13.Ocak.16 Çarşamba
Ağaçkakan Yayınlarından çıkan ve öykücü Ahmet Büke’nin hazırladığı “100 Tuhaf Kitap” adlı eserden haberdar mısınız? Gerçekten çok tuhaf kitaplar kısa kısa tanıtılmış. Hepsi birbirinden tuhaf ama benim favorim Nail’den Suzy’e Şiir adlı kitap. Şair Nail Çivrilli, İzmir’i ziyaret eden Alman sirkinde görev yapan maymun Suzy’e şiirler yazmış, işte bir tanesi:
Ne kadar tatlı ismin var, kendin gibi,
Maymunsun evet, hareketlerin bizim gibi.
Sirkinize gelmekle iyi ettiğimi anladım,
Bir an seni de bizden biriymiş sandım.
Bisiklet, motosiklet binmek var sende,
Diğer arkadaşlarının elleri ensende.
Pedala basıyorsun, gazı da açıyorsun.
Kordon boyumuz var bizim, neye gelmiyorsun.
* * *
2015’in en iyi filmlerinden biri olarak anılan 45 YIL’ı izledim. Güzel film ama filmin senaryosunu dayandırdığı hikaye daha güzel. Orijinal eserle, o eserden uyarlanan film arasındaki rekabeti hemen hemen her zaman orijinal eser kazanır. Metis’ten çıkan David Constantine’in Başka Bir Ülkede adlı kitabındaki aynı isimli hikayeyi okuyunuz, siz de göreceksiniz.
14.Ocak.16 Perşembe
Mendilimizde değil sadece, tüm kıyafetlerimizde, tüm bedenimizde kan sesleri… Hatta hiçbir yerde sesinden kaçamadığımız büyük hoparlörden en yüksek desibelle yayın yapılıyor kan sesleri. İşte memleketin hal-i pür melali.
Tam bir korku ve baskı imparatorluğunda yaşıyoruz. En fenası da gücün ve iktidarın nimetlerinden faydalanmak ya da en azından o güce ters düşmemek için ahlakı bir kenara bırakıp gücün etrafında bok sineği misali uçuşanlar. Her şey geçer gider ama bu insanlarla nasıl yaşayacağız sonra? Çok umutsuz ve ümitsizim. Korkuyorum da. Tüm bu hayhuyun ve kanın içinde (sevmiyorum bu ifadeyi ama) “tam Aziz Nesinlik” hadiseler de vuku bulmuyor değil. İşte bir tanesi: Bir sendikanın davetlisi olarak İzmir’in Kiraz ilçesine giden Şükrü Erbaş’ın şiirlerini oturarak okuması isteniyor, ayağa kalkarak şiir okuduğu takdirde “müdahalede bulunulacağı” bildiriliyor kolluk kuvvetleri tarafından.
Bu tuhaf hadiseyi okuduğumda aklıma Adonis’in (sanırım Kör Kâhin kitabından aklımda kalan) şu dizesi düşüyor hemen: “Hah ha! Harflerin silah taşımadığını kim söyledi?”
Fotoğrafı Servet Şengül çekti. Güzel insanlardan mürekkep Perşembe grubumuzda bendeniz sandalye üstünde şiir okurken…
* * *
Aha! Şimdi bir tane daha tuhaf beyanattan haberim oldu. Yorumsuz:
Yeşili biz isminde yeşil olanlardan çok daha fazlasıyla severiz. Biz onlardan daha çevreciyiz. Onlarınki green pistir, bizimki tam manasıyla yeşildir.
15.Ocak.16 Cuma
Bazı oyuncular en pespaye dizilerde, reklamlarda bile ışıldıyor. Örnek: Şener Şen, Ahmet Mümtaz Taylan ve Altan Erkekli.
Altan Erkekli’yi çook yıllar önce Bergama’da Asklepion amfitiyatroda izlemiştim. İnadına Yaşamak oyununda. Oyunun yazarı Metin Balay’ın Bergamalı olduğunu bilmiyordum. Çok efsane bir performanstı. Sonra birçok filmde izledik ama demek istediğim, şu Yalan Dünya adlı pespaye dizide bile ışıldıyordu adam. Allah ömrüne bereket versin de çok uzun yıllar daha izleyelim, dinleyelim.
