İddia ediyorum, bütün insanlık tarihi yalanlardan ibaret. Ben de bu yalanların en önemli şahitlerinden biriyim. Dünyada ne yazık ki tarih yazma görevi iş bilmezlerin elinde. İnsanlar nasıl oluyor da tarih gibi değerli bir mirası kendini bilmez yalancıların eline bırakabiliyorlar? Ya da nasıl oluyor da insanlar bu basit yalanlara inanabiliyorlar? Bence insanların yüzde doksan dokuzu salak, geriye kalan yüzde biri ise salak rolü yapıyor. Bundan eminim, hiçbir şeyden emin olmadığım kadar eminim.
Gerçekleri öğrenmeye ne dersiniz? Şimdi ve şu anda, insanlık tarihinin en büyük yalanını duymak ister misiniz? Dünyadaki en büyük yalan Hazreti İsa yalanıdır. Hemen öyle kaşlarınızı çatmayın! Lütfen yirmi birinci yüzyılın modern insanları, beni yargılamadan önce hikâyemi dinleyiniz.
Çarmıh, şehir meydanının ortasındaki Meryem Ana heykelinin üstüne çıkmıştı. Meydanda toplanan yüzlerce kişiye nutuk atıyordu. Çarmıh’ın ağzından çıkan her sözle birlikte kalabalık daha da hiddetleniyordu. Ama insanlar ne kadar sinirlenmiş olsalar da Çarmıh’ın hikâyesini merak ettiklerinden dinlemeye devam ediyorlardı. Çünkü bu küçük şehirde böylesi ilginç olaylar pek sık meydana gelmiyordu. Belki de bu olanlar, gelecekte içki masasında dostlara anlatılacak muazzam bir hikâye olacaktı.
Evet, insanlar; bildiğiniz gibi Yahudiler İsa’yı bana gerdi. İnanmıyorsanız üstümdeki kana bakın; hatta üstümdeki suç yaftasına bakın! Bakın ne yazıyor: BU, YAHUDİLER’İN KRALI İSA’DIR. Görüyorsunuz, okuyabiliyorsunuz değil mi?
Ve İsa bütün insanlık adına çarmıha gerildi; onların günahlarını affettirmek için… Değil mi? Şimdiye kadar size hep böyle öğretildi. Ama yanılıyorsunuz vatandaşlar, çok pis yanılıyorsunuz. Aslında insanlığın bütün günahlarının acısını ben, kendim çektim. Hepinizin, doğmamış çocuklarınızın günahını bile ben sırtımda taşıdım, İsa değil.
İnanmıyor musunuz? Açıklayayım. Çok iyi bildiğiniz gibi ya da bilmeniz gerektiği gibi İncil’de şöyle yazar: Saat üçe doğru İsa yüksek sesle, “Eli, Eli, lema şevaktani?” yani, “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” diye bağırdı. Acaba hiç düşündünüz mü neden İsa’nın Tanrıya bu soruyu sorduğunu? Düşünmemeniz normal, şaşırmadım. Peki o zaman ben açıklayayım: Çünkü Tanrı son anda İsa’yı sözcüsü yapmak yerine beni sözcüsü yaptı. İsa, tabii buna çok şaşırdı ve “Neden beni terk ettin?” diye sordu. Ama elinden gelen bir şey yoktu, Tanrı bir kez seçimini yapmıştı ve beni seçmişti. Sonuçta, Tanrı ne derse o olurdu. İsa ne yazık ki Tanrı’nın son saniyede yaptığı karar değişikliğini anlatamadan hayatını kaybetti.
Ben O’nun yerine havarilere anlattım Tanrı’nın son kararını. Ama hiçbiri bana inanmadı. İnanmamakla kalmadılar, beni yakmakla da tehdit ettiler. Ben de onlardan kaçıp uzak diyarlara gitmek zorunda kaldım. Oralarda müjdemi insanlarla paylaştım. Ama tüm çabalarıma karşın bana, Çarmıh’a kimse inanmadı. Herkes kendini beğenmiş o havarilere inandı.
İşte acı, ama gerçek hikâyem böyle. Peki, siz insanlar, siz bana inanıyor musunuz?
Çarmıh’ın konuşması yuhalamalarla kesildi. İnsanlar artık kendilerine hâkim olamıyordu. Patlamaya hazır bir volkan gibiydiler. Nasıl oluyordu da bir çarmıh parçası, peygamberleri hakkında böyle konuşma cesaretini kendinde buluyordu! Söylediklerinin cezasını çekmeliydi bu yalancı peygamberlik yapan tahta parçası.
Rahiplerin öncülüğünde halk Çarmıh’a saldırdı. Çarmıh’ı yakalayıp ondan sözlerini geri almasını ve özür dilemesini söylediler. Ama Çarmıh, “Hiçbir zaman yalan söylemedim, söylediklerimden ötürü pişman da değilim. Siz kabul etmeseniz de ben sizin mesihinizim. Ben Tanrı’nın gerçek kuzusuyum,” diye bağırdı. Halk Çarmıh’ın son sözleri ile deliye döndü, onu Golgota gibi bir tepeye götürdüler ve tahmin edin ne yaptılar?
İsa’ya gerilen Çarmıh’ı çarmıha gerdiler.
Ruhşen Doğan NAR