wos bira wos ve
şiirdendi kasıkları
erkeğin
Halim Yazıcı
Şiirdendi Her Şey, Ölüm Bile
Şiirin ölüm ilanlarının verildiği, şairlerin bile birbirlerini okumadıkları, şiir dergilerinin bir avuç satıldığı edebiyat ortamında iyi şiirler yazılmaya devam ediyor. Hayat öyle ya da böyle (berbat biçimde) akıp giderken bazı şairler sözcüklerden bir tortu bırakıyorlar hayata. Bu tortulara dokunanlar, bunları okuyanlar da var hala, az da olsalar. Bir dizeyle, bir sözcükle duralayıp hüzünlenebiliyorlar, sevinç duyabiliyorlar. Basitçe söylemiş olsak da hali pür melalimiz böyle. Öte yandan şiir, çok kollu bir ırmak gibi farklı derelere bölünüp gidiyor. Görsel-şiir, neo-epik şiir gibi “yeni” derelerle beslenen bu ırmakta kimileri Ankara metrosunda kılınan cuma namazı duyarlılıklarıyla akarlarken Halim Yazıcı gibi şairler taşlara, papalinaya, Maltepe’ye, klarnetlere, gökyüzüne, aşklara, delicelere, Ella Fitzgerald’a, Foça’ya, Mordoğan’a, vapurların dumanına, ölümlere, kadim Pergamon’a, ezcümle evrene bakarak kuruyorlar sözlerini. İyi ki.
Halim Yazıcı, şiirle kurduğu yaşamında şiire emek vermeye devam ediyor. Mevsimlik şiir dergisi CazKedisi bu emeğin son verimlerinden. Beraber ve solo çabalarla yürüyen, iddiasını alçak gönüllü olmasından alan bir verim bu. Naçizane editörlüğünü yapmaktan onur duyduğum Beraber ve Solo Ölümler ise otuz yılı aşkın bir şiir birikiminin son halkası olarak görülebilir; bu şiir birikimine bir biçimde bağlı ve fakat aynı zamanda yeni bir halka. Son birkaç yılın göğümüzü karartan ölümlerini, bu yeni kitabında incelikli bir biçimde şiire dahil etmiş Halim Yazıcı. Çünkü ancak şairler bizi gökyüzünün her gün yeniden doğduğuna inandırabilirler ve bunu, ölümü bile şiire dahil ederek yaparlar. Göğümüze nefes aldırırlar böylece.
Halim Yazıcı taşkın değil doğa gibi kendi içinde uyumlu ve dingin bir şiir yazıyor. Yanlış anlaşılmasın; coşkusuz değil, fakat dingin bir şiir bu. Gürültüsüz. Mırıldanır gibi değil usul sesle haykırır gibi yine de. Bu usul sesle haykırış, yalnızca bireysel ve toplu ölümler/öldürmeler için değildir. Yaşadığımız coğrafya, yalnızca birkaç yıldır değil, ezelden beri şahit olmuştur kötülüklere. Bu yüzden, Bergama’daki kadim Allianoi için “taşın geleceği ile oynayan kirli elleri” de uyarır Halim Yazıcı, Yaralı Temmuz ve yaslı bizler için de seslenir: “ben jazz dinliyorum/üç gündür ağlıyorum”
Halim Yazıcı şiirinin caz ayağıartık bir sır değil elbette ama yine de bahsetmeli. Caz yalnızca aşka değil, hayata ve şiire de sinmiştir Halim Yazıcı’da. Birkaç yıl önce yayımlanan seçme şiirler kitabının (Aşk Halim) başında yer alan Dinçer Sezgin imzalı söyleşide şöyle açıklar bu durumu:
“Şiirimde açan akşamsefaları, yalnızca akşamları değil, ne zaman ne yapacağı belli olmayan caz sanatçıları gibi damdan düşer üstüne dizenin. Bir bakarsınız şiirim Konak’ta, Pazar günleri kristallerini saklayan işçi kızların eteklerinin altında; krizantemlerle bahara çıkarır sizi. Bu yüzden şiir yazmak bana göre değil. Aslolan yaşamak. Bana göre olan şey yaşamak. Yaşarsam yazıyorum, yaşadığımı yazıyorum. Dokunmadığım denizin şiirini yazmak, flütünün matlığını görmeden şiirini yazmak gibi Ian Anderson’ın, nefesini kendime yalan söylemek gibi.”
