Son dönemde adını sıkça duyduğumuz genç öykücülerden biri olan Hakkı İnanç, 2013 Selçuk Baran Öykü Ödülü’nü kazanan ilk kitabı Bozuk’tan sonra Ateş Etme Silahsızım isimli ikinci öykü kitabını 2014’te yayımladı. Ateş Etme Silahsızım, kimi zaman olay örgüsüne dayanan, kimi zaman da çağrışım yoğunluğuyla dikkat çeken on yedi öyküden oluşuyor. Kitapta tematik bir bütünlük olmasa da kadınlara, çocuklara, doğaya ve hayvanlara ayrı bir önem verilmiş. Bu yazıda bahsedeceğim “Halının Altı” öyküsü de kitaptaki kadın temalı öykülerden biri.

“Halının Altı”nda anne-çocuk ilişkisi üzerinden bir kadının yalnızlığı anlatılır. Anlatıcı çocuk olduğu için anneyi çocuğun bakış açısıyla tanırız. Öykü, babanın olay örgüsünün gelişimindeki rolünü sezmemize yarayacak şu cümlelerle açılır: “Ayakkabıları kapıda göremeyince tuhaf bir hüzün kaplıyor içimi. Her ayın ikinci cuması Gürcistan’dan babam gelir. Annem bahar dalı gibi süslenir. Dolaba sakladığı 43 numara makosenleri çıkarıp, uçları kapıya bakacak biçimde paspasa yerleştirir.” (s. 47). [1] Babanın yıllar önce evini ve ailesini terk ettiğini öğrendiğimiz bu giriş bölümünden sonra yazar, ikinci paragrafta tekrar olay zamanına döner.

Öykünün ikinci paragrafında annenin ruh hâli yansıtılır. Anne, babanın yokluğunu unutmanın ve acısından kurtulmanın yolunu bütün gününü temizlik yaparak geçirmekte bulur ve zamanla temizlik hastası olur. Olay zamanında karnesini alıp okuldan dönen çocuğun annesinin davranışları karşısında kendisini nasıl hissettiğini de anlarız. Anne ve çocuk, babanın gidişinden sonra bir nevi suç ortaklığı da yapar. Kendisini hayal dünyasına hapsederek gerçeklerden kaçan anne, sahip olmadığı bir hayatı yaşarmış gibi görünür. Oysa çocuk, başkalarına rol yaparken aslında kendilerini kandırdıklarının farkındadır. Dört buçuk sayfadan ibaret olan bu kısa öyküde anne ve çocuğa dair çok ayrıntı verilmemesine rağmen onların yaşamına ortak olur, acılarını ve mutsuzluklarını anlamaya çalışır, hatta onlar için üzülürüz. Öykünün başlangıcı bize bu duyguları hissettirecek yoğunluktadır.

Üçüncü paragraftan itibaren anne ve çocuğun suç ortaklığı somut bir olay üzerinden anlatılmaya başlanır. Anne, cinnet getirerek komşu Süheyla Teyze’nin kedisi Atıfet’i elindeki bıçakla parçalamıştır. Bu eylemin nedenini “İtibarımız için oğlum, ne yapıyorsam…” (s. 48) cümlesiyle açıklaması annenin başkalarının kendileri hakkında ne düşündüğünü fazlasıyla önemsediğini ve hayatını buna göre yaşadığını gösterir. Bir gün eşyalarını toplayıp aniden evi terk eden kocasının hâlâ onlarla yaşadığını hissettirme çabası zaman içerisinde hastalıklı bir duruma dönüşmüştür.

Çocuğun okul dönüşünde kedinin öldürülme sahnesine tanık olması ve gördüğü tabloyu tasvir etmesi anne ve çocuğun geçmişine dair birkaç ayrıntıyı da içerir. Söz gelimi annenin elleri yanıktır, çocuk gerçeklerden kaçan annesine çeşitli hikâyeler uydurur. Babanın gidişiyle birlikte maddi sıkıntılar da baş göstermiştir. Burada gerçekte yüzlercesiyle karşılaşabileceğimiz bir aile figürü söz konusudur. Bu öykünün başarısı hayatın içinde oldukça sıradan, hatta olağan karşılayabileceğimiz bir aile dramının yazar tarafından biçim ve içerik dengesi gözetilerek, sahici ve vurucu bir kurmaca gerçekliği içinde anlatılmasıdır.

