b08bc-dqnhoemw4aegwda.jpg

Öykülem’in 10. sayısında Selim İleri’nin önümüzdeki aylarda çıkacağı duyurulan yeni kitabından üç bölüm yayımlandı. Bu, İleri’nin sadık okur kitlesi için kuşkusuz müjde niteliğinde bir haberdi. Usta yazar söz konusu bölümleri dergiye özgün halleriyle sunmuştu ve Öykülem, yeni sayının duyurusunu yaparken yazarın bir fotoğrafıyla birlikte kitaptan kısa bir pasajı da sosyal medyada paylaştı. Gelen, kısa ama vurucu cümlelerle ilerleyen, yarı melankolik bir metindi ve Selim İleri’nin kendine has üslubunun nitelikli bir örneğiydi.

Bu kısa inceleme, Öykülem’in sunduğu o birkaç satırın etkisiyle, henüz kitap çıkmadan yazıldı; odağına da sosyal medyada görünen o bölümün son cümlesini aldı:

Beni oku, nefes almam için ümitler ver!

Kimi görüşlere göre henüz yayımlanmamış bir kitap yazılmış da sayılmaz. Öyle ya, bir metin, o veya bu formda, okuyucuya ulaşmadığı sürece tamamlanmış değildir. Bu haliyle bir metin henüz eksiktir ve dolayısıyla ortada konu edilecek bir eser de yoktur. Ve, doğal olarak, (ortaya) çıkmamış kitaplar üzerine değerlendirme yazısı yazıldığı da pek görülmüş bir şey değildir.

Ama gene de, yazılanlar yeteri kadar etkiliyse, eldeki metne dair her zaman söylenecek bir şeyler vardır…

Bazı akşamlar eve dönmek istemiyorum, diyen anlatıcı kim, şu an bilmiyoruz. Ama yalnız olduğunu / kaldığını, yazmak ve okunmak anlamında büyük bir derdi olduğunu anlıyoruz. Bu birkaç satırda yazılan şeyin bir mektup olduğu izlenimi ağır basıyor. Karşıda, iç dökülen tanıdık biri var (bir dost, bir eski sevgili?): Yazdıklarımı ne olur oku; başkalarına, beni tanımayanlara yazmam imkansız.

İster bir kişi olsun ister daha geniş bir kitle hedefte, talep ve temenni belli: Okunmak. Başat dilek. Beni oku temennisi “beni koru” olarak da alınabilir. Okunmaya, işitilmeye duyulan bir ihtiyaç. Neredeyse bir yalvarış var burada. Bir dua gibi.

1ea25-selim2b2.jpg

Adım adım gidersek:

-beni oku-

en başta, kutsal metinleri hatırlatan bir söylem. buradaki anlatıcı da okunmak, anılmak ve hatırlanmak istiyor. ama övülmek gibi bir talep şu an için yok, övülmek çok uzak ona, çaresiz birinin sözlerini duyuyoruz. ya da kendini çaresiz duyan birinin. çünkü ses hiç de çaresiz değil. hissedilir bir kuvveti var. yazın yolluyla, sözcükler sayesinde oluşan şiddet. doğrusu Beni oku tumturaklı bir talep, emir kipinde geliyor, eni konu ürküten bir yönü de var bu talebin. evet, övülmek bir hayal bile değil şu durumda. öte yandan, “sadece beni oku” da demiyor, o eski metinlerdeki gibi. sanki anlatıcı şu an için işin bu yönüyle ilgilenmiyor. metnin bütünü, yani görünmeyen kısmı başka iletiler de içeriyor olabilir ama elimizdeki numune bize nispeten sınırlı bir ufuk çiziyor. yine de, bunları yazan kişinin okunmaya duyduğu ihtiyaç o kadar belli ki onun en azından “hiç olmazsa ilk önce beni oku” demek istediği sonucu çıkarılabilir.

önce yazdıklarımı ne olur oku hemen sonrasında ise beni oku. ne oluyor? kişi yazdıklarını bir tarafa, kendisini başka bir tarafa mı koyuyor? yazınsal bir metin onu yazan kişiden acaba ne oranda ayrışıyor. belki de burada yazarın söylemek istediği, aslında tam tersi: kişi, yazdıklarıdır. belli bir noktadan sonra bu ikisini ayıramazsınız: yazdıklarım benim!

-nefes almam için-

yaşamak değil. hayata devam etmek değil. sadece nefes almak. tutunması biraz da ne kadar okunduğuna bağlı olan tuhaf bir organizma: yazar! yazan kişi. okundukça ferahlayan, rahatlayan bünye. yazdıklarımı lütfen oku! sonra? sonrası yok. nefes burada kilit kelime. bir aktör için izlenmek ne denli önemliyse… bu kısa metni, anlatıcının hissettiği -ve bize de hissettirdiği- yakıcı bir çaresizlik duygusu kuşatmış.

okunmak, kesinkes soluk borusu tüm yazarların.

-ümitler ver-

peki, okununca oluyor mu? bitiyor mu? yoksa okunmak sadece bir başlangıç mı? okunacak olan, yani yazılan şey, tam olarak neler barındırıyor da ümitler aşılıyor yazan kişiye? ümit değil. ümitler. hem de nefes almak için. kabul edelim: kağıda dökülmüş düşüncede ümide dair bir şeyler var. biri yazıyor ve diğeri okuyor. bir tür alışveriş. iletişim ve etkileşim sayesinde ortaya çıkan umut(lar). az şey mi?

o zaman ne var elde, kendimize soralım: bir daktilo, beyaz bir kağıt, harfler, işaretler. ümit değil, ümitler. büyük iş!

öyle görünüyor ki bir yakarış metni elimizdeki. burada yazan kişi düpedüz dua ediyor. bir de yazarlara yaratıcı derler!

Mesut Barış Övün