Size biraz “b” harfinden bahsetmek istiyorum. Her zaman alfabenin ilk harfinin heybetli gölgesinde kalan, kıymeti bilinmeyen, okumayı öğrendiğimiz yılların “gözlük” olan harfinden.
Tabii bu harf, “gözlük” formunda doğmadı. Hatta onun doğduğu zamanlarda gözlük bile yoktu denebilir. Harf olarak, bilinen ilk hali çok daha basit –hatta alfabenin en basitlerinden biri– bir şekil arz ediyordu.
Bugün modern dünyanın büyük çoğunluğunun kullanmakta olduğu Latin Alfabesi, kökenini Yunan, daha da geriye gidildiğinde Fenike-Kenan Alfabesinden alır. Fenike-Kenan Alfabesi, dünyanın ilk alfabesidir. Ondan önceki yazı tipleri genellikle bir tek sembolle, simgelediği şeyin resmini sunan (piktogram) ya da o şeye dair bir soyutlama içeren (ideogram) karakterlerle dolu repertuarlardı. Her harfin tek bir sese karşılık geldiği alfabe fikri, Fenikelilere ait bir yenilik.
Fakat bu harflerin de mazisi piktogramlara dayanıyor. “Adam” sözcüğüne karşılık olarak bir çöp adam çizdiğimizi, yazıda “adam” sözcüğünün geçtiği her yerde o kelimenin yerine çöp adam şeklini kullandığımızı düşünün. Bu piktogramlar, Fenike-Kenan coğrafyasının Akdeniz’in tamamına hakim olan deniz ticareti faaliyetleriyle, zamanla pratikleşmişler, ticaret kayıtları tutmak için başvurulan bu yazı önce kısaltmalara, sonra seslere karşılık gelen harflere dönüşmüş. Zaten Yunan-Roma dünyasına da bu yolla girmiş.
İşte bu harflerin birer piktogram olarak sürdürdükleri önceki hayatlarından kalma isimleri o günleri hatırlatırcasına yadigar kalmış. Sami dil ailesinin üyesi olan tüm dillerde (ki tıpkı Fenikece gibi Arapça, İbranice, Süryanice de bu aileye mensuptur) harflerin kendilerine has adları vardır. Örneğin A’ya karşılık gelen harfin adı Alef’tir (Arapçadaki “elif”, Yunancadaki “alfa”) ve “öküz başı” demektir. Çünkü bir öküzün başını simgelemek için kullanılan sembolden doğmuştur. Bunu, A harfini baş aşağı çevirerek görmek mümkün. Bir başka örnek, M harfinin adı da mim’dir. Bu da su anlamına gelir ve biçim olarak da dalgalı bir suyun yüzeyini yansıtır. Alfabenin bütün harflerinin bu türden adları ve hikayeleri vardır.
Gelelim B’nin hikayesine. B’nin adı da Bet’dir. Bet, ev anlamına gelir. (Arapçası da “beyt”) Bilinen ilk şekliyse bir evin kuşbakışı görüntüsüdür. (Mimarlar Odası’nın simgesini gözünüzün önüne getirin) Zamanla kültürden kültüre aktarılırken bu “ev” yan dönmüş, ters dönmüş, Yunan mimarisinin megaron yapılarına benzer ön çıkmalar eklenmiş ve bugün küçük harf “b”ye benzer bir form ortaya çıkmış. Kadim zamanlarda mimari formların temel motivasyonlarından biri nüfus artışıydı. Ailede nüfus çoğalınca barındırabilmek için mevcut yapıya bir oda, bir mekan ekleniyordu. Küçük b harfi de buna benzer bir evrim geçirdi. Kökeni “ev” olan bu harf zamanla bir oda daha genişleyerek bugün bildiğimiz büyük B biçimini aldı.
B sesi, tıpkı yakın akrabaları V ve M sesleri gibi dudakların birleştirilmesiyle çıkarılır. Bu “dudaksıl” ünsüzler insanın ilk çıkardığı sessiz harflerdir. Bir bebeğin ilk sözcüklerinin “meme”, “mama”, “baba” olduğunu hatırlayın. Belki de alfabede insanın çıkardığı ilk ses olan A’nın hemen ardından gelmesi de bundandır. Öte yandan, mazisi kadim yazılarda harflerin hepsinin rakamsal değerinin olduğu da düşünülürse. Alef, elif ya da alfa olarak bildiğimiz A harfinin değerinin 1 olduğu tüm alfabelerde B, 2 sayısına karşılık gelir.
Her ne kadar başta dediğim gibi, A harfinin gölgesinde kalsa, alfabede “baş altı” sayılsa da aslında alfabeyi oluşturan iki sözcükten de biridir B harfi. Yunan alfabesinin ilk iki harfinin adlandırılışı olan alfa ve beta’nın bir araya gelmesiyle oluşan sözcük, bizzat yazının adı olmuştur zamanla. Yunan alfa+beta’sı, bugün harf yazısı kullanan tüm dillerin yazma sistemlerine verilen alfabe adının atası olmuş yani.
Kısa bir “gereksiz bilgi” ile bu bahsi de tamamlayayım. Semavi dinlerin kutsal kitaplarının hepsi “B” harfiyle başlar. Tevrat’ın ilk sözcüğü “bereşit”, İncil’in ilk sözcüğü “biblos” (vivlos okunsa da) Kuran’ınki ise “bismillahirrahmanirrahim”dir. İlahiyatçılar bunu genellikle Tanrının özel adının (Elohim, El, Allah) Alef (ya da Elif) ile başladığına dikkat çekerek, “Tanrı alef’i kendine saklamış, b’yi insanlara bırakmış” diye yorumlarlar. B’mize sahip çıkalım.
Mahir Ünsal Eriş
Cumhuriyet Gazetesinin Cuma6tesi ekinde yayımlanmıştır.
Mahir Ünsal Eriş'i okumak hep keyifli hep keyifli.. Nerden bulmuş da bu konu hakkında yazmış 🙂