
E. M. Forster “Hindistan’a bir Geçit”i 1913 yılında yazmaya başladı ama roman ancak 1924 yılında tamamlanabildi. Çoğu öykülerini ve “Manzaralı bir Oda”, “Howards End” gibi önemli romanlarını büyük bir verimle 1910 yılına kadar art arda yayımlamış olan yazarın bu romanını onbir yılda tamamlamış olması dikkat çekicidir. 1970 yılında ölümüne kadar da başka bir roman yazmadı. İçine kapalı ve çekingen bir insan olduğu bilinen Forster’ın, gerek anılarındaki gerekse yazışmalarındaki ketumluğu pek bir ipucu vermediğinden, yarım bıraktığı romanına neden uzun süre el sürmediği, neden roman yazarlığını bıraktığı gibi sorular, edebiyat araştırmacılarının cevap aradığı konulardan biri oldu. (Konuyla ilgili bir yazı için bakınız: Mesut’a Kalsa, Hindistan’a Hiç Gitmeyebilirdim)
E. M. Forster romanlarında, bir dünya imparatorluğu olan Birleşik Krallık yurttaşlarının İngiltere dışındaki hal, tavır ve ilişkileri üzerinde özellikle durur. Hindistan’a bir Geçit’te ise bir adım öteye giderek, İngilizlerin ve İngiliz yönetimi altındaki Hint toplumu üyelerinin karşılıklı etkileşmelerini, kültürel çatışmalarını anlatır. Romanda 1920’li yıllarda İngiltere’den Hindistan’a gelen “medeni” bir İngiliz’in burada yaşadığı değişim, yerli halkın sömürgeleşmiş Hintli ile İngilizleşmiş Hintli olarak ayrışması, kültürel bir yarılmanın (doğu-batı yarılması) sömürge yönetimleri tarafından nasıl içinden çıkılmaz hale getirildiği, sahici karakterler yaratılarak, dinleri, etnik/kültürel farklılıkları ile ete kemiğe büründürülerek hikâye edilir.
“Evet, burada başka çıkar yol yok… Ben (Hindistan’a yeni gelmiş) her İngiliz’e iki yıl süre tanırım. İster Turton olsun, ister Burton. Ancak bir harftir aradaki fark. Kadınlarına ise altı ay.” (s. 13)
Bölge Polis Müdürü Mr. McBryde: “Bütün zavallı yerliler doğuştan canidir, çünkü ekvatora otuz derece uzaklıkta yaşarlar. Kınanmamaları gerekir, ellerinden bir şey gelmez. Biz de buraya yerleşseydik, onlar gibi olurduk.” (s. 175)
Romanda, sert bir yöneten-yönetilen, sömürgeci-sömürülen ilişkisinin hüküm sürdüğü Hindistan’da bir İngiliz’in ezilen halkla insani temas kurma çabalarının, sürekli yeniden üretilen bir “öteki” hayaletinin gölgesinde nasıl ezildiği anlatılır. Bu uğursuz hayaletin her ilişkiye sızdığını, hem İngilizlerle yerli halk arasında hem her iki topluluğun kendi içinde hükmünü sürdürdüğünü görürüz. Böylece ötekileştirme, ideolojik bir araç olarak sömürgecinin sömürülen üstünde toplumsal, politik baskı kurmasını ve ona boyun eğdirmesini meşrulaştırmaya hizmet eder, farklı toplulukların insani ilişkiler kurmasının önünde aşılması imkânsız bir engel oluşturur.
İngiliz yönetimi partiler, tiyatro oyunları düzenleyerek, geleneksel giyim kuşamları ve davranış biçimleri ile Hindistan’da küçük ölçekli bir İngiliz toplumu yaratma çabasındadır. Ancak yerli halkın kendilerine katılması istenmez. Romanda yerli halkla önyargısız temas kurmaya çalışan nadir İngiliz karakterler de bunu başaramaz.
(Hindistan’a yeni gelmiş) Mrs. Moore: “Keşke ben de üye olup sizi kulübe (İngiliz Kulübü) davet edebilseydim.”
Dr. Aziz : “Çandapur’da Hintliler konuk olarak dahi kulübe kabul edilmezler.” (s. 25)
Romanın merkezinde yer alan ve okuyucunun zihnini en çok meşgul eden bölüm, Marabar Mağaraları’nda yaşanan karmaşık olaydır. Forster ilk basımdan sonra yaptığı değişikliklerle bu mağaralarda yaşanan ve romandaki trajik gelişmeleri tetikleyen olayın gerçek ayrıntılarını özellikle bulanık bırakmaya karar verdiğini söyler. Miss Quested mağarada gerçekten bir saldırıya uğramış mıdır, mağaranın karanlığında bu bir yanılsama mıdır, Hintli rehber mi böyle bir teşebbüste bulunmuştur, ya da olay Miss Quested’in bastırılmış bir fantezisi midir, bunların hepsi bir ihtimal olarak ortada durur ama Dr. Aziz’in böyle bir teşebbüste bulunmadığı bellidir. Bununla birlikte İngiliz yönetimi bu batılılaşmış yerliyi, Dr. Aziz’i tutuklar. Yargılama süreci, başta sömürge yönetimi olmak üzere, herkesin gerçek yüzünün ortaya çıktığı bir olaylar zinciri olacaktır.
