fbd81-dscf8990.jpg

Mutlu’ya Özgür.

Bazen yanlış anlaşılmaktan geldiğimi de nereden çıkart.
999 yılında İstasyon’da oturup çay içerken kurulan cümleleri,
Unutmamanın akıllarına ben çizdim.
Cümle kurulan bir şeydir ama biz
Yıkmaya ve bozmaya geldiğimizi.
(Keşke pusu kuranlardan çukur dersleri alsam)

De’nin ayrı yazıldığını senden.
Ki’nin yerine göre birleşik olduğunu içindeki kederden.
Kederin üzgün göründüğünü de.
(Bu kocaman bir yalan.)
Mavinin bir nahiye olmadığını da.
Yaşadığın yerdeki bükleri de.
Kağıttan kaplanları da, kartondan valizleri de.
Sonra aspirin çıktı ve bütün ağrılarımız
Bir çarenin saklandığı delikten.
Bu bir nostoloji olsun istedim, bu defter.
Bu kuşenin, bu ajanda, bu.
Zamirini yanında gezdirmen son dileğim.
Etimesgut’ta nizamiyede verdiğin bozuk paraları.
Bazı trenlerin Van’a gidebildiğini.
Dönemediğini.
Dönmek istemediğini.
Uzun ikibinbirleri. Sairin önüne eklenen ve’leri.
Demiryollarından emekli köprüleri.
(Sanırım Şubat’ın on altısıydı.)

Yanlış yere geldiğimi nereden?

Savrulan çiçek seslerini topladım o vakit bir yerden.
(Çiçek sesleri toplanmadan önce genellikle savrulur.)
Ankara’da vurulmuş, Konur’un orta yerinde bıçaklanmış rakıları.
Karanfil’in boynuna teğet geçtiği.
Tevfik Kış’ın yüzündeki pideyi, bilmeceyi.
(Şimdi kar ulu orta yağıyor,
Meraklı ve beyaz ciddiyetin üzerine.)

Nereden geldiğim hakkındaki söylentiler de yanlış.

Kımıldamadan bekledi içimdeki buğday.
Dokuz doksanlı yılların sonunda, maviyi bekleyen bir kasabada,
İri puntolarla Kitapsaray’ın bahçesinde kazımıştım bir banka:
İçimde biri var ve ben koşamıyorum.
İçimde biri yok ve yeryüzünde ölü bir dolunay.

Olcay Özmen