İğnenin deliği. Eğri. Deniyor, geçiremiyor ipi içinden. Ucunu yalıyor, parmaklarıyla düzleştiriyor ipi. Sallanıyor makara. Parmakları dans ediyor adeta. Dişiyle koparıp düğüm atıyor ipe. Terzi düğümü. Hayatta atamam öyle düğüm. Anlamam terzilikten.
“Aç mısın, kahvaltı yaptın mı?”
“Süt içirdi annem.”
“Gevrek var, sıcacık. Koparıver ucundan. “
“Yok.”
“Enginar koydum, bol limonlu pişireceğim senin için.”
İğnenin kumaşa geçişi. O sessiz an. Sonsuz. Kumaştaki delik iple bağlı zamana. İp yıpranıp kopabilir zamanla. Delik, hep orda. Kumaş yıpranıp yok olana kadar. İpin kumaşa geçtiği an, o an sonsuz.
Televizyonda hep Türk Sanat Müziği. Hep açık o kanal. Kapıyı açıyorum. Kadınlar, çocuklar…
Düğün var yakınlarda, belli.
“Hazırlar daha ucuz ama alışmışım bir kez terzi işine, illa üstüme göre olacak.”
“Gelinin, Sabiha Abla’ya yaptıklarını duydunuz mu? İstediği düğün salonunu tutmamışlar diye yüzüğü atacakmış. Ayşe Hanım araya girmiş. Yahu çocuk bunlar. Evlenmeye kalkıyorlar bir de… Aaa gördüm kızı bir surat bir surat. Sirke satıyor yüzü…”
Akordeon kapıyı çekince daha az geliyor ses. Beyaz koltukta bacaklarımı sallayarak çıkıyorum yolculuğa. Gulliver. Cüceler ve Devler. Gulliver gibiyim ben de, Dünyayı gezmeyi hayal ediyorum hep.
Gulliver, evine dönmek istiyor. Haklı. İnsan, evine kavuşmak için geziyor. Evim neresi?
Muhayyerkürdi. Saz Semaisi. Salondan yayılıyor eve duygusu. Gemisi battı Gulliver’in ondan bilmiyor şimdi evi neresi.
Tınnn, fırının sesi. Poğaçalar pişti, sıcacık, peynirli patatesli. “Bir çay daha almaz mıydınız?”
“Bugün kahvaltıda da çok içtim ama ellerinize sağlık, alayım bir tane daha.”
“Anne, daha yerim ben poğaça.”
“Gören de evde hiç yapmıyorum sanır. Olmaz, yediniz kaç tane.”
“Mani olmayın çocuklara, yesinler. Dışarıda her şey daha tatlı gelir.”
Akordeon kapıyı açıyorum, gittiklerini bildiğim halde soruyorum.
“Gittiler mi?”
Gülümseyerek cevaplıyor. “Gittiler, sen de alsana bir tane poğaça.”
Alıyorum, çörek otlarını ayıklıyorum poğaçadan, düşenleri parmaklarımın ucuyla bastıra bastıra yiyorum.
“Aaa poğaçayı yesene.”
“Yok, ben çörek otlarını yiyeceğim. “
“O zaman sana çörek otu verseydim sadece.” Gülüyor.
“Poğaçanın kokusu karışmış çörek otlarını yemeyi seviyorum.” Gülüyorum.
Uzun, beyaz koltuk. Dikiş makinesinin huzurlu sesi, Muhayyerkürdi Saz Semaisi. Devler, cüceler. Evim neresi?
“Gel de ipi iğnenin şu eğri deliğinden geçir.”
Didem Köktaş
Resim: Eren Eyüboğlu