Müslüm Gürses’in yeniden keşfedildiği bir zamanda yazılacak bir yazı, kuşkusuz şüpheyle karşılanacaktır. Popüler aydınlarımızın Gürses’e saygılarını ilan edişleri, orta sınıfların oryantalist hayranlıklarını hareketlendirdi. Egzotik zevkler tatmak isteyen Avrupalı turist edasıyla dinlenmeye başlandı Müslüm Gürses şarkıları. Bu popülerleşmenin diğer bir tezahürü ise gazlı içecek reklamında “bırrr”, kredi kartı reklamında “İhtiyacım Var” diyen Gürses figürünün “gösteri”ye katılmasıydı. Tüm bu gelişmeler arabesk müziğin en isyankâr sesini evcilleştirmeye yönelik adımlar olarak okunabilir. Tabii ki Gürses’i popüler kültürün dışında bir şahsiyet olarak görmüyorum ve fakat onun müziğinin içinde barındırdığı muhalif sese kulakların tıkanması rahatsızlık verici. Bu yazının amacı Müslüm Gürses arabeskinin isyankâr yönünün yeniden hatırlanmasını sağlamaktır.
Arabeske dair muhabbetlerde sıklıkla duyulan eleştiri, müzikal altyapının iyi, sözlerin kötü olduğu yönündedir (bunun tersini savunan görüşler de mevcuttur). Müslüm Gürses müziği bizim ele aldığımız izlek açısından –isyan– müzik âleminin en uç örneklerinden sayılmalıdır. Gürses şarkılarındaki müzik kalitesinden öte, şarkıların yarattığı coşkunluk durumu incelenmeyi hak eder. Bu müzikte dinleyen insanı saran grotesk bir hava akımı mevcuttur. En “damar” parça, girişindeki oryantal ritimleriyle dinleyeni göbek atmaya teşvik eder. Göbek atmaya kalkışmış dinleyici, şarkının sonunda kendini acil serviste yaralarına pansuman yapılırken ya da dikiş atılırken bulacaktır. Bir insanı, bir şarkı süresince, coşku ve hazdan, dibe vuruş ve kendine zarar vermeye yöneltebilecek bir müziğin yaratılışı Gürses’in değerini açığa vurur.
Müzikte bilinçli olarak yaratılan kakofoni ve çok seslilik duygusal patlamanın zeminini oluşturur. Oryantal ritimlerin arkasından acı acı çalan kemanlar, onun arkasından coşkunluğu yitirilmeden teline vurulan elektro bağlama, her sesini duyduğumuzda onu icat eden adamı pataklama isteği yaratan orgun garip ezgisi ve envai çeşit müzik aletiyle, ezgi bütünsel bir boyut kazanır. O müzikte mutluluğu, acıyı, özgürlüğü, tutsaklığı, hasreti, kavuşmayı, imkânsızlığı bulmak mümkündür. Zaten Gürses müziğini isyankâr yapan da yaratılan çok seslilikle farklı duygusal durumların yansıtılması ve bunun özgürlük olanakları sunmasıdır.
Müslüm Gürses birçok şarkısında vokal kullanmayı tercih etmez ama bunu sesinin çok iyi olduğunu bilip böbürlenen bir insan tavrıyla gerçekleştirmez. Gürses’in ses kalitesini tartışmak bu yazının konusu değildir. Bu yazıyı ilgilendiren nokta, o sesteki duygusal-ruhsal dışavurumun samimiyetidir. (Yine de Gürses’in ses kalitesine dair küçük bir not düşmek gerekiyor: Birçoğumuzun da kabul edeceği gibi, eğer Gürses ABD’de doğmuş olsaydı, Nick Cave ve Leonard Cohen her bayramda elini öpmeye gider, üstadın bayram harçlıklarını sardığı mendili ömürleri boyunca saklarlardı).
Gürses şarkılarında ses oyunlarına, dinleyiciyi kalbinden vuracak çıkışlara, inişlere sıklıkla rastlanır. Fakat Gürses’i benzersiz kılan şey bu oyunları öyle gerektiği için değil içinden geldiği için yapmasıdır. Eğer Gürses bir şarkıya pesten girmiş ise bu onun duygusal dibe vurmuşluğunu gösterir. İsyan ettiği ve bastıramadığı anda sesindeki yükselişler gerçekten içinden kopar. Ama tüm bunlar gerçekleşirken sesindeki tını yok olmaz. Her daim bir gerilimi sezdiren, her an müziği boşluk bırakmayacak şekilde dolduran bu tınının samimiyeti dinleyeni içine alır ve Gürses ile dinleyici arasında kopmaz bir bağ yaratır.
Sözler ve İsyan
Müslüm Gürses’in şarkı sözlerinin içinde barındırdığı isyankârlığı iki temel noktada inceleyebiliriz: Sözlerin içeriğinden bağımsız olarak isyan potansiyeli taşıması ile doğrudan isyana çağıran şarkıları.
Şarkı sözleri, içerikten bağımsız olarak ele alındığında incelenecek nokta sözlerdeki doğrudanlıktır. Bu sözler, klasik halk şiiri ölçülerinde yazılmış, birçoğu hece ölçüsü ve uyak düzenini korumuştur. Bu noktada Gürses’in şarkı sözleri geleneksel bir yapıya bürünür. Ama aynı müziğindeki çok sesliliğin geleneksel yapıyı parçalaması gibi, sözlerdeki dolayımsızlık geleneksel halk şiiri yapısına yeni bir boyut kazandırır.