Kaşlarının Ortasından Vurulan Adını Bilmediğimiz Çocuklar
Şairlerin yıllar boyunca biriktirdiklerini Toplu Şiirler olarak sunmaları birçok bakımdan zarif olmuyor ama kitaplara tek tek ulaşamayan talihsiz okur için bir fırsat olduğu da kaçınılmaz bir gerçek. Halim Yazıcı da otuz yıllık şiir emeğini 2014 yılında toplu şiirler kitabıyla taçlandırdı: Beyaz Caz Sokağı. İki sokaklı (ciltli) bu toplu şiirlerin ikinci sokağının sonunda bir çıkmaz bekliyordu okuyucuyu: Ay Sokağı Çıkmazı. İlk kez yayımlanan bu kitap (dosya?), Beraber ve Solo Ölümler’de de karşımıza çıkıyor. Gözden geçirilmiş haliyle.
Zaten, son yıllarımızı karartan ölüm iklimi, Ay Sokağı Çıkmazı’nda da gösteriyordu kendini:
biliyor musunuz
kucağımda öldü
kucakladığım bütün ölüler.
Beraber ve Solo Ölümler’de daha da belirginleşmiştir ölüm. Beraberinde, yas ve öfke de belirginleşmiştir:
kaşlarımdan salıncak kurmak istedim
kaşlarının ortasından vurulan
adını bilmediğim çocuklara.
Güneş Avlamak
Halim Yazıcı şiiri görür görmez çarpan bir aşktan çok zamanla içinize işleyen, içinizde genişleyen ve içinizi yurt edinen bir sevgiyi andırır. Belki de bu yüzdendir şairin sevgilisine “şiir ülkem” diye hitap etmesi, bilinmez.
Heyhat, bir şiir ülkesinde yaşamıyoruz. Yukarıda bahsettiğimiz, üzerimize çöken karanlıktan bireysel olarak da etkilendi Halim Yazıcı ama bu onu yılgınlığa sürüklemedi, içeride geçirdiği günlerde de şiir avladı, Avluda Kuş Sesleri‘nden:
senin anlayacağın
ey yaşadıklarımsizi yeniden
yaşıyorumdedim ki
güneş avlıyorumher sabah
elimde alnım.
Halim Yazıcı, güneş avlamaya devam ediyor. Beraber ve Solo Ölümler de bu şiir avının, karanlığa ve ölümlere inat sürdüğünü müjdeliyor bize. Çünkü hayat, yağmur türküsünü yağmur altında söyleyenlerin yüzü suyu hürmetine devam ediyor, edecek. Şiir, o kadim ezgisi insanoğlunun, yenilgilere ve ölümlere rağmen sürecek.
Halim Yazıcı’nın Deliceler Aşkına kitabında yer alan “dünyanın bütün sığırcıkları”na seslenişiyle bitirelim:
çıkın yollara
yenilin bir dahadeliceler aşkına!
Şair burada dünyanın bütün sığırcıkları diyerek kime sesleniyor dersiniz?
Onur Çalı
Kurşun Kalem Dergisi’nin 40. sayısında (Nisan-Mayıs-Haziran 2016) yayımlanmıştır.
Kuş,çiçek,çocuk,deniz,bulut,delice,gökyüzü ve Halim bir araya gelince şiir oluyor.Hem de ne şiir!Servet
Bir de zeytin ve incir var. Bir şehir terk edilirken içilen sigara var. Klarnet var. Papalinalar var. Kekik kokusu ve deniz kestaneleri var. \”Kır çiçekleri Maltepe'nin\” var. Var oğlu var 🙂
Bir saxsafondan ses kaç tonda çıkarsa Halimden de şiir o kadar tonda çıkar.Selam olsun…