Forster’ın Hindistan’a bir Geçit romanına yapılan önemli bir eleştiri, batının oryantalist bir bakışla doğuya atfettiği karakteristik kimi kültürel özelliklerin, romanda “evrensel batı değerleri” veri alınarak değerlendirilmiş olmasıdır. Gerçi yazar İngiliz sömürge yönetiminin yanlış uygulamalarını gözler önüne serer, batılı değerlerin buradaki yönetim tarafından ne kadar kötü, ikiyüzlü uygulandığını gösterir ama bu batılı değerlerin kendisine ilişkin ve o topluma dayatılmasının doğruluğuna ilişkin bir şüphesi yoktur: İngiliz değerleri doğrudur ama Hindistan’daki sömürge yönetimi tarafından yozlaştırılmıştır ya da yanlış uygulanmaktadır. Nitekim Dr. Aziz, romanda öteki olmaya direndiği, iki toplum arasındaki kültürel uçurumu kapatmak için daha fazla “İngiliz” olmaya çabaladığı ölçüde sevimli bir karakter olarak sunulur.
Buna karşılık başta Dr. Aziz, “İngilizleşmiş”, az çok eğitim görüp İngilizce konuşabilen Hintliler İngiliz yöneticiler tarafından tehlikeli görülmektedir.
İngiliz Teğmen: “Bir başına oldu mu, yerli iyidir. Geçen ay meydanda (polo oynarken) çarpıştığım yerliyi hatırlıyor musun? İyiydi o işte. Polo oynayan yerli iyidir. Asıl üstünde duracağım takım bu okumuş sınıftır.” (s. 193) (Aslında Forster burada ironi yapmaktadır, çünkü teğmen farkında değildir ama polo oynarken çarpıştığı Hintli “okumuş takımından” olan Dr. Aziz’dir)
Yargıç Mr. Heaslop: “Bu kültürlü yerlilerin kaçamak küstahlığıdır. Eskiden yaltaklanırlardı ama gençler (şimdi) kafa tutmayı yeğliyor… Ama ister kabadayılık etsin, ister yaltaklansın, her ettiği lafta hep bir şey gizlidir, hiçbir şey olmasa ‘izzetini’ yükseltecek sanır – yani senin benim dilimle ‘aşık atar’.”
Mrs. Moore (Heaslop’un annesi): “Kendi ülkende insanlar hakkında böyle hükümler vermezdin.”
Mr. Heaslop: “Hindistan bizim ülkemiz değil.” (s. 35)
Hindistan’a bir Geçit’te, gerek İngilizlerin gerekse yerli toplumun içinde krize yol açan “tecavüz” olayının Dr. Aziz’in üzerine yıkılması, aşağılanmak ve mahkûm edilmek istenmesi tesadüf değildir. Dr. Aziz, batılı değerlere en yakın, Hintliler ve İngilizler arası insan ilişkilerindeki yarılmayı aşmak isteyen bir yerli karakterdir. Ne var ki, polisi, yargısı ile İngiliz yönetimince ona yapılan bu açık saldırı ve aşağılama yerli halkta büyük bir öfkeye yol açar. Bütün “batılı aydınlanma değerleri”nin sözcülerinin yaldızları dökülüverir. Aziz’in yargılanması süreci bir adalet arayışı değil, İngiliz yönetiminin yerli halkı tehdit, cezalandırma, boyun eğdirme, “ders verme” aracına dönüşmüştür. Bir yerden sonra artık ne hukuk, ne kanun, ne ahlak önemlidir.
1957 yılında, yayımlanmasının ardından geçen zamana bakarak, E. M. Forster Hindistan’a Bir Geçit’in dünyasının “artık ne politik ne de toplumsal olarak mevcut olduğunu” yazmıştı. Elbette ne Hindistan ne İngiltere’de koşullar artık o yıllardaki gibi değil. Ama Hindistan’da sömürge yönetimi altında yaşanan büyük bir emperyalizm trajedisinin ve insanlık hallerinin bir İngiliz öğretmen (Mr. Fielding) ile Müslüman Hintli bir doktor (Dr. Aziz) arasındaki ilişkilerden yola çıkarak anlatıldığı roman çağları aşan gerçekliği ile bugün de güncel olan bir soruna ışık tutuyor. Çünkü roman ana ekseninde, karmaşık doğu-batı sorunsalından bir çıkış olup olmadığını sorguluyor ve sömürge düzeninin –farklı olanı ötekileştirerek– bu sorunu nasıl daha da içinden çıkılmaz hale getirdiğini anlatıyor.
Aradan yüz yıl geçmiş olsa da, Doğu-Batı yarılmasının aşılması, parçası olduğumuz Doğu ve Ortadoğu toplumları için bugün o günden daha yakın görünmüyor. O nedenle roman, ürkütücü kehaneti ile 20. yüzyılın büyük romanları arasında yer alıyor.
Murat Gümrükçüoğlu
Romandan yapılan alıntılarda, kitabın Adam Yayınlarınca yapılan 1984 baskısı (Çeviren: Filiz Ofluoğlu) esas alınmıştır.