6ac5c-jj2

10.Nisan.16 Pazar 

Janis Joplin (JJ) köşesine hoşgeldiniz!

1- İçinden Janis geçen şarkı: Road Block

2- İçinden Janis geçen öykü, Emre Yüksel’den: Janis, Bakma Öyle

3- İçinden Janis geçen şiir, Halim Yazıcı’dan:

Janis Seni

emekli olunca
pazarda şiir satacağım

şiir satıp
seni alacağım

o da olmazsa
seni satıp
şiir alacağım

ama
alacağım. 

12.Nisan.16 Salı 

Georg Christoph Lichtenberg’den (1742-1799) aforizmalar dinlediniz:

“Sempati kötü bir sadakadır.”

“Gerçekten de, o kadar çok insan var ki, sırf düşünmeleri gerekmesin diye okurlar.”

“İnsanları dinlerin istediği hale getirme çabası Stoacıların girişimine benzer; imkânsızlığın sadece başka bir kademesidir.”

“Okuduklarımın çoğunu, ne yediğimi unuttuğum gibi unuturum; ama şu kadarını biliyorum ki, gene de her ikisi zihnimin ve bedenimin ayakta kalmasına katkıda bulunuyor.”

f0c7d-stamp_lichtenberg

“Sıradan Katolikler bir azize dua etmeyi veya dualarını sevgili Tanrıya değil de bir azize yöneltmeyi tercih ederler, nasıl ki köylüler de hizmetkarlarla muhatap olmayı tercih ederse. Herkes dengi dengine.”

“Her iyi kitap insanın aynasıdır, aynaya bakan bir maymunsa aynada görünenin havari olması imkansızdır.”

“Kabiliyeti az, okumuşluğu aklından çok olan insanların ortak hatası, tabii açıklamalardan çok suni açıklamalara yönelmektir.”

“Dünyada öyle yüzler vardır ki insan bir türlü sen diye hitap edemez.”

“Garip değil midir, bizi öven okuyucuları yeterli bir hakem saymamız ama onlar bizi yermeye başlar başlamaz tinsel eserleri yargılama yeterliliğinden yoksun olduklarını ilan etmemiz?”

“Yabancı bir dili çok iyi konuşmayı öğrenmek ve topluluk içinde gerçekten o halkın aksanıyla konuşmak için sadece hafıza ve iyi bir kulak yetmez, bir ölçüde küçük bir soytarı olmak da gerekir.”

20.Nisan.16 Çarşamba 

11 Mayıs yaklaşırken:

“Sait Faik, yazarlık yaşamı boyunca yerli yabancı hiçbir ödül almadı. Hoş, bugünkü gibi ödül bolluğu da yoktu o sıralar. Olsaydı da, Sait Faik’in umrunda olmazdı bunlardan birinin kendisine verilmesi ya da verilmemesi.” (Ferit Edgü, Sözlü/Yazılı, YKY, sayfa 208)

* * *

Böyle bir şey oldu, vallahi oldu: Dolmuştaydım, işe gidiyordum. Sabah trafiği. Bilirsiniz, dolmuşçular trafik kurallarından muaftır. Terso bir manevrayla öndeki arabaya dokundu bizim şöför. Bi küfür savurdu, hışımla açtı kapıyı. Ayaktaydım, gördüm; vurulan aracın şöförü de sertçe açtı kapıyı. Bir an sonra, gülümseyip sarıldılar birbirlerine. Hoş beş ettiler. “Çok da bi’şey olmamış yeaa!” diyerek gerisin geri bindiler araçlara. Sonra devam ettik. Ve fakat bizimki tekrar bindirdi aynı arabaya. Aslında bu sefer de yandan sürttü. Tekrar indiler, tekrar gülüştüler. Hatta vurulan araçtan yenge hanım da indiler. Hal hatır sordular. Sonra tekrar bindi herkes araçlarına. Bizim dolmuştakiler gülümsemelere doyamadı o sabah.

21.Nisan.16 Perşembe 

Pasaport yalnızca iskele değildir hakkaten:

Kimseye söylemeyin, aramızda kalsın
Pasaport iskelesi, iskele değil,
sarı bir kanaryadır.

(Özkan Mert’in CazKedisi’nin 5. sayısındaki şiirinden)

* * *

Bir dostumun mektubundan:

“Bundan seneler sonra bir zeytin ağacının gölgesinde çay yudumlamaktır belki de dostluk.”

* * *

Etgar Keret’in Sözcükler’in Necatigil sayısında (60. sayı) yer alan öyküsünü okudunuz mu? İyi öykü.

* * *

Yırttım perdeyi eyledim viran!

22.Nisan.16 Cuma 

Bir Film Bir(kaç) Cümle

Nadide Hayat: Çağan Irmak da düşmenin sınırının olmadığını gösterenlerden. Vakit kaybı oldu benim için.

