23.Nisan.16 Cumærtesi

Haber şu: Cemil Kavukçu, Haldun Taner Öykü Ödülü’nün seçici kurulundan çıkarılmış.

Tabi bunda ne var, çıkarılabilir. Hatta jüri üyelerinin yenilenmesi iyidir de. Ama kazın ayağı farklı. Cemil Kavukçu’dan dinleyelim: “Haldun Taner Öykü Ödülü seçici kurulunda 2011 yılından bu yana yer aldım. Ödüle katılacak ürünler 2016 yılının nisan ayı sonlarına doğru bana hâlâ ulaşmayınca, katılım tarihinde bir değişiklik olabileceğini düşünerek internette konuyla ilgili siteye baktım. Tarih değişmemişti. Son katılım 3 Nisan 2016’ydı. Seçici kurul listesinde ise benim adım yoktu.”

Yani ödül komitesi ya da bu ödülü organize edenler, her kim iseler, CK’ya haber vermek zahmetine girmemişler.

Sonrası daha da tuhaf: CK, ilgili kimseye ulaşıp durumu sorunca “Ankara’da yaşamasından kaynaklanan ulaşım sorununa bağlı” olarak böyle bir kararın alındığı söyleniyor. Neresinden bakarsanız bakın çirkinlik, kötülük fışkırıyor bu olaydan. En hafif tabirle saygısızlık, terbiyesizlik, edepsizlik de diyebilirsiniz.

Ve fakat demokrasilerde çareler tükenmez. Benim herkesi rahatlatacak bir önerim var; Haldun Taner Öykü Ödülü’nün başvuru şartları arasına “İstanbul’da ikamet ediyor olmak” diye bir madde eklensin. Böylece hiç ulaşım sorunu yaşamazlar!

* * *

Boş verelim ödülmüş, jüriymiş gibi şeylere. Gece eve dönerken Güvenpark’ta öykü satan bir ablaya rastladım. Özer abla. Hem kendisinin hem de başka yazarların öykülerini el yazısıyla yazıp fotokopiyle çoğaltmış. Kendi öykülerini 5 liradan, başka yazarların (Heinrich Böll mesela) öykülerini 3 liradan satıyor. Öyküyü belki de burada aramalı, yarışmalarda jürilerde filan değil. Kim bilir!

97754-burgess-satanik
Anthony Burgess

24.Nisan.16 Pazar 

“Anthony Burgess Yorkshire Post gazetesinde kitap eleştirmenliği yaparken Joseph Kell takma adıyla yazdığı iki romanı eleştirmen olarak yağladı. Dümeni duyulunca gazeteden kovuldu.” (Bahadır Cüneyt Yalçın, Okumak Diyalog Kurmaktır, Penguen dergisi sayı 709)

25.Nisan.16 Pazarertesi 

Kalabalık yağmur gibi bu yedi mil güneylerde olmak gibi
Di mi yani roman okumak evinde evcil bergama olmak

(Özdemir İnce, Gürlevik adlı kitabındaki Pergamum şiirinden)

26.Nisan.16 Salı 

İletişim Yayınları’nı bazı bakımlardan eleştirdiğimiz doğrudur. Ve fakat eğriye eğri doğruya da doğru; şu edebiyat takvimi işini iyi yaptılar. İki senedir, ne güzel, her takvim gününü edebiyatla geçiriyoruz. Ben öyküleri gün be gün okumuyorum da bitince zımbalayıp cebime atıyorum. Sonra öğle yemeğinde, dolmuşta otobüste bir fırsatını bulduğumda okuyorum. Okuduktan sonra da bir banka, bir duvar üstüne, bir durağa bırakıyorum çaktırmadan. Belki, diyorum, biri bulur da okur.