* * *
Dinleyelim, bu topraklar çok zengin. Bu toprakların türküleri çok ve çeşitli. Ama sansür de çok bu topraklarda. Söz gelimi, benim cahilliğim elbet ama, Kar mı yağmış şu Harput’un başına türküsünü yıllardır “vay beni, oy beni” diye dinlemiştim. Meğer bu uyduruk kısımların aslı başkaymış. Türkünün tamamı çok güzel ama özellikle paylaşmak isterim bu kısmını:
Viran odalarda öter yarasa
Benim sevdiğimin adı Marissa
Yetiş imdadıma Hazreti İsa
Küçük yaşta bir yar sevdim Ermeni
Ermeni’nin kaşı gözü sürmeli
* * *
Şunları bilmem gerektiğini söylerdi bana
iyi olmadığını kışın tadının
ve kutularda olgunlaşmadığını şeftalilerin.
Jane Wong
(Çeviren: Şakir Özüdoğru, Gard dergisi, sayı 17)
19.Ocak.16 Salı
Çok fazla ses, çok fazla söz, gürültü patırtı, aforizmamsı eserler arasında kaldıysanız ve yetmezmiş gibi imge bombardımanı altındaysanız şu üç şairi, özellikle son dönem şiirlerini olmak üzere, okuyun derim: Süreyya Berfe, Sina Akyol, Halim Yazıcı. Görün o zaman söz dediğimiz şey ne kadar ağır, derin ve gölgeliymiş. Yeraltı suları gibi güçlüymüş ve incelikliymiş. Görün.
* * *
“Kendi kimliğini ötekinin varlığına göre konumlamak hastalıktır. Kimliğini yaşatabilmek için sana bir düşman gerekiyorsa, senin kimliğin hastalıktır…” (Hrant Dink)
20.Ocak.16 Çarşamba
Sabah dolmuşta şöför dahil 17 kişiydik. Ben inene kadar, yaklaşık 10 dakika, 8 kişi mütemadiyen telefonlarına gömülüydü. Şöför ve ben dahil olmak üzere 3-4 kişi de telefonlarına arada sırada bakıp durdu.
İş yerinde sigara içmeye üç kişi indik bahçeye, herkes kendi telefonuyla ilgilendi. Sosyal medya hesapları, kelime oyunları, SMS’ler…
Fotoğraf olayına hiç girmiyorum. Ezel ebet belgeselsever bir milletizdir zaten.
Karikatür: Gerçekten de İsa dirilse, bugün, İncil yazmazlardı da fotoğraf çekerlerdi havariler…
* * *
Yüzde Yüz Yerli ve Milli Süper Kahraman: Her Şeye Cevabı Olan Teyze!
Her Şeye Cevabı Olan Teyze’nin (HŞCOT) maceraları başlıyor. 32 kısım ama tekmili birden değil, ona yürek dayanmaz, peyderpey geliyooor!
Bölüm 1: Hastalık Diye Bir Şey Yoktur!
Normal Teyze: Asuman’ın oğlu hiperaktif miymiş, manik miymiş neymiş, duydunuz mu? Geçen bakkalda rastlaştık da durmadan anlattı durdu oğlan. Kusura bakma teyze, dedi sonradan, manik dönemimdeyim de…
HŞCOT: Ya bırak alla’sen komşu, Asuman çok şımarttı onu, ondan öyle oldu o çocuk. Ben bilmem manik mamik, bildiğin şımarık işte!
Normal Teyze: Geçen yıl taşınan karı yok mu, hani kocası müteahhit olan, o da obsesif miymiş ne, Asuman söyledi. Kadına kızmayın sizi misafirliğe çağırmıyor, günlere katılmıyor diye, hasta o dedi. Hoş görün dedi…
HŞCOT: Ya bırak alla’sen komşu, ayak bunlar. Hatun can sıkıntısından temizlik yapıp duru’. Hele bi bebesi olsun da görürüm ben onu, bakalım saat başı temizlik yapabilecek mi öyle. Soğuk nevale anam, ondan hiç bulaşmıyo bize, hıh!
21.Ocak.16 Perşembe
Eğer yeni bir kitabım çıkacak olursa biyografi kısmı şöyle olsun isteyeceğim, bu kadarcık: Bergama’da doğdu, Ankara’da yaşıyor. Parşömen Sanal Fanzin’i yayımlıyor. Ve yayımlanmış eski kitapların isimleri, o kadar. İthaf da olmayacak, alıntı da, epigraf da. Ve mümkün olsa arka kapak yazısı da olmasın isterim.
