JOYCE CAROL OATES

Keşke ben yazsaydım dediğiniz kitap var mı?

Kitap mı? Tekil mi soruyorsun? “A” harfinden başlanabilir, “Anonim” ve “Adams, Henry” ve sırayla devam ederek “Z”ye, “Zola, Emile”e kadar gidebilirsiniz. Yazmış olmak istediğim, aslında okumuş olmak istediğim pek çok büyük edebi eser var ancak zamanım dar, bu yüzden David Hume’un “İnsanın Doğası Üzerine Bir İnceleme”sine fitim (hatalı bir teori olmasına rağmen, çok iyi yazılmıştır ve “yenilikçidir.”)

Yirmi beş yıl sonra çalışma alanınız neye benzeyecek sizce?

Sözde kırsal bir bölge olan New Jersey Hopewell’deki evimizin hemen arkasındaki alan şimdiden bakımsız bir çimenlik; fırtınadan zarar görmüş ağaçlarla, solmuş ve koparılmış çiçeklerle ve engellenmiş gayelerin hayaletleriyle süprüntü haline gelmiş durumda. Yirmi beş sene içinde belki de yabani çiçek ve devedikenli haline geri dönmüş olacak; aynı olasılık, yeni Karanlık Çağ’ın (Birleşik Devletler’de T***p dönemi olarak bilinen çağ. Hiç kuşkusuz siz de Birleşik Krallıkta kendi Karanlık Çağınızı yaşıyorsunuzdur) sonrasındaki edebiyat için de söylenebilir. Ama kim geleceği görebilir ki? Belki de tüm medeniyet, bir halk kütüphanesi binasının arkasında yer alan muazzam bir otopark haline gelecek.

Çağdaşlarınızdan kimler/hangileri 100 yıl sonra da okunacak?

Cinsiyeti bilinmeyen, hiçbirimizin okumak şöyle dursun ismini bile duymadığımız biri. Hatırlayın, Herman Melville öldüğünde kimse onun farkında değildi ve New York Times’daki ölüm ilanında isim yanlış yazılmıştı.[1]

Değerinin hiç teslim edilmediğini düşündüğünüz yazar ya da kitap hangisi? Ve neden?

Tüm yazarlar, yazdıkları kitapların hiçbirinin değerinin teslim edilmediğine inanır. Bazıları bunu diğerlerinden daha saldırganca belli eder.

Fakat Ortagüneyli Gotik bir yazar olan ve birkaç yıl önce ölen Amerikalı William Gay hak ettiği değeri görmemiştir ve çok az okur müstesna, ismi bilinmemektedir.

Gereğinden fazla abartıldığını düşündüğünüz yazar ya da kitap hangisi? Ve neden?

Dünyanın bizim sahte-Hristiyan bölümünde hem İncil hem de onun yazarı abartılmıştır.

Herhangi bir zamanda ve mekanda yazma şansınız olsaydı, ne zaman ve nerede olurdunuz?

Birçok insan tam olarak burada tam olarak şu anda diyecektir; özellikle, güç bela elde edilmiş olan hakları şimdilerde “aile-değerleri” düzenlemeleriyle ellerinden alınan kadın yazarlar böyle diyecektir. Ancak ben farklı olarak, James Joyce’un hemen öncesinde ve Joyce’un kitaplarının kopyaları bir şekilde gizlice, el altından benim elimdeyken yazıyor olmak isterdim. Böylelikle, “gerçek” James Joyce’dan erken davranarak Dublinliler’i, Sanatçının Genç Adam Olarak Portresi’ni, Ulysses’i ortaya çıkarabilirdim. (Finnegans Wake’i Joyce’un kendisine bırakırdım, bu kitabına tuhaf bir biçimde bağlı gibi görünüyor.)

Yıllar içinde yazdıklarınız üzerinde bir değişiklik yapabilseydiniz, bu ne olurdu?

Bazı kitaplarımda virgül bolluğu var, bazılarında da kıtlığı. Bazılarına elimde vakumla, bazılarına da virgül-tabancasıyla girişirdim. Birkaç kitabımı lime lime ederdim. (Sanıyorum ki nedeni şu; onlara çok fazla bel bağlandı, çok şey yüklendi, sonuçlarla beklentiler orantısız oldu, bu kalp kırıklığının izlerini ortadan kaldırmak güzel olurdu.)

En az sevdiğiniz kurgu karakteri?

Yeni seçilen Başkanımız. Fransız, absürd ve kahin oyun yazarı Alfred Jarry’nin Üzbik Baba[2] oyunundaki maskara, boş konuşan, düzenbaz, psikopat tipten bariz biçimde aşırılmış gibi duran; onun abartılı, ikna etmeyen bir klişesi gibi.

Rezil Etme oyunu oynayalım (Bakınız: David Lodge’un Yerleri Değiştirme adlı romanı): Okumadığınız en ünlü kitap, izlemediğiniz en ünlü oyun, dinlemediğiniz en ünlü albüm, seyretmediğiniz en ünlü film hangisi?[3]

“-ish” ekiyle biten dünyanın en büyük destanları[4]. ___, ____, ____. (Bu “destan” sözcüğünde, insanın yüreğini ezen ne var böyle?)

