Bir Argo Sözlüğü dolayısıyla…

b723a-fft99_mf587628

BİR DİLİN TANIĞI OLARAK ÇEVİRİ VE ARGO

“Tanıklarıyla/Türkçenin Büyük Argo Sözlüğü”nün yazılışı, yaklaşık on yıl sürdü.

Sözlüğün birinci yazılışı iki yıl önce bitmişti. Diğer çalışmalarımı alt üst eden bu çileli ve keyifli beladan kurtuldum sanmıştım. Ama gelincik tarlasına dönmüş sayfaları temize çekerken, her sayfanın aynı işlemden geçeceğini anladım. Ekler, yeni yeni sözcüklerle deyimler, özellikle de yeni tanık cümleler, bütün sözlüğü işgal etmişti.

Argo ve dil, bir an bile donuk kalmıyor. Hele yazma süreci yıllara yayılınca, genel dil ile genel argo, genel argo ile alan argoları arasındaki ozmoz, gerekeni yapmıştı: Dün pararon sözcüğü için tanık cümle bulamamıştım, bugün yazılı kaynak vardı. Dün madi sözcüğü yalnızca “duyulan” bir şeydi, artık “okunan” bir şeye dönüşmüştü. Dandig, “uyuşturucu” alan argosundan kalkmış, genel argoya girmiş, genel anlamda dile karışmak üzereydi.

Katkıları durdurdum. Yeniden yazmaya girişmezse, bu sözlük bitmeyecekti.

Yeni tanıklar, bir sorunsal ile daha karşılaştırdı beni: Önceleri biraz soğuk durduğum çeviriler, niçin tanıklık kaynakları olmasın? Türkçe’nin argosuna, değişik bir tanıklık kaynağı… Çeviriler. Yararlanmamalı mıydım?

Bir Gönül-çelen, bir Otomatik Portakal, bir Lolita öyle güzel tanıklıklar içeriyordu ki. Haydi, onlarla birlikte birçok çeviriyi taradım.

Çeviri-etkin dil (kendisinden çeviri yapılan dil), çeviri-edilgin dil’de bir karşılık aramaktadır. Çeviri-edilgin dil, çeviri-etkin dil karşısında her çeviriyle birlikte yeniden konumlanır.

Bu konumlama süreci içinde argo, kendisine düşen işlevi şöyle ya da böyle yüklenebiliyorsa, çeviriler bir dilin argosu için belki de en çok ter dökmüş kaynaklardır.

COP, AYNASIZ, TAHTAKOZ VE ZARVO

“If he’s really a cop”… (Vladimir Nabokov, Lolita, Corgi Edition, 1962, s. 230).

Bu cümlecik Türkçe’de karşılığını ararken, kendi kurallarını da koymaktadır:

– Konuşan, yeniyetme bir kız.

Lolita ilk kez 1955’te yayımlanmıştır ve romandaki olaylar II. Dünya Savaşı sonrasında geçmektedir.

– Lolita, bir ortahallidir; eğitimi ortalamadır.

Lolita, Türkçe’de şöyle konuşuyor:

“Gerçekten aynasızsa,”… (Lolita, çev. Fatih Özgüven, Can Yay, 1982, s. 300).

Roman kişisi, erkek olsa, başka bir dönemde konuşsa, sınıfsal durumu da değişik olsa, “aynasız” sözcüğünün yerini kim bilir hangi argo sözcükler alacaktı?…

“Adam essahtan tahtakozsa…” (1800’lerin sonu).

“Zarvo ise herif gerçekten…” (1970’ler).

“Ya paparonun biriyse…” (1980’ler).

Çevirmen cop sözcüğüyle karşılaşıyor. Sözcük, “yakalama, tutuklama, polis memuru” anlamlarında kullanılıyor; “not much cop” çeşitlemesi, “pek iyi değil” anlamına geliyor.

Aynasız (öncelikle aynalı sözcüğünün karşıtı olarak) “nahoş, kötü, olumsuz, aykırı” anlamlarını taşır; bir yandan da polis, zaptiye, kolluk kuvveti demektir. Cop ile aynasız, çok iyi örtüşüyor.

Cop, anglo-amerikan kaynaklarda XIX. yüzyıldan beri bilinen bir terim; argoluğunu giderek yitirmiş. (Son birkaç yıl içinde büyük ilgi yaratan “Beverly Hill’s Cop” adlı filmi düşünün.) Türkçe’de de, aynasız öyle: Argoluğu hemen hemen kalkmadı. (XIX. yüzyıl sonundan kalma Ortaoyunu metinlerinde, aynasız’a rastlarsınız.)

Sözcükler, daha dar alan argolarından (hırsız argosu, dolandırıcı, yankesici argosu) yola çıkarak genel argoda kullanım değeri kazanıyor; genel argodan da genel dile geçerek “bilinirlik, şifreyi yitirme” aşamasına geliyor.

Fatih Özgüven’in cop-aynasız çevirisi, yerinde. Doğru. Tanıklık değeri taşıyor.

ARGO: DİLLERİN KARDEŞLİĞİ

Amerikan argosu (özellikle, bu argonun en büyük eyaleti New York argosu), neredeyse dünyanın bütün dillerinden ödünç alan bir argo.