* * *

Gökhan Tümkaya, şiirimizin kraliçesi Gülten Akın’ın Seni Sevdim şiirini besteledi, dinlediniz mi? (Buradan yakabilirsiniz.) O şiirin son bölümünde bakın ne demiş Gülten Akın:

Seni sevdim, küçük yuvarlak adamlar
Ve onların yoğun boyunlu kadınları
Düz gitmeden önce ülkeyi bir baştan bir başa
Yalana yaslanmış bir çeşit erk kurulmadan önce
Köprüler ve yollar tahviller senetler hükmünde
Dışa açılmadan önce içe açılmadan önce kapanmadan önce
Nehirlerimiz ve dağlarımız ve başka başka nelerimiz
Senet senet satılmadan önce
Şirketler vakıflar ocaklar kutsal kılınıp
Tanrı parsellenip kapatılmadan önce
Seni sevdim. Artık tek mümkünüm sensin

27.Nisan.16 Çarşamba

İnsanlığın en büyük icatları: ateş, yazı, zeytinyağı, parşömen, lem yelid ve lem yûled bir tanrı, mayonez, internet, şiir, aşk ve alkol.

* * *

Alkol demişken. Tabi alkol ve rakı başka şeyler. Mesela alkolü bırakabilirsiniz, anlarım; ama insan rakıyı neden bıraksın! Mücbir sebepler dışında akıl almayacak bir şey! Neyse, rakıdaki rütbenizi, ayarınızı bilin diye bu fotoğrafı da buraya yapıştırıyorum. Maksat görgümüz edebimiz artsın, değil mi efendim! Sağlığınıza!

57c29-13094214_1625915637630977_4897072417312295455_n

* * *

Öykü geldi geldi geldi atölyelere ve facebook’a dayandı! 

Tosladı mı demeliydik! Öykü şimdilerde atölyelerde, yazar koçluğu programlarında, sosyal medya şaklabanlığında. Öyle görünüyor. Ve fakat öyle değil ki işin aslı. Çok değil, beş on sene sonra hiçbiri kalmayacak. Kalırsa eğer, varsa eğer, iyi metinler kalacak, başka da bir şey değil. İşbu sebeple, tadını çıkarın emojili ilişkilerinizin (dua etmeyi unutmayın arada Shigetaka Kurita için), atölyelerinizin, jüri-ödül çetelerinizin, kahveli kedili kitap fotoğraflarınızın ve bol yazarlı, çok iş yapacağını düşündüğünüz için çıkardığınız seçkilerinizin.

Bakın Necatigil, Bile/Yazdı’da yer alan bir yazısında (“niçin yazıyorsunuz?” sorusundan yola çıkmış bir yazıdır bu) ne diyor: “Edebiyat dünyamız tereciye tere satmaya kalkışan sahte şöhretlere, üçkâğıtçılara kısa bir zaman için katlanıyor.”

* * *

Görüyorum görüyorum: Eleştiri yazmadan eleştirmen, öykü yazmadan öykücü, hiçbir şey yazmadan atölye hocası olan var.

Ne olur ne olur ne olur bitsin artık: Sosyal medyada dolaşımda olan kedili, kahveli kitap fotoğrafları. Allahım ne olur bitsin artık!

Ne olur ne olur ne olur bitsin artık – 2: Yine sosyal medyada, kedilerin önüne ardına kitap dergi koyup kediye konuşma balonu yazmak. Hele ki o zavallı kedileri concon kızlar gibi bol j’li ve ş’li konuşturmalar… Allahım, sana sığınıyorum, n’olur bitsin artık!

* * *

Anlamadığım şeylerden biri: Tüm gün kafalarında güneş gözlüğüyle dolaşan insanlar. Üstelik odalarda, ışıksız yerlerde bile. Günde bir saat takıyorsa o gözlüğü, on saat da kafasında gezdiriyor. Gerçekten tuhaf.

* * *

Yakında Ankara’da, özellikle Kızılay’da her dükkan kahveci olacak, az kaldı.

3.Mayıs.16 Salı

Size de olmuştur, oluyordur. Bazı şarkıların türkülerin sözlerini yanlış anlamaktan bahsediyorum. Mesela Sezen Aksu’nun ne dediğini anlamak hakikaten zordur. Ama benim burada birkaç örneğini vereceğim yanlış anlama, tamamıyla benden kaynaklanmaktadır:

1- Mekanı cennet olsun, Neşet Baba’nın Yalan Dünya‘sından: Sen beni görünce mutlu mu sandın? 

