Yukarıda gördüğünüz fotoğraf 1973 yılında, PEN’in Stockholm’de düzenlediği yazarlar kongresi kapsamındaki bir gezi sırasında, Kurt Vonnegut’un karısı Jill Krementz tarafından çekilmiş. Vonnegut, Ölümden Beter Yazgılar adlı kitabının önsözünde anlatıyor, devamını ondan dinleyelim: “Böll’e, İkinci Dünya Savaşı’nda Rus cephesinden kaçabilmek için kendisini bacağından vuran ama hastaneye gidene kadar yarası iyileşen (ve Cape Cod’da bir tanıdığımın marangozluğunu yapan) bir Alman gazisinden bahsediyordum. (Divanı Harp ve idam mangasıyla ilgili söylentiler çıkmış, ama daha sonra Kızıl Ordu hastaneyi işgal etmiş ve onu rehin almıştı.) Böll, kendini vururken barut yanıklarını önlemek için bir somun ekmeğin üzerinden ateş etmek gerektiğini söyledi. İşte güldüğümüz buydu.”

Kurt Vonnegut (1922-2007) ve Heinrich Böll (1917-1985) iki büyük yazar. İkisi de İkinci Cihan Harbine katılmışlar ve savaşın saçmalığına ve yıkıcılığına ilk elden tanıklık etmişlerdi. İkisi de esir düşmüştü; Vonnegut Almanlara, Böll Amerikalılara…

Kurt Vonnegut, aynı kitabının aynı önsözünde, 1984 yılında BBC’nin çektiği bir programa, Böll’ün daveti üzerine birlikte katıldıklarından da bahseder. Programda bir soru sorar Böll’e: “Ona, Almanların doğasındaki en tehlikeli unsurun ne olduğunu sordum ve o da şöyle karşılık verdi: ‘İtaat.’ Bu hayatta bana söylediği son sözler bunlar oldu. Bunları söylerken iki bastona dayanıyor ve bir baca gibi tütüyordu; soğuk Londra yağmurunda havaalanına gitmek için taksiye binmek üzereydi: ‘Ah, Koort, çok zor, çok zor.’ O ülkesinin İkinci Dünya Savaşında ve öncesinde oynadığı rol yüzünden oluşan bildik Alman hüznünün ve utancının son örneğiydi.”

Kurt Vonnegut aynı önsözde şöyle de demişti, sigara konusunda kendini Böll’le kıyaslayarak: “Ben de en az onun kadar sigara içiyorum…” Evet biliyoruz ki Kurt Vonnegut bir “chain-smoker” idi, tıpkı Salâh Bey, Necatigil Hoca gibi ağzındancigaradüşmezgiller kabilesine mensuptu. “İntihar etmenin zarif bir yolu” olarak tanımladığı sigarayı 12 yaşından ölene dek içen Vonnegut’un hayatında içtiği tek sigara filtresiz Pall Mall idi. Böll’ün içtiği sigarayı bilmiyorum.

Kurt Vonnegut, 1991 yılında Weekly Guardian’ın kendisine sorduğu bazı soruları ve cevapları da alır Ölümden Beter Yazgılar adlı kitabının önsözüne. Sorulardan biri şudur: “Nasıl ölmek istersiniz?” Şöyle cevap verir Kurt: “Uçağın Kilimanjaro Dağı’nın zirvesine çarptığı bir kazada.”

Böll’ün hangi marka sigara içtiğini, yoksa tütün mü sardığını bilmiyorum. Ve fakat şunu biliyorum: Vonnegut, 2007 yılında ve 84 yaşındayken, sigaradan veya uçak kazasından değil, evinin merdivenlerinden düşerek öldü. Böll de 1985’de aynı şekilde, evinin merdivenlerinden düşerek ölmüştü.

Ölümden Beter Yazgılar’a devam edelim. Kitabın ilerleyen sayfalarında bir yazarla daha yolları kesişir Kurt Vonnegut’un, bu kez daha tanıdık bir yazarla: “Manhattan’ın kendine has havasını anlatmak için ortak bir dili paylaşmadığımız bir yabancıyı aldım. Bu kişi (düşünce suçu nedeniyle tekrar tekrar hapse girmesine rağmen gerçekten de mutlu bir Ernest Hemingway’i andıran) büyük Türk romancısı Yaşar Kemal. Onun New York City’ye ilk gelişiydi, doğuya ve batıya doğru giden yan sokaklara saparak onaltıncı caddeden SoHo’ya doğru Broadway’de yürüyorduk. Ona Edna St. Vincent Millay’ın ilginç evini gösterdim. Washington Square’i gösterdim ve ‘Henry James! Henry James!’ dedim. (Tıpkı daha önce Edna St. Vincent Millay! Edna St. Vincent Millay! dediğim gibi. Her ne kadar Yaşar Kemal’in bu iki yazarın adını hiç duymamış olma ihtimali varsa da özel isimlerin çevirmene ihtiyacı yoktu.) Bir Türk’ün bunlardan ne anladığı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ama o evine döndükten sonra (yakında yine bilmem kaçıncı kez hapse atılacaktı) bana tercüman eşinin İngilizceye çevirdiği bir mektup yazdı. Bir bölümünde şöyle yazıyor: ‘Birden anladım ki, New York, ben orada yaşadığım sürece herkese olduğu kadar bana da aitti!’”

Yaşar Kemal’in Kurt Vonnegut eşliğindeki Manhattan gezisinin tam tarihini bilmiyorum ve fakat kitap 1991 yılında yayımlanmış. 28 yıl sonra yine aynı yerdeyiz: Türkiye’de gazeteciler, düşünürler, siyasetçiler, yazarlar, öğrenciler, ve akademisyenler “düşünce suçu” nedeniyle halen hapishanedeler.

Ah, Koort, çok zor, çok zor.

Onur Çalı