ff04b-mte5ndg0mdu0otyxnzuxnty3

21.Ekim.15 Çarşamba

W. Faulkner: “Başarısız şairler öykü, başarısız öykücüler roman yazar.”

22.Ekim.15 Perşembe

Dinle sözüm al nasihat
Dağları da kış incidir
Cahil ile etme sohbet
Her sözü bir baş incidir

Mürşit ile haşrolmayan
Dünyasını da ne bilir
Cahilde kem söz çok olur
Kendisini derya bilir

Aşık Tüccari yüzyıllar öncesinden keşfetmiş gerçi ama bu kardeşinizden size ufak bir tavsiye: Kafanız rahat olsun istiyorsanız eğer, ne gerçek dünyada ne de sanal ortamda cahil ile muhatap olmayın. Sosyal medyadaki “takibi bırak” butonu hayat kurtarıyor. O kadar ki, bazen günlük hayatta da “takibi bırak” diye bir uygulama olsa diyorum, ne güzel olurdu diyorum. Diyorum. (Özlem Özdil’den dinleyin de diyorum). 

23.Ekim.15 Cuma

Ülkemizde yayıncılığın durumu ortada. Özensiz işlerle dolu ortalık. Editör yok denecek kadar az. Biliyoruz bunları, herkesin bildiği şeyler. Ve fakat bösböyükyayınevleri de aynı şeyi yapınca insan daha da bir kederleniyor. Tüketici gibi konuşmak istemiyorum ama madem bu kitap denen nesne satılıyor ve yayınevleri de para kazanıyor bu satıştan, o halde iyi ve özenli bir hizmet sunmak durumundalar.

E. M. Forster’ın Hindistan’a Bir Geçit romanına getireceğim sözü. Öyle cebelleştim ki bitirebilmek için. Öyle kötü bir çeviri ki! Çeviriden kaynaklı sıkıntılar buraya alınamayacak kadar çok. Özellikle de bağlamı içerisinde okunduğunda düpedüz yanlış çevrilmiş olduğu belli olan tuhaf cümlelerle dolu kitap. Bunun haricinde, editörlük/redaktörlükten kaynaklı (bu ikisinin olmamasından kaynaklı) sıkıntılar da oldukça fazla kitapta. Yanlış yerlere konmuş ya da gerekli yerlere konmamış sayısız virgüllere, diğer noktalama ve yazım yanlışlarına çok fazla girmeden, birkaç örnekle yetinelim:

“Nevab Bahadır büyük varlık sahibiydi, iyilikçi adamdı.” (s.40)

“Mrs. Moore oğlunu anlamsız buldu.” (s.54) (Oğlunun bir sözü üzerine yazıldığı için sözü anlamsız bulmuş olmalı)

“Genç kız, ‘Her ikisi de hayli pahalıya oturur,’ dedi.” (s.83) (Pahalıya patlar ya da pahalıya gelir, demek istiyor büyük ihtimalle)

“Bütün dünyaların birden durduğunu hisseden Fielding. ‘Yarar, yarar, yarar,’ diye bağırdı.” (s.194) (Evet, Fielding’ten sonra nokta konmuş. Bütün dünyalar hakkında ise hiçbir fikrim yok.)

Coştu dalgaları… (s.75)

Ne diye Hindistan’da yerleşmiyorsunuz? (s.82)

Uyuya kaldı. (s.98)

“…. bir süre başka kadınlarla ilişki kurmasını engel olmuştu.” (s.131)

“… çay vaktinde başka bir tren onları geri getirtecekti.” (s.144)

“Aklınızdan ne geçtiğini bana söylemediniz ki.. Ne diye görmek istiyorsunuz kendinizi?” (s.192) (Kendisini demek istiyor, iki nokta da kitaptan aynen alınmıştır)

“’Çabuk geri alın sözünüzü. Çandapur’a geldiniz, geleli hep bu tür sözler ettiniz.” (s.186)

“Miss Quested hiçbir zaman Mrs. Moore kadar sevmemişti, pek diyecek bir şeyi olmamıştı ona, ama şimdi de bir İngiliz resmî memuruyla evleneceğini düşünüyor…” (s.172) (Aziz’den bahsediyor anlatıcı; Aziz Miss Quested’i Mrs. Moore kadar sevmiyor, demek istiyor. İngiliz resmi memuru içinse: PES!)

“Tren de, dönüş umuduyla tarlaların arasında salınıyor, kırkağaç gibi, kafasını bir sağa, bir sola çeviriyordu.” (s.159) (Kırkağaç değil Akhisar’dır o! Eee, böyle edisyona böyle espri)

“Gene bitmek tükenmek bilmeyen zehirli yılan hikâyesi ortaya çıktıştı.” (s.199)

“Gözyaşı dökmesini becerirdi, ama onları hep daha elverişi bir olaya saklardı, şimdi de bunu bulmuştu.” (s.204)

“Sabahın erken saatiydi, sıcak mevsim geliştiğinden gün iki ucunda canavar gibi kabarıyor, canlıların hareket edebilmesi için pek az vakit bırakıyordu.” (s.224)

“Fielding size karıştı.” (s.276) (söze?)

