Ne çok yeni kitap yayımlanıyor, ne çok yeni yazar beliriyor… Birtakım durmuş oturmuş yazarlar gibi bıyık altından gülerek söylemiyorum bunu. Kitapların büyük bölümü üç ay sonra unutulacakmış, yazarların çoğu beş yıl sonra eline kalem bile almaz olacakmış, hiç önemli değil. Kalanlar edebiyatımıza zenginlik katacak.
Geçmişte ne kitaplar yayımlanmış, ortalığı kasıp kavuran ne yazarlar çıkmıştı…
Epey oluyor, bir dergi için, kafamda yarattığım birkaç hayali sanatçının kurmaca biyografilerini tasarlamıştım. Varolmamış bu yazarların yaşam öykülerini sizinle paylaşmak istiyorum bu hafta. Evet, onlar hiç yaşamadılar, ama yaşamış, ürün vermiş bazı sanatçıların özelliklerini yokluklarında da taşıdılar.
Ülkü Tamer
ERDEM ERSEVİ/ERSAVAŞ (Asıl Adı YAHYA ŞAHİN, 1934-1983) Şair. Birecik’te doğdu. Yoksul bir ailenin çocuğuydu. Babası salcılık yapardı. Birecik Köprüsü’nün yapımından sonra ailesiyle birlikte Adana’ya göç etti. Lise öğrenimini bu kentte tamamladı. Edebiyata ilgisi okul sıralarında başladı.
İlk şiiri Erdem Ersevi takma adıyla Adana’da yayımlanan Salkım dergisinde çıktı (Ocak 1956). Açtığı küçük kitapçı dükkanı Adanalı yazarların uğrak yeri oldu. İlk kitabı Mutsuz Sevilerde Yitirdim Seni‘yle (1958) edebiyat çevrelerinin dikkatini çekti. Arı Türkçeye gösterdiği özenle belirdi. Daha sonra Sevi Gezegeninde Sonyaz (1960), Sevinle Sevindir Tümümüzü (1961), Seviler Konuğumdur (1962) kitaplarını yayımladı. Denemelerini Sevinin Önkoşulu: Duygulara Yargıç Olamamak (1965) adlı yapıtında topladı. 1968’de kitabevini kapatarak İstanbul’a yerleşti. 1971’de konuk olduğu arkadaşının evinde yasak kitap bulunduğu gerekçesiyle bir süre gözaltına alındı. Aynı yıl sonunda beşinci şiir kitabını Yaktım Sevileri, Başlasın Savaş‘ı yayımladı. Soyadını Ersavaş olarak değiştirmişti. Bunu Militanlar Savaş Dedi (1973) ile Çığlıklar Savaş Sever (1974) izledi. 1975’te, yasadışı eylem yapmaktan 5 yıl 7 ay hapse mahkûm edildi. 1977’de salıverildi. Cezaevinde yazdığı şiirleri Mutebersin Sevdalım (1978), denemeleri Psikolojide Nadas Kompleksi (1979) adlarıyla yayımladı. 8 Ocak 1983’te geçirdiği bir trafik kazasında yaşamını yitirdi.