Toz Bezi: Sağlam hikaye. Sağlam oyuncu kadrosu (hele Asiye Dinçsoy ve tabi Nazan Kesal). Film biterken, salondan “Ee, n’oldu şimdi kadına, bitti mi?” gibi fısıldanmalar duydum. Yeni okudum Ferit Edgü’nün Çığlık’ını, oradan bir alıntıyla cevap vereyim: “Söyler misiniz, her öyküyü ille de bitirmek mi gerek?

Viviane Amselem’in Boşanma Davası: İsrailli bir kadının kocasından boşanabilmek, özgürlüğünü elde edebilmek için verdiği mücadeleyi izlerken o küçücük ve her şeyin fazlaca erkek olduğu mahkeme salonunda kapana kıstırılmış bir av hayvanını izliyorsunuz sanki. Çok başarılı. Çok vahim.

Kor: Anladık, “İnsan akli olduğu kadar akıl dışı olmasıyla, değerleri kadar arzularıyla, nedenleri kadar nedensizliğiyle de insandır. Kötülüğü de buradan gelir, iyiliği de.” Anladık Zeki abi. Ama sen bunu hep aynı biçimde anlatacaksan olmaz ki! Üstelik 2 saat 25 dakika sürüyor Kor. Allah’tan bu sefer kendi oynamıyor. (Bu arada, Caner Cindoruk çok iyi, söylemek lazım.) Orhan Pamuk okumayı nasıl bıraktıysam, Zeki Demirkubuz izlemeyi de bırakabilirim elbette. En azından şu: Bir sonraki Demirkubuz filmine, vizyona girdiği ilk gün koşa koşa gitmeyeceğim. Bunu biliyorum.

* * *

Gazete haberi: Antakya’da yürütülen kazı çalışmalarında üzerinde Grekçe “Neşeli ol hayatını yaşa” yazılı mozaik bulundu. 

Mozaiğin İsa’dan Önce 3. yüzyıla ait olduğu sanılıyormuş.

b27e0-5719f23ac03c0e5e50431d89

İskelet abiye baksanıza, almış şarabını, ekmeğini, kaykılmış bi’güzel. Ben bu abinin sözünü dinlerim arkadaş!

 23.Nisan.16 Cumærtesi 

On beş gündür kargo teslimatını beklediğim kitap geldi sonunda. Turgut Baygın’ın ilk kitabı: Mendil, Dağ ve Başka Şeyler. Uzunca bir süredir, gevezelikten arınmış, günlük dil fetişizminden sıyrılmış metinleri okumayı seviyorum. Birilerinden, illa ki, el alan ama bu eli gizli bir hazine gibi çok da açık etmeyen metinleri. Üstelik bunu kendi köşesinde ve sessizce, edebiyata emek vererek, bayır cayır ortalarda dolanmadan ve ona buna gülücük dağıtmadan yapan yazarları okumayı seviyorum.

Turgut ve şiiri yukarıda fısıldadıklarıma denk düşüyor. (Onun, öyle sizin koftiden taşralarınıza benzemeyen bir taşrada, binbir emekle çıkardığı Kidonya dergisinden haberdar mısınız?)

Turgut, “incir ve zeytinden” öğrendiği dil ile yazmış şiirlerini. F Tipi zulüm yuvaları, Gezi direnişi gibi “toplumsal” izler de var ama en çok deniz var bu şiirlerde. Anne var, papalinalar var, ada var ve ayrılık… Göç de var elbette (belki bir özleyen çıkagelir/kıyıları toplamayın./dağın adını değiştirmeyin.), kasabanın güz hali de (masalarla tersinden/konuşan sandalyeler). Ahmet Yorulmaz var, Uğur Bilge var… Hangi birini sayıp dökeyim.

Şiirleri okuduktan sonra Sanki Ayvalık’ta çok fazla kimsenin bilmediği bir koyda, bir zeytin ağacının gölgesinde, yalnız ama kalabalık, oturur gibi hissettim kendimi.

25.Nisan.16 Pazarertesi 

Avare Çalı Sözlüğü’nden devamla:

Çeviri: Yazı hamallığı. Ağır işçilik. Düşük ücret. Aziz Jerome. Çileci belli ki. 30 Eylül. Kötü çalışma koşulları. Bel ve boyun fıtığı. Sendika?

23 Nisan: Çocuklara bu kadar eziyet edilen bir ülkede değil çocuk bayramı.

Erik satıcıları: Bahar geldi müjdesi. (Erik Satie geldi aklıma, iyi mi!)

Şiir: Mevsim ne olursa olsun bahar yaşatacak şekilde sözcüklerin bir araya gelmeleri.

Salâh Bey: Dilin belini getiren, dile parende attıran, dili amuda kaldıran ve fakat bunları yumuşacık ve tatlılıkla yapan yazar kişi. (O da ağzındancıgaradüşmezgillerdenidi.)

24 Nisan: Medz Yeghern.

25 Nisan: Bu gün. Daha ötesi değil. 

Onur Çalı