ec45a-bar25c425b125c5259f2bg25c325bcvercini

26.Ağustos.15 Çarşamba 

Sarayda yine muhtarlar vardı bugün. Hayatımda bu kadar .……… (en hafif tabiriyle saray soytarısı diyeceğim ama soytarılık bile böyle bir şey değil) herifi bir arada görmedim sanırım. Uzun’un konuşmasını kesip kesip bağırmalar, bayrak çıkarmalar, ayağa kalkıp kalkıp alkışlamalar… Yuh olsun size, YUH!

27.Ağustos.15 Perşembe

İnsanları benzetme huyum var, çok pis. Benzetme derken, birini birine benzetme. Sokakta, dolmuşta gördüğüm birini çocukluk arkadaşıma, bir ünlü kişiye, bir akrabama benzetmekten söz ediyorum. Bu pis alışkanlığım yüzünden bazen tanıdığım insanlara yaklaşırken temkini elden bırakamıyorum. Ya o değilse de ben yine benzettiysem?

Bir keresinde İlhan Berk’i görmüştüm, Eryaman’da. Ama konuştuğu için büyü bozulduydu. Kurt Vonnegut’la öyle olmadı. Beş ya da altı sene önce, ya KPSS ya da LES gibi bir sınavdaydı sanırım. Geç kalmıştım, içeri girip yerimi buldum hemen, oturdum, bir baktım ki soru kitapçığımı bana getiren kişi Kurt Vonnegut! Sınav boyunca bakıp durdum adama. Sınav çıkışı cevap kağıdını teslim ederken, oturuyordu ve ben ayaktaydım, gömlek cebindeki Pall Mall’ı gördüm. Artık hiç şüphem kalmamıştı, Kurt Vonnegut boş vakitlerinde sınav gözetmenliği yapıyordu.

Çok gerekli olmayan not: “İntihar etmenin zarif bir yolu” olarak tanımladığı sigarayı 12 yaşından ölene dek içen Vonnegut’un hayatında içtiği tek sigara filtresiz Pall Mall idi. Yanda gördüğünüz paket, yazarın ölümünden sonra eşyaları arasında çıkan, açılmamış bir paket. Ve hayatın tuhaflığı işte, Vonnegut 84 yaşında sigaradan değil, evinin merdivenlerinden düşerek öldü.

31.Ağustos.15 Pazartesi

Bu aralar acayip rüyalar görüyorum. Can Baba’nın dediği gibi “DÜŞÜNDE BİLE GÖREMEZ İŞLER/DÜŞLERİN GÖRDÜĞÜ İŞLERİ.” En son gördüklerimden bir tanesi:

Üniversite yakınlarında bir yerde (Cebeci kampüsü özlemişim galiba, oralardaydı) bir fotokopici dükkanında çalışan Timur var. Bütün gün, sabahtan akşama kadar fotokopi çekiyor. Ağırlıklı olarak ders notları. Patron bar taburesine benzer bir şey almış Timur’a, onun üstüne oturduğunda kısa olan ayağı hemen göze çarpıyor. Timurlenk diye takılan tarih öğrencileri var ona, gülüşüyorlar. Ama gel zaman git zaman herkes Timurlenk demeye başlayınca Timur önce üzülmeye, sonra da öfkelenmeye başlıyor.

Ve gazete haberlerini görüyorum: Fotokopici T.A. (32), Edebiyat Fakültesi öğrencisi H.A.’yı (21) mektup açacağıyla bıçakladı. Cani fotokopici ifadesinde, “Ayrı yazılması gereken –de’leri birleşik yazmıştı, birkaç kere uyardım, çok basit bir yöntem gösterdim, dinlemedi. Sineye çektim. Ama bitişik yazılması gereken –de’yi ayrı yazdığını görünce nevrim döndü. Yinede pişman değilim…” dedi.

Allah hayırlara çıkarsın!

01.Eylül.15 Salı

Bütün günleri parsellemişiz ya, bugün de Dünya Barış Günü imiş. Hitler’in Polonya’yı işgal ettiği tarihe atfen belirlenmiş 1 Eylül’ün Barış Günü olması.

Birkaç yıl önce bir arkadaşım, Dikili’de katıldığım barış yürüyüşünden yakamda kalmış olan SAVAŞA HAYIR kağıdına bakıp bu söylemi değiştirmemiz gerektiğini, Savaşa Hayırdemek yerine Barışa Evet dememizin daha etkili olacağını, bu şekilde söylediğimizde niyetimizin –niyetimiz eğer gerçekten barışsa– daha net ve sağlıklı ifade bulacağını söylemişti. Mealen böyle sözler etmişti yani. O zaman pek anlamamış, hatta karşı çıkmıştım ama şimdi hak veriyorum.

Barış, en güzel ütopyası olarak kalacak insan evlatlarının… Yine de ve tam da bu yüzden: BARIŞA EVET

02.Eylül.15 Çarşamba 

Dedi ki konsolos masaya bir yumruk indirerekten:
“Elinizde pasaportunuz yoksa, ölü sayılırsınız kanunen!”
Ama biz yaşıyoruz daha, güzelim, ama biz yaşıyoruz daha.
W. H. Auden, Mülteci Dert Yanmakta, Türkçe Söyleyen: Can Yücel

Bugünlerde, ülkelerinden ayrılmak zorunda kalmış insanlar (resmi ifadelerle: göçmenler, kaçak göçmenler, mülteciler ve sair) yaşayamıyorlar güzelim. Öyle bir trajedi ki bu, rakamlara olaylara boğmak istemiyorum ama çoluk çocuk yaşlı kadın binlerce göçmen öldü son birkaç yılda. Tarih derslerinden hatırlarız ya, “Akdeniz bir Türk gölü” gibi zırvaları; Akdeniz şu anda büyük bir mezarlık. Bir şekilde sağ kalabilenler de Avrupa’nın içlerine gitmeye çalıştıkça sertleşen müdahalelerle püskürtülmeye çalışılıyor.

Avrupa insanları misafir etmenin, paylaşmanın erdemleri üzerine uzun nutuklar çeken ama evinde kimseyi misafir etmek istemeyen ev sahibi konumunda. İzlanda halkı dahil değil!

* * *

Bu dünlüğün müziği, çocukluk arkadaşım Deniz’in de katkı sunduğu Gayda İstanbul albümünden (Balkanlar’dan gelen hep soğuk hava olmaz a!): Bulgaristan Macırları

Onur Çalı