* * *
CEZMİ RIZA KARADAĞ (1896-1958) Değeri ölümünden sonra anlaşılmış şairlerimizdendir. Eskişehir’de doğdu. Kurtuluş Savaşı’nda I. ve II. İnönü Muharebelerine katıldı. Cumhuriyetin ilanından sonra Odunpazarı’nda bir şekerci dükkanı açtı. 1925’te evlendi. Dört kızı oldu. Şiir yazmaya 54 yaşında, Demokrat Parti’nin seçimleri kazanıp iktidara geldiği gün başladı (14 Mayıs 1950). “Müreffeh günler bekliyor bizi/Silinir artık geçmişin izi” diye başlayan şiiri, Eskişehir Lisesi müzik öğretmeni Behçet Uğur tarafından bestelendi. Bu ilgi üzerine yazmayı sürdürdü, sadece kısa dörtlükler kaleme aldı, ama şiirlerini yayımlamadı, dostlarına ve müşterilerine okumakla yetindi. Çok sade bir yaşam sürdü. 1958 Mart’ında küçük kızının ölümü üzerine evine çekildi. “Damadımın karısı/Gitti gece yarısı/Ne kadar da perişan/Şu beynimin yarısı” dörtlüğünü yazdıktan sonra geçirdiği kalp krizi sonucunda öldü. Damatları onun şiirlerini derleyerek düzenledikleri kitabı 1959’da Şekerci Şair adıyla yayımladılar. Hikmet Akıncı, Varlık dergisinde yazdığı eleştiri yazısında (Ocak 1960) kitabı övdü, ‘Kanaryamın sarısı/Şakır gece yarısı/Ne kadar da mutlanmış/Başımıza darısı” dizelerini yalın şiire örnek gösterdi. Cengiz Kırcalı, Pazar Postası’nda (2 Şubat 1960) “Şevrole’nin sarısı/Parlar gece yarısı/Ne de güzel yanıyor/Arabanın farısı” dizelerinin ‘dilde deformasyon’ açısından önemine değindi. Cezmi Rıza Karadağ’ın İkinci Yeni akımının ‘gizli öncüsü’ olduğunu ileri sürdü.
* * *
MUKBİL AKTAROĞLU (1899-1978) İstanbul’da doğdu. Varlıklı bir ailenin tek çocuğuydu. Dokuz yaşındayken Bebek’teki yalılarının önünde denize girerken boğulma tehlikesi geçirdi, bu kaza sonucunda ciğerleri zedelendi, yaşamı boyunca solunum güçlüğü çekti. Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra ailesi onu Almanya’ya gönderdi. Aktaroğlu, 1928’de Heidelberg Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi; yurda dönüp İstanbul Üniversitesi’ne öğretim üyesi olarak katıldı. Çalışmalarını ‘Edebiyat-Politika İlişkileri’ konusunda yoğunlaştırdı. 1947’de profesör oldu. Çeşitli gazeteler ve dergilerde yazılar yayımladı. İlk kitabı, Münevverlerin Tenakuzu, 1949’da çıktı. Bunu ‘solcu’ olarak nitelendirdiği yazarların yapıtları üstüne yazdığı incelemeleri içeren Gün Batarken Uyananlar (1952) izledi. Yurtta ve yurtdışında çeşitli konferanslar verdi. 1957’de Demokrat Parti listesinden seçimlere girebilmek için üniversitedeki görevinden ayrıldı. Malatya’dan aday gösterilmişti. Seçilemeyince görevine dönmedi. Beylerbeyi’ndeki yalısına çekilerek bütün zamanını yazmaya verdi. 7 Temmuz 1978’de evlendi. Aynı gün öğleden sonra eşi ve arkadaşlarıyla Boğaz gezisine çıktığı teknenin batması sonucunda boğularak öldü. Başlıca yapıtları: XIII. Asır Halk Şiirinde Siyasi Temayüller (1957), Divan Şiirinin Perde Arkası (1960), Cemiyet mi, Kolhoz mu? (1961), Kustukları Kana Kızıl Mikrop Bulaştıranlar (1968), Şeyh Galib’de Engels Tesirleri (1972). Yarım kalan kitabı, Aşkın Yaşı Yoktur, ölümünden sonra, 1980’de yayımlanmıştır.
