Adını az önce unutmak zorunda kaldığım bir yerde yasaklanmıştım ve
Yağmurun dindiğini.
Kol kırılırken yen’inden dem vuruyordu ve haliyle ses çıkıyordu ve
Yağmurun dineceğini.
Çarşıdan çarşıya gezip para harcarken ve hala esnaflara inanırken ve
Yağmurun dinginliğini.
Ömrümde bu kadar beyazı bunca görüp geçirmişken beyzadeyi ve
Yağmurun dinleneceğini.
İkinci defa bir nazire yazıyorum ve hiç olmayacak ama
Yağmurun imreneceğini.
Glayöl satan bir dükkân bulmuştum Kurtuluş’ta ve
Yağmurun.
İnanma güdümü kaybettim, diyordu çatalını iştahla tabağına saplarken ve
Yağmurun güdüleneceğini.
Çataldan mı tabaktan mı çıktığını anlayamadığım bir gürültü ve
Yağmurun çekileceğini.
İkinci baskısını on yıl sonra yapabilen kitaplar imparatorluğu ve
Yağmur başladı.
Bir vakitler gök de lapa lapa edilmişti ve
-mur eki yağmanın sonuna eklendi.
Ufka bakmayı merak edinmiş ve bundan bir şiir çıkartmaya çalışanlar vardı ve
Yağmur kimseye el vermedi.
Kimse bahtiyarı almadan evden çıkmak istemez ve Zülfikar’ı da ve
Yağmur sana gönderilmiş açık bir mektup gibiydi.
Bayrama özel ek indirimler devam ediyordu ve buna inanmamıştın ve
Yağmur sadece seni ıslattı birden.
Her sabah tıklım tıkım dolmuşlarla işe gitmek için bekleyenler vardı ve
Yağmur o sırada kasketini giydi.
Sonuçta Namık Kemal’i yanlış anlamış ya da anlayamamış bir kuşağın torunlarıydık ve
Yağmur geçmiş zaman eklerini kızdırdı.
Miş gibi yapan bir avluydu bahçeler o zamanda da ve
Yağmurun buna aldırış ettiği hiç görülmedi.
Talan edilmemiş bir yer biliyorum kalbinde ve orası var ve
Yağmurun orayı ıslatamayacağını.
Hadrianus bile bahsetmemişti tüm olanlardan ve
Yağmurun içimde olduğunu zannettiğim gerçeklik duygusuna zarar vereceğini.
Ha bir de İmrü’l Kays’ı ve Asip Dağı’nı ve Rimbaud için Seyhan’a dokuz adet gül bırakan o şairi ve
Yağmur diye bir şeyin hiç olmadığını.

Olcay Özmen