“’Zavallı kadıncağızı hastalanmasından bir az önce tanımıştım,’ diyordu.” (s.291)

Ben, İletişim Yayınlarının 2013 tarihli 4. baskısından okudum kitabı. Umarım yeni baskılarda en azından yazım/dizgi ve noktalama yanlışları düzeltilir. Ancak bunlar düzeltilse bile yeterli değil elbette, bu kitabın tekrar çevrilmesi şart.

a36e2-makes

24.Ekim.15 Cumaertesi

Hüsnü Arkan’ın yeni albümü Kırık Hava’da bir şarkı var; Makes Hanım. Ömer Karayılan’ın şiirinden alınmış sözleri. Bir kuplesi aşağıda, tamamı burada.

Bir kere mevzuya bakışı güzel
Faşizmi haklı gerekçelerle eleştiriyor
Sonra Allah için kendi de güzel
Bakışları dünyayı güzelleştiriyor.

Çünkü Mâkes Hanım sevmez sevmemeyi
Mâkes Hanım genelevde bir bakire
Dünya büyük bir kerhane biliyorsunuz
Ölüm pazarlanıyor ha bire.

Tamam, hataları yok değil
Hatta bir keresinde ölmeyi denemiş
Kötü şeyleri yüzüne gözüne bulaştırıyor
Tabii bunu da becerememiş.

27.Ekim.15 Salı 

Peyami Safa’nın (daha doğrusu Server Bedi’nin) Selma ve Gölgesi romanını okumamıştım. Ama on parmağında on marifet adam Mehmet Güreli’nin romandan uyarlama filmi Gölge’yi izledim. Filmin başları biraz zor aksa da güzel film, tavsiye olunur.

Madem film dedik, devam edelim. Dizi müptelalığımı bildiğim için pek bulaşmamaya çalışsam da yerlilerden Poyraz ve Karayel’i (ne kadar saçmalasalar da bırakamamak) düzenli izliyorum. Arkadaşlardan zaman zaman gelen yabancı dizi tavsiyelerine kulak tıkıyorum, uzak duruyorum çünkü çok pis kaptırıyorum kendimi, biliyorum. Ve fakat, söz konusu Sherlock Holmes olunca dayanamadım ve başladım Sherlock’a. Fazla İngiliz (normal olarak) ama iyi iş çıkarmışlar.

* * *

İki yeni heyecandan birincisi: Tomris’in Elele dergisine yazdığı yazıları derlemiş toplamış Handan İnci; YKY’den Aşkın Yıpranma Payı adıyla çıktı. Başlarda popüler bir dergiye, farklı bir okur kitlesine yazmanın endişelerini taşımış Tomris ama sonra yine kendi üslubunu orada da bulmuş. Heyecan verici. Gündökümleri’ne kardeş gelmiş gibi. Handan İnci ve onun gibi edebiyat emekçilerine ne kadar teşekkür etsek az. (Tuncay Birkan’a da mesela, diğer emeklerinin yanısıra, Refik Halid Karay’ın yazılarını derlemesinden dolayı şükran duymalı.)

aaadc-foto25c225a625c5259fraf0056

Heyecanlardan ikincisi: Yazın bir ara başlayıp yarım bırakmıştım. “Cilt Mütehassısı Haziran, Cilt Hastası Eylül” adlı denemesiyle bir öykü (Avare Çırakla Filinta Kalfanın Güzel Yanlışları) yazmaya kışkırtmıştı beni. Evet, İlhan Durusel’in Otlar Çağırıyor’undan bahsediyorum. (Bir Tabak İlhan adlı deneme ile nasıl da kıskandım İlhan Durusel’i.)

Şimdi, yine memleket yollarına düşecekken aklıma düştü bu kitap. Ben bu kitabı hep yollarda mı okuyacağım acaba?

* * *

Memleket yollarına düşeceğim, seçim için. Oy kullanmak için. On üç senedir yaşadığım şehre hala aldırmadım seçmenliğimi çünkü ben normalde oy kullanmıyordum. Dum. Son iki seçime kadar. Ama normal zamanlarda değiliz ve öyle bir coğrafyadayız ki bazı tavırlarımız, dibine kadar haklı düşüncelerimiz lüks kaçabiliyor. Kamu spotu ya da emekli amca gibi parmağımı sallayıp “Tatile gideceğinize sandığa gidin!” diyecek halim yok elbette ama ülke biraz nefes alıncaya kadar oy kullanmama tercihimizi askıya almaktan yanayım. Hem de öyle, hangi partiye olursa olsun oyunuzu muhakkak kullanın da diyemeyeceğim. Seçim biraz olsun nefes almakla her gün ölmek arasında bir seçim çünkü. Nereye, hangi partiye olursa olsun filan değil. Hayattan yana olsun seçiminiz.

Belki, eğer hayattan yana bir seçimimiz olursa, 38 yıl önce Melih Cevdet’in yakındığı tavır (Daha hükümet kurulmamış, şimdi şiirin sırası mı?) yürürlükten kalkar. Belki güzel insanlar ölmez artık. Biz kalanlar da yaşamaktan utanarak yaşamak zorunda kalmayız. Belki o zaman edebiyatın da hayatı savunmanın güzel yollarından biri olduğunu anımsarız. Umut işte.

Onur Çalı