Benim yaşam sürem boyunca sahnelenmiş olan 392,000 oyunun yaklaşık binde birini izlemişimdir yalnızca, dolayısıyla bu sorunuz yanıtlanamaz. (Tüm Shakespeare oyunlarını izledim mi? Hatta tüm Shakespeare oyunlarını okudum mu?)

Albüm? Yaşamım boyunca yalnızca 27 “albüm” dinledim. Pop müzik hayranı değilim.

Film? Büyük Rus yönetmen Andrei Tarkovsky’nin filmlerinden yalnızca İz Sürücü’yü (Stalker) izledim; yani bu müthiş takıntılı Rus’un diğer filmlerini izlemedim.

Şimdilerde herkes La La Land (Aşıklar Şehri) hakkında konuşuyor ama onu izlemek istemediğimden eminim.

Gizli bir yeteneğiniz var mı?

Hala gerçek, görünür yeteneklerin yerini bulmaya çalışıyorum.

Hızlı Sorular

George Elliott mu T.S. Elliott mu? George Elliott 1950’lerin oldukça iyi bir Amerikalı yazarıydı, şimdi ise maalesef nerdeyse unutulmuş durumda. Hala çok azımız onu, nostalji duygusuyla anımsıyor yine de.

Modernizm mi post’u mu? Augustan Çağı[5]

Jane Austen mı Charlotte Brontë mi? Emily Brontë, gerçekten.

Camus mü Sartre mı? Kierkegaard.

Proust mu Joyce mu? Kafka.

Knausgaard mı Ferrante mi? Knausferrantegaard. Yeni küresel megabestseller, “cesur” “şiddetli” “sürükleyici” “güçlü”. Ama aslında çok iyi değil, internette bir “uğultu”.

Jacques Derrida mı Judith Butler mı? Barthes-Foucault

Hamlet mi Bir Yaz Gecesi Rüyası mı? Macbeth: “sıkletinden bağımsız”, satır satır bakıldığında İskoç ağırsıklet şampiyondur[6]

Bram Stoker mı Mary Shelley mi? Henry James (Yürek Burgusu).

Tracey Emin mi Jeff Koons mu? R. Crumb.

Çeviren: Onur Çalı
Kaynak: The Times Literary Supplement

[1] 29 Eylül 1891 tarihli New York Times’da yayımlanan ölüm ilanında Melville’in o zamanlar pek bilinmeyen şaheseri Moby-Dick, “Mobie Dick” olarak yazılmış. (Ç.N.)

[2] Kral Übü de denebilir. Türkiye’de Orhan Duru’nun uyarlamasıyla, Üzbik Baba adıyla sahnelenmiş bir oyundur. Uzun açıklamalar yapmaktansa, Dostlar Tiyatrosu’nun oynadığı oyunun özetini vermek yeterli olacaktır: “Üzbik Baba, darbeyle iktidara gelmiş, tarihten ya da yakın dönemden pek çok diktatörü çağrıştırıyor. Übü, eski kralı öldürüp iktidara geçiyor oyunda. Üzbik Baba’da bu soyutlamaları ülkemize çok paralel olabilecek, politik, güncel motifleri de kullanarak yerele de yaklaştırmaktadır. Üzbik Baba’nın, darbe yaparak iktidara gelmiş, tarih boyunca rastladığımız ve ülkemizin yakın dönemindeki pek çok kişiye çağrışımlar yapabilen bir yapısı var. Politik kisiliğinin yanı sıra gülünç bir kişi de aynı zamanda. Aslında tüm diktatörler gülünçtür. Yaşadığı dönemde olmasa bile sonraki yıllarda gülünç gelir insana.” (Ç.N.)

[3] Lodge’un bu romanında “Rezil Etme”, “Küçük Düşürme” ya da “Aşağılama” olarak çevrilebilecek bir edebiyat oyunu vardır ve evlerde, partilerde oynanan popüler bir oyundur. Oyuncular, henüz okumadıkları edebiyat klasiklerini söylerler ve bu konuda en eksikli olan oyunun galibi olur. Sözgelimi Lodge’un Howard Ringbaum adlı akademisyen karakteri, Hamlet’i okumadığını itiraf eder ve oyunu kazanır ama işini kaybeder. Lodge’un kendisi de Savaş ve Barış’ı okumadığını söylemiştir. (Ç.N.)

[4] Oates burada, İngilizce’deki “-ish” sonekiyle ülke adından ırk/milliyet adı türetilmesini kastediyor. Yani “ulusal destanları” kastediyor olmalı. (Ç.N.)

[5] 17. ve 18. yüzyıl başları (1689–1750) edebiyat tarihçileri tarafından “Augustuscu Dönem” olarak tanımlanmaktadır. Bunun başlıca nedeni, bu dönemde Britanya edebiyatına katkı veren yazarların çok kere Roma İmparatorlugu’nun ilk döneminde hazırlanan eserleri taklit etmeye çalışmalarıdır. (Ç.N.)

[6] Benim burada “sıkletinden bağımsız” olarak çevirdiğim ifadenin orjinali, “pound for pound.” Bu bir boks terimi olup aynı sıkletlerde olmayan boksörlerin kıyaslanmasında (aynı kiloda olsalardı…) kullanılan bir terimdir. Kısacası, Oates burada, Macbeth’in Shakespeare’in en kısa oyunu olmasına rağmen en iyisi olduğuna vurgu yapıyor. (Ç.N.)