Andrew Haigh’in yönetmenliğini yaptığı film, David Constantine’in “Başka Bir Ülkede” adlı öyküsünden uyarlanarak sinemaya aktarılmış. Başrolleri Charlotte Rampling ve Tom Courtenay paylaşıyor. Evliliklerinin 45. yıl dönümünü bir partiyle kutlamaya hazırlanan Geoff ve Kate sakin bir hayat sürmektedir. Filmdeki dingin doğa manzaraları çiftin ilişki yapısını imlemektedir sanki. İkisi de uzun yılları birlikte geçirmenin verdiği güven duygusu içinde yaşamaktadır. Bu sırada Geoff’e bir mektup gelir. Mektupta yıllar önce İsviçre Alpler’indeki tatilleri sırasında buzulun içine düşerek ölen sevgilisinin cesedine ulaşıldığı bildirilmektedir. Kız buz kütlesinin içinde korunmuş olarak, yirmili yaşlardaki görüntüsü ve o günkü kıyafetleriyle bulunmuştur. En yakını olarak isterse gidip kızı görebilecektir. Bu beklenmedik haber ikisi için de sarsıcı olacaktır.

Film, iyi bir edebiyat uyarlamasından beklediğimiz gibi hikâyenin özüne sadık kalınarak sinematografik dille yeniden yaratılmış. Yönetmen öykünün dışına çıkılması gereken birçok noktada dengeyi ustaca kurmuş. Öykü genel olarak Geoff’in travması üzerine kuruludur. Filmde ise Geoff’in geçirdiği sarsıntının Kate’deki yansıması mercek altına alınıyor. Yönetmen öykünün dramatik yapısına dokunmadan hikâyeyi tersyüz ediyor adeta.

Öncelikle öyküden gidelim, Geoff için durum nedir bakalım. Öykünün merkezinde Geoff vardır, yazar onunla özdeşlik kurmamızı ister. İçinde bulunduğu durum bir hayli zordur. Eski sevgili aşkın en güzel yaşandığı o ilk zamanlardaki haliyle bir buz kütlesinin içinde donup kalmıştır. Üstelik karnında bir de bebek vardır. Onun aşkını alışkanlıklar soldurmamış, mecburiyetler aşındırmamıştır. Yaşlanmamıştır bile. Eğer isterse o günkü haliyle görebilecektir onu. Mektup Geoff’e hayatının bu son düzlüğünde hatırlamaması gerekenleri hatırlatır. “Kızın neşesi, bedeninin sıcaklığı adamın içinde canlanmış, taze kan gibi her yerini kaplamıştır.”

“Çok yaşlandım,” diye düşünür Geoff. “Bütün bunların içimde depreşmesini istemiyorum. Ama başlamıştı işte.” Sevgilisiyle birlikte bir çocuk yapmak ve sonuna kadar birlikte yaşamak istemişlerdir. Ne yazık ki Geoff kızın ölümüyle birlikte böyle gözüpek bir hayatı da yitirmiştir.

Kate için de durum hiç kolay değildir. Filmde yönetmen, hikâyeye baktığımız yeri biraz değiştirmemizi ister ve bizi Kate’in gerçekliğine yaklaştırır. O bütün bunların dışındadır. Bir sahnede kocasını bazen fazla tutkulu bulduğunu belirtir. Ona bu yüzden aşık olmuştur, yine de Geoff’in bu yönü Kate’e biraz yabancı hatta ürkütücü gelmektedir. Şimdi bir mektupla o tanımadığı taraf canlanmış, 45 yıllık kocası yabancı birisine dönüşmüştür. Geoff’in benliğine ait baskıladığı özellikler yıllar içerisinde bazı sızıntılara uğramış olmalı. Kate’in, kocasını Kierkegard’ın bir kitabını okurken gördüğü sahne bunu düşündürür. “Sende o kitabın üç baskısı var, hiçbirinde ikinci bölüme geçebildiğini sanmıyorum,” der Kate. Geoff’inki tamamlanmamış bir varoluşa benzemektedir. Şimdi yaşadıkları dingin ve mesafeli hayatın Kate’den kaynaklandığını söylemek aşırı bir yorum olarak görülebilir. Üstelik öykü de film de geçmişleri hakkında fazla ipucu vermezken. Yine de bunu öznel bir okur-izleyici yorumu olarak söyleyip geçelim.

Eski sevgiliyle ilişkisi bu varoluş dinamiklerine uygundur oysa. Geoff “pervasızdık”, diye tanımlar birlikteliklerini, “ama aynı zamanda her anımızın bir amacı vardı.” Hitler’in memleketinden Mussolini’nin memleketine dağları dolaşarak giderken bir de çocuk yaparlar. Kate bunun serserilik olduğunu düşünür, böyle bir yaşam şekli onun varoluşuna uygun değildir. Kate bir anlamda ikincidir, razı gelinendir. Film Kate’in bu gerçekle yüzleşmesi üzerinden ilerler. Kocası o kadının en yakınıdır, üstelik kadın hamiledir. Öyküde Geoff kızın hamile olduğunu Kate’e kendi söyler. Kırıcı olmak pahasına hissettiklerini karısıyla paylaşan bir adam vardır öyküde. Filmde iletişimsizlik daha belirgindir. Kate gizlice fotoğraflara bakarken kızın hamile olduğunu fark eder. Hikâyedeki bu farklılaşma Kate’in acısını ön plana çıkarır. Bir başka sahnede Geoff arabadan iner, hıçkırıklarla ağlamaya başlar. Kamera Kate’e odaklanmıştır. İzleyici olarak ister istemez onun hissettikleriyle özdeşlik kurarız. Çifti diyalog halinde gösteren çoğu sahnede kamera Kate’e yönelir. Yönetmen film bitene kadar ısrarla bu tercihini devam ettirir. Çiftin 45. evlilik yıl dönümünü bir partiyle kutlama hazırlığı içinde olması öyküde yer almayan bir ayrıntıdır. Yönetmen bu tercihiyle dramatik yapıyı Kate açısından güçlendirmektedir.

Öykünün finalinde Geoff tutkusunun peşinden gitmeyi seçer. Buz kütlesinin içindeki sevgilisini son bir kez görebilmek üzere İsviçre’ye gitme kararı alır. Yönetmen bambaşka bir son kurgular. Film boyunca Kate’in hissettiği yabancılaşma duygusu yoğunlaşarak final sahnesine damgasını vurur. Final sahnesinden söz etmişken Charlotte Rampling’in muhteşem oyuncuğuna değinmeden geçmeyelim. Rampling filmdeki performansıyla 2015 Berlin Film Festivali En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü almış, 2015 Oscar Ödülleri’nde En İyi Kadın Oyuncu Adayı olarak gösterilmişti. Tom Courtenay’de 2015 Berlin Film Festiveli’nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’ne değer görüldü.

Film, öykünün derinliğini yansıtmanın yanı sıra hikâyeye farklı bir bakış kattığı için David Constantine okurlarınca beğenilecektir. Ve bir diğer güzellik, metnin öykü olmasından kaynaklı, önce okunup ardından filmin seyredilebilmesi sonra ardından tekrar öyküye dönülebilmesi.

Derya Sönmez