Öykünün ilerleyen bölümlerinde çocuk, boğazı kesilmiş kediyi çöpe atıp eve geri döner. Evdeki temizlik harekâtı tüm hızıyla devam etmektedir. Çocuk annesinin bu hâlini görünce içinden şöyle düşünür: “Babam gibi gitmek geliyor içimden. Bahar kokulu, kolalı gömleklerimi bile almadan hatta. Kıyamıyorum ama. İnsan annesini sevmekten vazgeçemiyor.” (s. 49) Bu sözler annenin mi yoksa çocuğun mu daha kötü bir durumda olduğunu sorgulatır bize. Çocuğun cinsiyetini tam olarak bilemesek de bu ifadelerinden dolayı anlatıcının erkek olduğunu düşünülebiliriz.

Çocuk kafasından bunları geçirirken anne, cinayetin izlerini taşıyan kan lekeli halıya takmıştır kafayı. Halıyı yıkayıp balkona asarlar. Çocuk dehşet içindeyken anne olağan bir durum yaşıyorlarmış gibi soğukkanlı davranır. Bu sırada kedisini aramaya gelen Süheyla Teyze’nin anne hakkındaki “Temizlik yapmadığı gün mü var onun? Yazık vallahi onca deterjana, bedava alınmıyor ki.” (s. 50) sözleri ne kadar saklamaya çalışsalar da komşuların anne ve çocuğun neler yaşadığından haberdar olduklarını açığa çıkarır. Öyküde anne ve çocuğun diyalogları dışında çocuğun Süheyla Teyze ile olan konuşmasına da yer verilmiştir.

Kısa, etkili ve hüzünlü bir öykü olan “Halının Altı”, öykünün adını anıştıracak biçimde çarpıcı bir sonla biter. Sonuç bölümü olarak niteleyebileceğimiz son üç paragrafta annenin ve çocuğun yaşadığı iç çatışma doruğa çıkar ve finalde anne; uzun zamandır yaşadığı mutsuzluğu ve yalnızlığı halının altına saklar. Bununla birlikte hayatında gizlemeye ve unutmaya çalıştığı her şey yok olur. Hakkı İnanç, yarattığı atmosferle bu karanlık sonu hazırlamıştır zaten. Öyküde baştan beri okuru rahatsız eden bir şeyler vardır. Ağzımızda buruk bir tat bırakan öykü, kendi hayatımızda halının altına gizlemeye çalıştıklarımızı da hatırlatır bir yandan. Kitaptaki diğer öykülerde de aynı şeyi görmek mümkün. Öykülere sızmış kadın-erkek ilişkilerinde, ebeveyn-çocuk ilişkilerinde hatta doğa karşısında insanın tutumunda bile rahatsız edici bir yan var. Yazar, insanları kendi kötülükleriyle yüzleşmeye çağırıyor denebilir.

Ateş Etme Silahsızım’da yer alan “Çekirge”, “Kayık”, “Kül ve Kırıntı” gibi öyküler de kırılgan ve hüzünlü kadınların iç dünyalarına odaklanır. Doğrudan olmasa bile “Halının Altı” ile bu öyküler arasında -en azından duygu yönünden- bir bağ kurulabilir. Kendisiyle yapılan bir röportajda “Bu yaşıma kadar tanıdığım kederli kadınlar şimdi ya ölüler ya da yalnızlar. Gökyüzü gri diye kalmış aklımda. Maviyi tutturamayışım bundan”[2] diyen yazar öykü kahramanı olarak neden daha çok kadınları seçtiğini de açıklamış olur. İnanç’ın ilk kitabı Bozuk’taki öykülerde de hayat karşısında yenik düşen kadınların ve genç kızların yer aldığını düşünürsek yazarın öykü dünyası hakkında fikir sahibi olabiliriz. İnanç’ın öykülerinde dikkati çeken bir başka unsur da yazarın dil hassasiyeti ve kendi öykü dilini kurmakta gösterdiği başarıdır. Hakkı İnanç, yazdıkları merakla beklenecek öykücüler arasına girdi diyebiliriz.

Sibel Yılmaz

14 Şubat Dünyanın Öyküsü dergisinin 13. sayısında yayımlanmıştır.

[1] Hakkı İnanç, Ateş Etme Silahsızım, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, 2014.

[2] Volkan Arıcı, “Hakkı İnanç: Güzel Öyküler Arıyorum”, Erişim Tarihi: 27.12. 2015.