Gürses’in şarkı sözleri gücünü metaforlardan kurtulmuş olmasıyla bulur. Sözlerdeki doğrudanlık içinde metafor barındırmaz. Hissedilen duygu herhangi bir imgeye yüklenmeden dolayımsız aktarılır. Esrarlı Gözler şarkısı bu anlamda tipiktir:
Bir içten bakışına delice tutulmuşum
Esrarlı gözlerine gönülden vurulmuşum
Zaman geçmek bilmiyor seni görmediğim an
Dünyam cennet oluyor benim olduğun zamanSevgini yıllar boyunca saklayacağım inan
Aşkını ömür boyunca yaşayacağım inan
Aşkının hatırası istiyorum bitmesin
Ömrümün o gecesi hayalimden gitmesinSıcak bir bakışına neler vermezdim ki ben
Mutluluğun önünde dize gelmedim mi ben
Aşkı hem de neşeyi tattırmıştın sen bana
Mutsuz bir insandım ben mutluluk verdin bana
Şarkı sözlerinde anlatılmak istenen duygu durumu hiçbir abartıya izin vermeyecek şekilde anlatılmaktadır. Ayrıca imgeden kurtulmuş yoğun duygu aktarımı dinleyiciyi samimi bir şekilde sararak kendi durumuyla yüzleşmesine olanak verir. Bilindiği üzere insanın kendi durumunun farkına varması isyanın ilk ayağını oluşturur (teori), bu duruma karşı bir şeyler yapma ise ikinci ayağı oluşturur (pratik).
Metaforun reddedilişi, metanomik bir kuruluşu olanaklı kılar. Metafor, belirli duygu ve düşünce biçimlerini kurmayı hedefleyen ve bu noktada gerçeği başka bir düzleme taşıyarak farkındalık yaratmaya çalışan bir düzlemi ifade eder. Metanomi ise gerçekliği tüm çıplaklığıyla sergileyen düzlemdir. Ryan ve Kellner’in ifadesiyle: “…metafor dikey ya da idealize edici eksen, metanomi ise yatay ya da maddeselleştirici eksendir”. Duyguların maddesel ve yatay olarak aktarılması yaşanan gerçekliği, gerçekliğin daha elit ya da hiyerarşik bir sesle ifade edilmesini sağlayan metaforik yaklaşımdan farklı olarak, samimi bir dille ortaya çıkarır. Gürses’in şarkı sözlerindeki isyanın içerikten bağımsız olarak varoluşu metamonik yapı sayesinde gerçekleşmektedir.
Sözlerdeki isyankârlık ise bir başka boyutu beraberinde getirir. Özellikle tanrı ile kurulan diyalog isyanın başat aktörüdür. Evrensel yasa koyucu olan tanrının düzenine karşı muhalefet isyanın ilk ayağını oluşturur. Tanrı ile diyalogda dikkat çeken nokta eşitler arası kurulan bağın sezinlenmesidir. Birçok arabeskçi yalvarma, yaltaklanma düzleminde bir seslenişi seçerken Gürses, doğrudan sorgulayıcı bir yöntem izler. Soru sorarak diyaloğun var edilmesi, dua ya da yakarının monolitik yapısını kırar. Birçok şarkıda hesap soran, emir veren, mantıklı çözüm önerileri sunan sözler, en sonu Tanrı’yı kâle almama noktasına ulaşır ki, bu isyanı uç noktaya vardırır. Doğrudan isyanın başlangıç noktasına nüfuz eden Usta şarkısı bu anlamda önemlidir:
Çilesiz bir günüm olmadı gitti
Bilmedim ömrümün suçu ne usta
Allah’ın gücüne gider mi bilmem
Verdiği bu candan ben bıktım ustaMutluluk kapımı çalmadı gitti
Dalımda bir yaprak görmedim usta
Murat yalan imiş umutsa hayal
Böyle yasamaktan bıktım ben usta
Bıktım ben ustaBöyle yasamaktan bıktım ben usta
Bu kötü yazıma kader diyorlar
Dertler zincirine vuruldum usta
Gittiğim bu yolun dönüsü yoktur
Hakkını helal et elveda usta
Tanrıyı bir yakarı makamında barındırmaktan vazgeçişin en net ortaya konulduğu şarkı olmasının yanısıra yaşadığı sorunların farkına varışın ve içine düşülen çözümsüzlük durumunun bir ifadesidir Usta’ya yakarış. Diğer taraftan çözüm yolu olarak intiharın sezdirilmesi kafalarda soru işareti yaratmaktadır. Ama Gürses’in canına kıymaktan çok dönüşü olmayan yol olarak isyanı önerdiği Garipler şarkısıyla açığa vurulur. Bu şarkı bu metinin son sözünü söyleme gücüne de sahiptir:
Hor görülenlerin tanrım isyanıdır bu
Sevip sevilmeyenlerin isyanıdır bu
Düzensiz dünyanın günahıdır bu
Yakarsa dünyayı garipler yakarİsyan ede ede olduk günahkar
Mutluluk bizlere uzaktan bakar
Tanrım bu dünyayı başka kim yakar
Yakarsa dünyayı garipler yakarDertleri içine sığmayan onlar
Hayatta umudu kalmayan onlar
Sürüne sürüne yaşayan onlar
Yakarsa dünyayı garipler yakar…
Doğuş Sarpkaya
Bu yazı daha önce, 28 Mart 2010’da, BirGün Pazar’da yayımlandı. Yazıyı yeniden yayımlama sebebimiz hem ölümünün altıncı yılında Müslüm Gürses’i anmak hem de son dönemde, “Müslüm” (2018) filmi nedeniyle çıkan tartışmalara farklı bir açıdan bakılmasına yardımcı olmaktır.