* * *
MELİKE BAYSAL (1936-1998) Asıl adı Emine Güzelceli’dir. Ordu’nun Fatsa ilçesinde doğdu. Annesi doğum yaparken öldü. İki yaşındayken, babası bir kavgayı ayırmak isterken bıçaklandı, yaşamını yitirdi. Komşuları onu İstanbul’a dayısının yanına gönderdi. 17 yaşında İstanbul Ekspres gazetesi muhabirlerinden Sait Çakar’la evlendirildi. Altı yıl sonra eşinden ayrıldı. Yeni Sabah gazetesinde düzeltmen olarak çalışmaya başladı. Melike Baysal adıyla yazılar yayımladı. Öyküler yazdı. İlk kitabı, Güneşten Ses Geliyor, 1964’te çıktı. Tatil için gittiği Bodrum’da sandaletçi Kemal Barka ile tanıştı. Onunla evlenerek Bodrum’a yerleşti. Çevresinin sorunlarıyla ilgili, üç romandan oluşan Çökertme Üçlemesi‘ni yazdı. (Sen Denizden Haber Ver, 1967; Tutsak Yazmalar, 1969; Kaymakam Çiçekleri, 1974). Bu arada, ilçenin kadınlarını örgütleyerek BFD’yi (Bodrum Feministler Derneği) kurdu. Kocasının kanserden ölümü üzerine, dernekten ayrıldı, mandalina bahçelerini satarak bir bar açtı. Geceleri gitarıyla şarkı söylemeye başladı. İlhan Berk’in şiirlerini besteledi. Galata’dan Azmakbaşı’na adlı bir kaset çıkardı (1978). Kasetin ilgi görmemesi üzerine şarkıcılığı bıraktı, kendini yeniden edebiyata adadı. 1985’te, barında Gümbet takma adıyla şarkı söyleyen genç popçu Şecaattin Özkasapla evlendi. İki ay sonra kocasının şarkıcı Ukde’yle kaçmasından sonra barını sattı, Gölköy’e yerleşti. 1998’de ölünceye kadar öykü ve roman yazmayı sürdürdü. Öteki yapıtları: Balıklar Kanamaz (1982), Farilya-Torba (1985), Yalıçiftlik Kaçağı (1990), Orfozun Tadı Yok (1992), Kalamar Geceleri (1994, Cezmi Kanatçı Roman Ödülü).
* * *
FERHAT TÜZÜN (1928-1989) Senaryo yazarı. Antalya’da doğdu. İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1952’de Urfa’da Savcı Yardımcılığı yaptığı sırada, Kanlı Feryat filminin yönetmeni Atıf Yılmaz’la tanıştı. Onun yüreklendirmesi sonucunda senaryo yazarlığı yapmaya karar verdi, görevinden ayrılarak İstanbul’a yerleşti. İlk senaryosu, Gelinin Kaderi, 1953’te filme alındı. Filmin büyük gişe başarısı üzerine, Yeşilçam’ın en gözde yazarlarından biri oldu. 1955’te 62 senaryoya imza atarak bu alanda erişilmesi güç bir rekor kırdı. Yabancı yapıtlardan birçok uyarlama yaptı. Türk sinema endüstrisinin bunalımlı yıllarında televizyon dizileri yazdı. 1989’da, Beyoğlu’nda kalmakta olduğu pansiyonda kalp krizinden öldü.
BAŞLICA YAPITLARI
Özgün senaryolar: Dağların Kurbanı, Azap Yaylası, Zalim Kartal, Sahipsiz Kaderler, Ben Yıkılmışım Arkadaş, Yetimler Yalısı.
Uyarlamalar: Şeytana Uydum Bir Kere (Faust), Sevenler Ayrılırsa (Romeo ile Juliet), Hüsnü Amca (Goriot Baba), Hırka Hamdi (Don Kişot), Şaban Seferde (Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok), Kan Davası (Savaş ve Barış), Çılgın Bacanaklar (Karamazof Kardeşler), Lüferin İntikamı (Moby Dick), Şemdinli (Kazablanka), Kanlı Köşk (Hamlet), Hayırsız Ana (Hamlet), Nişanlıma Bir Kefen (Hamlet), Böyle Amca Olmaz Olsun (Hamlet).
07/06/2003 tarihli Radikal gazetesinde yayımlanmıştır.
Ne güzel yazıyordun be usta.