor. Bu arada kedisini, sevgilisini ve de öyküsünü ihmal ettiği için kısa sürede göt göbeklendi. Hantallığı bu öyküde adının bir kere geçmesine neden oldu. Zira başka bir cümlede yer edinemeyecek kadar tembelleşti, kat kat yağ edindi. Ve tüm bunların altı ay içerisinde olması da bir mucizeydi. Başkanlık bana kalınca Sate’ye ay ışığında, elimde bir demet papatyayla üçüncü şarap kadehinden sonra başkan yardımcılığını teklif ettim. Düşünmem gerekir, dedi. Beş saniyeden fazla düşünecek diye korkmam boşunaymış. Kutlamayı abarttık. Derneğimizin bir de disiplin kurulu üyesi vardı: Minas. Bu kurula iki kişi gerektiği için dedesi Agop’un ismini de yazmıştı. Yaşı hakkındaki soruları yanıtsız bırakmasına karşın kimlik yaşı olan altmış yediden çok büyük olduğunu da biliyorduk. İmzasını taklit ettik. Kimliği ise hep Minas’taydı. Deleuze ve Lacan’dan alıntı yapmış olma ihtimali üzerine tartıştık. Gençliğinde bunu yapmış olsa da zaman aşımına uğradığına karar verdik.

RimGenç’in iddiasına göre Agop, Cenap Şahabettin’di ve Lacan’la vakti zamanında haşır neşirdi. Biz dernek olarak iddiaları çürütmek için Cenap Şahabettin’in Bakırköy’deki kabrini fotoğraflayıp kamuoyuyla paylaştık. Ayrıca böyle olmasının olumsuz bir durum olmadığını, çünkü tüzüğümüzdeki otuz yıllık zaman aşımının varlığından söz ettik. RimGenç’in şube başkanı Tevfik Fikret, Agop’un Cenap Şahabettin olduğu konusunda diretiyordu. O gözleri nerede olsa tanırım, diyordu. Agop Dede, derneğe onu izinsiz yazdığımızı öğrenince ki basından öğrendi, Minas’ın kafasına siyah lastik ayakkabılarıyla bastı. Sate ise edebiyat ortamında yaşanan bu polemiklerden bıkmış, gözlerimin içine bakarak, senden çocuğum olsun istiyorum şarkısını mırıldanıyordu. İşte o anda, yazarlığı bırakıp pastacılığa başlayacağını bildirdi. Böylelikle Lacan ve Deleuze’den alıntı yapma ihtimali ortadan kalkacağı için davaya ihanet etmesi de söz konusu olmayacaktı. Bir dükkân açarsa şayet, duvara Necati Tosuner resmi asacağı hayalini kurdu. Nedense hayalinde resmi ben asıyordum ve çividen seken çekiç parmağımı eziyordu, sonra o, zehrini emip tükürüyordu. Hayal baloncuğunu zor bela dağıttım. Gerçeğe dön, diye sarstım onu. Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu vahim günlerde pastanı sikim dedim. Senden çocuum olsun istiyorum, gözleri senin…

Tevfik Fikret ile yüzyüze erkekçe konuşmaya karar verdik. Bunun için edebi çevrenin pek uğramadığı bir kahvehanede görüşmek üzere sözleştik. Bıyığını burmuş, kikir kikir gülerek yaklaştığını görünce küfre dönen dilimden, oo yüce şairim, sıfatı döküldü. O bunun dalga olduğunu anlayacak kadar zekiydi. Hiç yaşlanmamak nasıl bir şey diye sordum. Ama o yaşlanıyor deyip, iki eliyle bacak arasını gösterdi. Utandım. Zaten yaşlılık insana istediği arsızlığı yapma kılıfıydı. Hoşbeş, yeni çıkan dergilerden bahsettik. Ben fanzinde iyiyim dedim. Dekadansınız siz, dedi. Ahmed Midhat Efendi’yi özlediğini ekleyince gözleri doldu. Evet, size hep dekadanlar derdi. Cebinden siyah beyaz bir fotoğraf çıkardı. Önüme attı. Ahmed Midhat, Tevfik Fikret ve Agop Dede. Fotoğrafın arkasını çevirdim. Arap alfabesiyle yazılan isimleri hemen okudum. Ahmed Midhat, Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin. Telefonum çaldı, arayan Sate’ydi. Son dönemdeki hit şarkısını söylüyordu: Senden çocuum… Telefonu kapattım. Onur’u aradım. Onur halı saha maçındaydı. Acele gelmesini söyledim ve ekledim: Göt Göbek’i de al. Sate’ye çocuk teklifini kabul ettiğimi ama önce acilen verdiğim adrese gelmesini söyledim. Minas ise zaten çok yakınlardaymış. İlk gelen o oldu. Onur formayla, Göt Göbek el arabasıyla, Minas palyaço kıyafetiyle, Sate ise jartiyerle geldi. Fotoğrafı gösterdim. Sadece Minas şaşırmadı. Aynı fotoğrafı dedesinde de görmüştü. Fotoğraftakilerin kuzenleri olduğunu söylemişti. Hatta birisinin kendisini Tevfik Fikret sanan bir deli olduğunu da eklemişti. Daha yaşlı olanınsa Pastırmacı Midhat Usta olduğunu, hatta pastırma dükkânlarında bu fotoğrafın büyütülmüş hali olduğunu da söyledi. Tevfik Fikret, Tevfik Fikret olmadığı şeklindeki iddiaları yalanladı. Yalan söyleyenin anasını, bacısını, ceddini vb böyle dümdüz gitti. Sate’nin dilinde alışık olduğumuz nağmeler.

Pastırmacıya gitmeye karar verdik. Kapalıçarşı yakındı. Sate’yle kol kola yürüdük. Yol boyunca evde yapacaklarının senaryosunu okudu. Onur, Göt Göbek’in el arabasını sürüyor, Minas ise Tevfik Fikret’e dedesini anlata anlata yürüyordu. Tevfik Fikret, biliyorum kesin Şahabettin o, deyip duruyordu. Benden neden saklanıyor ki, deyip küfrü basıyordu. Küfrü duyan, Sate kulağıma üfledi. Sonuçta her iradenin bir yeteri vardır. Taksi çevirdim. Sate’nin kolundan tutup bin kız, diye içeriye attım. Dernek öyle dağıldı. Tevfik Fikret’e hareket çekmeyi de ihmal etmedim. Aslında severdim onu.

RimGenç’in iddiaları kesinlikle asılsızdır! Pastırmacı Midhat Usta’nın dükkânına asla gitmedim ve Tevfik Fikret’i ben öldürmedim ve oğlumuza hâlâ ad bulamadık.

İsahag Uygar Eskiciyan

Sarnıç Öykü dergisinin 21. sayısında yayımlanmıştır.