* * *
“Birine çok fazla sigara içtiğini söyleme hakkınız var, sizin sigaralarınızı içiyorsa eğer.”
Sacha Guitry
22.Ocak.16 Cuma
Bir Film Bir(kaç) Cümle adlı köşemize hoş geldiniz!
The Lobster: Ütopya, adı üstünde, mümkünsüzdür; gerçek her biçimde distopyaya benzer.
Özel Bir Gün: Faşizm, açık pencerelerimizden beynimizin tüm kıvrımlarına kadar yayılan bir şeydir. (Yönetmeni Ettore Scola ölmüş diyeler.)
Mustang: Ensest, baskı, ikiyüzlü ahlak ve umut ve kaçış!
Blow-Up: Julio Cortazar’ın (Aman allahım, sadece Cortazar yazmayarak, tam adıyla zikrederek okuyanlar ile aramdaki ortaklığa ihanet mi etmiş oldum acaba? Gülmeyin, böyle laflar ederek eleştiri yazdığını sananlar var memlekette.) “Şeytanın Salyaları” diye çevirebileceğimiz öyküsüne dayandırıldığı için film, ve Türkiye’de Cinayeti Gördüm adıyla oynadığı için, öykünün Türkçe çevirisinde de Cinayeti Gördüm adını kullanmış açıkgöz yayıncı. Ama yetmemiş, kapağa da filmden bir sahneyi taşımışlar. PES 2016! Bu arada Melih Cevdet Bey’e bırakmak lazım sözü: “Biz gene Cortazar’a dönersek… Burada kendimi tutamayıp onun bir hikâyesini anlatma hevesimi güç dizginliyorum. İlginç olaylar mı var bu hikâyelerde? Kimseyi kandırmak istemem… Bence var. Ama onlara ‘olay’ denebilir mi bilmiyorum. Cinayeti Gördüm adlı filmi ansıyın; orada topsuz bir tenis maçı vardır. ‘Onun gibi’ demekle yetineceğim. Toplu tenis maçı seyretmek isteyenler, spor alanlarına gidebilirler. Hikâye topsuz da olabilir.” (Geçmişin Geleceği, syf 224)
The Apartment: Evli barklı adamlara takılma a kızım, üzülürsün, kıymetsiz misin sen o kadar, üzülürsün kızım, herkes üzülür. (HŞCOT yerinde durmuyor, maceradan maceraya sızıyor.)
* * *
Yazmak için ders, kurs, tavsiye aramaya ne hacet! Mesele çok basit aslında, anlamak isteyene bir Kenan Doğulu şarkısında bile yazma dersi ya da tavsiyesi var:
Ne yaparsan yap aşk ile yap
Ne dediğin değil nasıl dediğin olay
* * *
Uyarı: Koray Avcı diye bir herif var. Aman diyeyim, uzak durun, olur a, yanlışlıkla filan dinleyeyim demeyin, bir yerde çalıyorsa kaçın ya da kulaklarınızı tıkayın. Herifçioğlu güzelim şarkıları mahvediyor, ruhunuza kötü gıda sokmayın. Benden söylemesi.
* * *
Yıllar yıllar önce, ilk gençlik yıllarınızda, hayranlıkla okuduğunuz bir şair, yıllar sonra sizin öykülerinizi okuyor, beğeniyorsa, size bunu –hiç menfaatsiz– söylüyorsa, hatta güzelim bir kitabını gurur verecek denli güzel bir şekilde imzalıyorsa size… Yalnız bunun için bile yazılır. Yazmak için neden mi arıyorsunuz? Alın işte: Çok sevdiğiniz bir yazar/şair sizi okusun için yazınız.
* * *
Tahsin Yücel ölmüş diyeler.
* * *
Beşiktaş, Ermeni bir futbolcu transfer etti, seyreyleyin şimdi siz gümbürtüyü. Bizde ırkçılık yoktur efendim, değil mi? Göreceğiz. Yaşadıkça göreceğiz.
Onur Çalı
Böyle yakışıklı bir biyografim olsa kitap yazarım.