2- Yine Gam Yükünün Kervanı Geldi’den: Çekemem bu derdi de yavrum, ölek seninle. (Evet, bölmek varken hemen ölmeye yatmam, ne kadar “karamsar” olduğumu nasıl da faş ediyor ama!)

3- Bu o kadar da saçma bir yanlışlık değil ama komik: Kabzımala ısmarladım nar gele nar gele! (Ee, çok da yanlış değil aslında. Kağızman’a ısmarlayacaksın da kime ısmarlayacaksın, illa ki bir kabzımal bulmayacak mısın? Yanlış söylemiyormuşum, bildiğin düzeltiyormuşum meğer!)

4.Mayıs.16 Çarşamba 

Eski Ahit’te “Vaiz” diye bir kitap vardır. Kral Süleyman tarafından ve karamsar bir tonda yazıldığı yorumlanır. Halbuki ben olsam, görmüş geçirmiş ve gerçekçi bir tonda yazılmış derdim. Gerçekten de deneyimli, görmüş geçirmiş birinin hayat, yalnız olmak, çalışmak, iyilik-kötülük, zevklerin ve çalışmanın anlamsızlığı, bilgelik gibi konularda ettiği bilgece sözlerdir bunlar. Vaktiniz olduğunda, çok da uzun olmayan bu kitabı şuradan okuyabilirsiniz. Birçok çağdaş yaşam felsefesi zırvalığından kat be kat iyi olduğunu göreceksiniz. Hem Kral Süleyman, öğütlerini, düşüncelerini dinlemeye değecek biri bence. Çok enteresan bir adam, her şeyiyle: Kuş dilini bilmesi, hayvanlara ve cinlere hakim olması, mührü, gücü, bilgeliği, zenginliği, bin karısının olması, Yehova’dan uzaklaşması, hata yapması, Saba Melikesi ile muhabbeti, ve sair ve sair… (Ezgiler Ezgisi’ne girmiyorum bile)

Bakınız, 4. Bap’ın hemen başında ne demiş; düşünün ki bu metin yazıldığında ortada varoluşçuluk, nihilizm falan gibi şeyler yok henüz:

Güneşin altında yapılan baskılara bir daha baktım,
Ezilenlerin gözyaşlarını gördüm;
Avutanları yok,
Güç ezenlerden yana,
Avutanları yok.
Çoktan ölmüş ölüleri,
Hâlâ sağ olan yaşayanlardan daha mutlu gördüm.
Ama henüz doğmamış,
Güneşin altında yapılan kötülükleri görmemiş olan
İkisinden de mutludur.

5.Mayıs.16 Perşembe 

Bir Film Bir(kaç) Cümle

Hail, Caesar!: Coen Biladerlerin yeni filmi. Ama en iyi filmleri değil. Hatta iyi filmlerinden biri bile değil. Bir Big Lebowski hiç değil!

Girdap: Bir üniversite gencinin “Atatürkçü” ve başkalarının inançlarına saygılı biri iken nasıl olup da fundamentalist bir intihar bombacısına dönüştüğünün ibret verici hikayesi. Bugüne kadar izlediğim en kötü filmlerden biri. Yönetmeni Talip Karamahmutoglu.

* * *

Ramazan yaklaşırken, en sevdiğim karikatürist Özer Aydoğan’dan:

21a0f-don2bkihote

* * *

musica

Ortadoğu’dan her zaman fitne fesat, kötülük ve peygamber çıkacak değil ya, bakın şu Riff Cohen kardeşimize, ismi bile ne güzel! Hep derim, “saf” olmaktansa “karışık” olmakta, melez olmakta fayda var, güzellik var. Yani, ırkçılar çok yanılıyorlar. Neyse, buyrunuz, buradan yakınız, klibi muhakkak izleyiniz, gününüz şenlensin!

Onur Çalı