Fransız yazar Marcel Proust, 13 yaşındayken bir hatıra defteri alıp içindeki İngilizce soruları cevaplayarak arkadaşı Antoinette Faure’a doğum günü armağanı olarak verir. Benzer bir anketi, 20 yaşındayken de cevaplar. Bu iki anket Proust öldükten birkaç yıl sonra yayımlanır, soruların çoğu zaten aynı olduğundan literatüre “Proust Anketi” olarak geçer.
Hayattaki sloganınız.
Alınmamış alınmamıştır.
Şu anki ruh haliniz.
Sakin.
Nerede yaşamak isterdiniz?
Çılgın kalabalıktan uzakta.
En sevdiğiniz renk.
Tütün.
En sevdiğiniz çiçek.
Dağ başında karşıma çıkan.
En sevdiğiniz kuş.
Zümrüd-ü anka.
En sevdiğiniz yazar.
Kurt Vonnegut.
En sevdiğiniz şair.
Edip Cansever.
En sevdiğiniz ressam.
Banksy.
En sevdiğiniz müzisyen.
Fabrizio De André.
En sevdiğiniz erkek karakter.
İskeletor, ki gününde olsa He-Man’i döverdi, herkesin kabul edeceği gibi.
Bir de Damdaki Kemancı’daki Tevye, karısını ikna etmek için rüyalar gören.
En sevdiğiniz kadın karakter.
Keşanlı Ali Destanı’nda esas kıza oturma adabı öğreten Madam Olga: “O açılazak, sen kapayazaksın.”
Tarihteki favori kahramanlarınız.
Hürriyet kahramanı Resneli Niyazi Bey ve geyiği.
Şehid-i muazzez Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey.
Mareşal Fevzi Çakmak.
Hanya doğumlu çılgın Giritli Elefterios Venizelos.
Tarihte en sevmediğiniz karakter.
Franco, Salazar, Pinochet, Evren… benim için hepsi bir.
Gerçek hayatta favori kadın kahramanınız.
Lorena Bobbit.
Bir erkekte en beğendiğiniz özellik.
Kadınların üstünlüğünü kabul edebilme.
Bir kadında en beğendiğiniz özellik.
Zor soru. Tanpınar’da yardım alalım: “Mümtaz için kadın güzelliğinin iki büyük şartı vardı. Biri İstanbullu olmak, öbürü de Boğaz’da yetişmek. Üçüncü ve belki en büyük şartının tıpkı tıpkısına Nuran’a benzemek, Türkçeyi onun gibi teganni edercesine konuşmak, karşısındakine onun gözlerinin ısrarıyla bakmak, kendisine hitap edildiği zaman kumral başını onun gibi sallayarak konuşana dönmek, elleriyle aynı jestleri yapmak, konuşurken bir müddet sonra kendi cesaretine şaşırarak öyle kızarma, hiçbir özentisiz, telaşsız, büyük ve geniş suları, dibi görünecek kadar berrak, bir nehir gibi hayatın ortasında hep kendi kendisi olarak sakin, besleyici akmak olduğunu o gün değilse bile, o haftalar içinde öğrendi.”
En sevdiğiniz erdem.
Kişinin kendisiyle barışık olması. Dikkat! Burada sözü edilen herhangi bir barışık olma hali değildir. Kendini gayet iyi bilen ve bunu kabullenen kişinin erdemidir sevilen.
Arkadaşlarınızda hangi özellikler olmasını istersiniz?
İyi bir hafıza sahibi olması ve seyrek boşanması.
Kendinizde gördüğünüz en temel eksiklik.
Ne eksiği?
En çok isteyeceğiniz özellik.
Şarkı söyleyebilmek. Misal, kafasını gözünü yarmadan “vallahi aldırmıyorum elalem ne söylermiş” felan diye okuyabilmek. Ama o kadar da şey etmemek lazım, geçti artık.
Yapmaktan en mutlu olduğunuz iş.
Yazmak.
Kimin yerinde olmak isterdiniz?
Benim yerime geçmeyi kabul eden birinin değil.
Hangi hataları hoşgörüyle karşılayabilirsiniz?
İmlâ hatalarını.
Yaşayabileceğiniz en mutlu an.
Papanın çıkıp “yok öyle bir şey” demesi.
Sizi en çok üzecek olay.
Evlat kaybı.
Nasıl ölmek istersiniz?
Garsondan bir yolluk isteyip o son teki de diktikten hemen sonra; yani -bir kez olsun- hesabı ödemeden.