Türkçe’deki argo da bu özelliği taşıyor. Çünkü büyük bir imparatorluk coğrafyasına dayalı. (Henry ve Renee Kahane ile Andreas Tietze’nin o görkemli sözlüğü, The Lingua Franca in the Levant, söylediklerimin çok iyi bir tanığı.)

Osmanlı/Türk argosuna terim, deyim veren diller: Almanca, Arapça, Arnavutça, Bulgarca, Çince, Çingenece, Ermenice, Farsça, Fransızca, Hintçe, Hollanda dili, İbranca, İngilizce, İspanyolca, İtalyanca, Kürtçe, Latince, Macarca, Moğolca, Portekizce, Romence, Rusça (Anthony Burgess ile Aziz Üstel’in kulağı çınlasın!), Sanskritçe, Slav dilleri, Yunanca…

İşte Amerikan argosu içinde yer alan “Nadsat”, Rusça birçok sözcüğü İngilizce’ye taşıyıvermiştir. Soyları Slav ülkelerinden gelmiş birçok Türk’ün kullandığı “babuşka” sözcüğü, birden A Clockwork Orange’da karşınıza çıkıverir: “Give these poor old baboochkas over there a nourishing something.” (Anthnoy Burgess, A Clockwork Orange, Penguin Books, 1973, s. 11).

“Bu zavallık morukçuklara doyurucu bir şeyler ver,” (Otomatik Portakal, çev. Aziz Üstel, Bilgi Yayınları, 1982, s. 16).

Daha önceki sayfada, yine “babuşka”yı Üstel kokona diye çevirmiştir.

Moruk (Ermenice, “sakal”dan) ve kokona (Yunanca kokkona’dan), babuşka Rusça’dan… Metin İngilizce, çevirisi Türkçe! Bir iki cümle içinde, beş dilin izleri.

“…a disgusting slang term which, in a literal French translation, would be souffler…” (Lolita, s. 291).

“…tam olarak Fransızca’ya çevrilse ‘üflemek’ anlamına gelecek iğrenç bir argo deyim…” (Lolita, Özgüven, s. 378).

Bir yandan Nabokov’un Fransızca ile ilgisini düşünüyorum; bir yandan çevirmenin şansını. Souffler’nin doğrudan çevirisi, bizim argodaki “üflemek” ile karşılıyor çevirmeni. İngilizce, Fransızca ve Türkçe, bir cümlenin içinde, utkuyla.

Birkaç örnek daha:

Laçı ve sanırım bu sözcükten türetilmiş laço, Çingenece kökenli. (Sözlüğüme laçı için tanık ararken, Osman Cemal Kaygılı’nın “Çingeneler”i yardıma yetişmiş.) Gacı ile gaco arasındaki ünlü değişimi, laçı ile laço arasında da var. Laço, bir alan argosu olarak eşcinsel argosunda kullanıldı; oradan genel argoya sızdı. Jean Genet’nin en önemli oyunlarından biri olan Haute Surveillance’ın çevirisinde laço ile karşılaşırız. Türkçe, Fransızca, Çingenece yan yana. (Gözetim Altında, çev. Yıldırım Türker, Yazko Çeviri dergisi, eylül-ekim 1981).

Saloz; bir yandan “salak”a gönderme yapıyor bu sözcük; bir yandan Yunanca salos kökenli.

“…soğuktu hava, hele bu saloz tepenin üstünde,” diyor Salinger, Adnan Benk’in Türkçesi’nde. (J. D. Salinger, Gönül-çelen, çev. Adnan Benk, s. 14, Cem Yayınevi, 1967).

Papel, uzun yolculuklar yapmış bir sözcük. Yunanca papyros’tan, İspanyolca’ya geçmiş, “kağıt” anlamında. Bizim argoda da, önceleri “kağıt para, kaime”, sonraları “para, lira” anlamında yer almış. Josep Conrad’ın Ölüm Gemisi’nde Donkin şöyle konuşur: “…bir okka.. tam üç papel eder…” (J. Conrad, Ölüm Gemisi, çev. Halûk Şahin, Adam Yayıncılık, 1982, s. 96).

DİLDEN DİLE İŞLEV AKTARIMI

Özellikle Lolita ve Otomatik Portakal’da argo, hem toplumdan kaçışın hem karşı çıkışın simgesidir. Toplum dışlıyor mu bizi? Biz de toplumu dilimizden dışlarız! (Elden geldiği kadar tabii.)

Argonun işlevini Türkçe’de yeniden var kılmak, çevirmeni sözlüklerden öteye götürüyor: Örneğin, Genet çevirisinde, laço ilk kez yazılı kaynağa geçmiştir sanırım. 1981 yılında hiçbir sözlük, bu sözcüğü anmıyordu.

“…fine for the complexion”ı cilde iyi gelir diye karşılamak; “queer”i tekerlek diye çevirmek; “Nadsat”in “meme” anlamındaki “groody”sine güğüm’ü eşlemek…

Çeviride argo sorununa çözüm getirmek, hatta Türkçe’ye bu yolla katkıda bulunmak, argonun işlevini dilden dile doğru aktarmakla mümkün. Benim sözlük, sayısız kaynağın yanı sıra bu güzelim çevirilerin kutlanası çevirmenlerine de bir teşekkürdür.

Hulki Aktunç’un yazısı, Metis Çeviri dergisinin 7. sayısında (Bahar 1989, sayfa 31-33) yayımlanmıştır. Görseller tarafımızca eklenmiştir.