
değini
Çağdaşlarım arasında en sıkı takip ettiğim şairlerden birisi: Emre Ay. 1994 Isparta doğumlu. Bir yaşından beri İstanbul’da yaşıyor. Gazi Üniversitesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü ve Anadolu Üniversitesi Sosyal Hizmetler Bölümü mezunu. Vurgu Edebiyat Dergisi’nde Yazı İşleri Müdürlüğü görevini sürdürüyor. Birçok çağdaşımız gibi edebiyat onun için de bir yaşam biçimi.
Hepimizin birtakım endişeleri var. Bu endişeler birçok çağdaşımızın sorunu. Dünyadaki toplumların gittikçe daha da tüketen toplumlar halini almaları (bu durumun ülkemizde ayyuka çıkması), insanların insanlığa katkı sunmak yerine bencilce davranarak kendisinden başka bir şey düşünmek istemediği (belki de buna vakit bulamadığı!) bir çağda yaşıyoruz. İsyanlarımız, tepkilerimiz, gelgitlerimiz, gelecek kaygılarımız, vb. dışında gündelik hayatta da bizi çevreleyen onca sorunun arasından sıyrılarak bir şeyler üretmek, gözlemlerimizi, duygularımızı ve düşüncelerimizi insanlarla paylaşmak ve sesimizi çoğaltmak isteyen küçük bir kitleyiz aslında. Çok görünsek de azız ve gittikçe daha da azalıyoruz çünkü insanların duyarlılığı değil de kayıtsızlığı artıyor -sanki- giderek.
Emre Ay, edebiyata can-ı gönülden bağlı bir çağdaşımız. Edebiyatla uyuyup edebiyatla uyanmak eyleminin ebedi sürdürücülerinden birisi olacağına, geleceğe kalacağına olan inancım tam. Edebiyata böylesine yürekten bağlı bir insanın gözlemlerini, duygularını ve düşüncelerini metin üzerinden dile getirmesi -malumunuz- can alıcı bir süreci de beraberinde getiriyor. hariç’in doğum sürecinde, Emre Ay’ın çektiği sancılara yakinen şahit olduğum için hariç üzerine yazmak konusunda kendimi sorumlu hissettim. Lafı fazla uzatmadan -naçizane- güzel hariç hakkında birkaç söz söylemek istiyorum.
güzel hariç
hariç, Emre Ay’ın ilk şiir kitabı. Kanımca içinde bulunduğumuz yılın en iddialı şiir kitaplarından da birisi. Emre Ay’ın titizliği, özverili çalışması adeta vücut bulmuş ve bizlere sunulmuş; iyi ki de sunulmuş.
hariç, bizleri41 şiir üzerinden bir yolculuğa çıkarıyor. Kitabın ilk şiirinin yani tavaf’ın ilk dört dizesi Emre Ay’ın edebiyat dünyasındaki ilk adımları ve oldukça yerinde adımlar…
“kanın görkemli sıkıntısı başlıyor
hummalı kavgalar yorgunu tenime sızdığında
parlıyor gözlerimde usumun lüzumsuz arzusu
adına yaşamak dediğim o inatçı leke” (s. 7)
Yaşamı da başlı başına bir şiir olarak düşündüğümüzde, Emre Ay’ın inatçı lekeden kastının ne demek olduğunu anlamamız çok da güç değil. Dünya mı bizim üzerimizde bir yük, bizler mi dünyanın sırtındaki yükleriz? Detaycı yaklaştığımızda her şeyde bir leke, inatçı bir lekenin olduğunu söylememiz çok da yanlış olmaz. Kavgamız ise net: Varoluş Kavgası.
“bir kavganın anlaşılmayan yanı gibi
belki de anlatılamamış yeri gibi kaldım burada
ama ben göç etmekle meşgulüm
durmadan bir derin gürültü gibi çağırır beni gitmek
bana şimdi
kavgamın parıltısını büyütebileceğim bir yol
ve harlı bir yolculuk gerek” (s. 8)
Yaşamın olmazsa olmazlarından biri de aşk. Emre Ay, bunun bilincinde. Şiirlerinde incelikle işliyor aşkı. İnce bir insan, kibar bir insan olduğu açık. Belli ki aşkla da yaralanabiliyor insan ama aşk yine de her şeye değebiliyor. Aşka yeten şeyler var ama aşkın yettiği şeyler az. Öyle mi?
“ve yeterdi bir aşka
sade bunun için çocukluğu yakmak.” (s. 11)
Emre Ay’ın toplumsal duyarlılığını da es geçmemiz olanaksız. Onun duyarlılığı çağdaşı birçok şairin de duyarlılığı olsun istiyor insan, onun şiirlerini okurken…
“madem aynalara bakınca canı kırmak çeken
sıcak yerlerimiz var kanamaya hevesli
aynı iştahla sıçramalı bileklerimiz şimdi
afişlerle yıkanıp
betondan kefenlerle kuşanmış şehre karşı
kanatırsa bileklerimizi
kemiğimizi dahi ısıtan kurşun
çınlarsa kulaklarımızda
kalbimizi yakından tanıyan demir
unutmasın bu kavgada bir ağaç gibi
inancını çevik tutanlar
toprak yeniden can bulabilir
bizden dökülenlerle
gök yeniden soyunabilir
bir daha betondan kefenini giyinene kadar şehir.” (s. 59)
hariç’te, yıllardır edebiyatla yaşayan bir insanın nefesi duyuluyor adeta. Duyum eşiğini dengede tutmak için inceliyor insan. Emre Ay, yazdığı her şiirin üstünden incelikle geçmiş. Sabrın ne derece önemli olduğunu hatırlatmak istemiş çağdaşlarına.
Yukarıda bahsettiğim ilk adımlar, varoluş savaşı, aşk, toplumsal duyarlılık kitabın genelinde kendini hissettiriyor. Ayrıca anne sevgisi, ustalara saygı, usun dışavurumu ve hedefe doğru kırıcı olmadan ilerlemesi de kitabın artılarından. Ama çok bilirlere (nasıl anlarsanız) bir kırgınlık da yok değil. Bunu tenkit ile (olması gerektiği gibi) sunuyor bizlere Emre Ay:
“ki siz yıktığınız kalplerin müteahhitleriydiniz.” (s. 67)
sonuç
Sonuç olarak, böylesi iyi bir kitabın edebiyat dünyamızda yerini alması oldukça sevindirici. Şiirle ilgilendiğini söyleyen birçok kişinin duyarsız kalacağı, alıp okumaktan erineceği bu kitabı alıp okumanızı -ısrarla- tavsiye ediyorum.
Emre Ay geri planda kalmayı seviyor ama hariç onun edebiyat dünyasının dışında kalmasına değil, aksine tarihe kalmasına vesile olacak bir -ilk- kitap.
“tarafımı belirlediğim bu sıçrayıştan sonra
yaşamanın hevesi yağmur olmaz kurumuş dilime
dönüyorum başladığım yere.” (s. 73)
Yolun açık olsun kardeşim.
Çağın Özbilgi