Altı tutturursam boşarım seni, dedim karıma, doldurduğum loto kuponunu katlayıp cüzdanıma yerleştirirken.
Güldü, olur dedi. Gece mavisi paketinden bir sigara çekti. Paranın yarısını alırım ama!
O kadar da değil deyip sigarasını yaktım, güldük.
Önce itiraz etti. İkinci birayı yarıladığında paranın üçte birine razı oldu.
Sonra odamıza gittik. Sevişmedik. Güneş yüzünden başım dönüyordu. Açık pencereden duyulan çocuk cıvıltıları arasında uyuyup kalmış olmalıyız. Akşamüzeri sahile inip akşam yemeğini nerede yiyeceğimize kafa yorup denize girenleri seyrettik.
Sonraki yıllarda Selimiye’deki o pansiyona hiç gitmedik.
On dokuz yıl sonra karım boşanmak istedi. Öyle durup dururken günün nasıl geçti, öğlen ne yedin, anneni bir arasan iyi edersin der gibi.
O yıl yaz bitmeyecek gibiydi. Öyle ki Ekim sonu olmasına rağmen akşamları balkonda oturabiliyorduk.
Oğlumuz üniversiteye başlamıştı. Kızımız dershaneye gidiyordu. O akşam eve geldiğimde çocuklar yoktu. Dışarda bir şeyler atıştırmış, iki duble de içmiştim. Karım boşanmayı isteme nedenlerinden biri olarak akşamları evde yalnız yemek yemesini gösterdi. Bense diğer sebepleri merak ediyor ama soramıyordum. Birini yakıp diğerini söndürdüğü sigaralar metal küllükte küçük bir yığın oluşturmuştu. Tam olarak şunları söyledi: Belki de ayrı odalarda yatmamız, senin bir sevgilinin olması ya da benim öyle sanmam filan hiç de önemli değil. Bütün bunlar pek önemli değil, asıl önemli olan akşamları yalnız yemek yiyor olmam.
Daha bir şeyler söyleyecek gibiydi. Cin tonik bardağını kafasına dikip konuşmasını kaldığı yerden sürdürdü.
Selimiye’deki o öğleni hatırlıyor musun? dedi. Bira içmiştik, Peynirli makarnanın yanında getirdikleri domates sosu zehir gibiydi, tadına bakmadan makarnanın üstüne boca edince yiyememiştik.
Evet dedim, güzelim makarnaya yazık olmuştu, kurt gibi de acıkmıştık.
O masada teklif etmesen belki de aklıma gelmezdi dedi. İlk kez boşanmaktan sen söz ettin.
O şakaydı ama dedim, biliyorsun.
Gözlerini kıstı, sarhoş filan değildi. Hem de hiç değildi. Son zamanlarda görmediğim bir kararlılıkla baktı yüzüme.
Mesele o değil zaten, dedi. O günden bu yana boşanacağımıza inanıyorum ve buna inanırken de aynı evde seninle yaşamak bana artık garip geliyor.
Paketten bir sigara çıkarıp başparmağıyla işaret parmağı arasında çevirdi. Ceviz yaprağı yeşili şalına sarındı.
Aysun Kara
Çizim: Burcu Firdevs Demirağ
Kısacık bir öyküde, koca bir gerçek dile getirilmiş. Hem de Aysun Kara ustalığıyla. Gerçekten çok güzel ve ibret alınması gerekir.
Sabah sabah ilk çayımı yudumlarken allak bullak oldum. 19 yılı bir kısacık öyküde atlas gibi dokumuş ki, iğne batmaz.Bir daha okudum.. \”Mesele o değil zaten, dedi.\”, hayatın şifresi değil mi?Kutlarım sevgili arkadaşım.servet
Ali Alp Hocam güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim. Sevgi ve selamlar.
Servet abicim sıcacık sesini duyar gibi oldum. Teşekkürler.