image.jpg

Şimdilerde çok fazla defter kullanmıyorum, telefon ya da bilgisayara alıyorum notlarımı ama üç beş sene öncesine kadar defter kullanırdım. Epey birikmiş meğer, taşınma vesilesiyle “temizlik” yaparken çirkince el yazımla aldığım bir nota rastladım, buradan da küçük bir denemeye doğru yollanmış oldum. Not şuydu: “Flaş Haber: Annette Kellerman, Boston’daki Revere Plajında tek parça bir mayoyla yüzmek isteyince teşhircilikten gözaltına alındı.”

Çünkü o güne kadar hanımlar, hepten kapalı mayolarla yüzmüşlerdir. Bu olay gerçekleştiğinde tarihin İsa’dan sonra 1907. sayfasındayızdır ve Annette henüz 20 yaşında gencecik bir kadındır.

Ama durun hele, Annette Kellerman adlı cihan güzeli denizkızımız ağaç kovuğundan çıkmadı ya! Kurtlar da emzirip büyütmediğine göre, tevellüdünden başlayalım.

Annette, dünyaya antresini 1887’de Sidney’de yapar. Muallimlik yaparak geçim gemilerini yüzdürmeye çalışan Alman kökenli anasına ve babasına büyük mutluluk getirmiştir küçük kız, sülalede papçiniklerle karşılanmıştır. Nedir, Annettecik raşitizm denen illetten mustariptir. Bacacıkları güçlensin diye yüzmeye yazdırılır. Gel zaman git zaman anlaşılır ki Annette bu dünyaya yürümek için değil yüzmek için gelmiştir. Bırakın bacaklarını güçlendirmeyi, rekor üstüne rekor kırıyordur. Üstüne üstlük, dalış işini de çok iyi kıvırıyordur kerata.

_88297970_gettyimages-3467635

Bir süre sonra Kellerman’ların evinde çorba kaynamaz olup ailecek meteliğe kurşun sıkarlarken Annette ailenin imdadına yüzerek yetişir. Koşacak değildi ya! Muhterem pederi Frederick William ve körpecik Annette, ana vatan Britanya’ya yollanırlar. Annette buralarda yüzme gösterileri yapar, Thames nehrinin kirli laciverdi sularında kulaç atar, sahil kasabaları arasında feribotlar gibi köpükler saçarak zikzaklar çizer. İş bununla da kalmaz, bir Evropa seyahatine (hem seyahat hem ticaret) dönüşür. Annette, Fransızların Seine nehrinde, sıkı durun, 17 adamla yarışır ve üçüncü gelir. Bitmedi bitmedi: Britanya ile Fransa’yı ayıran (ve birleştiren) Manş’ı yüzerek geçmeye yeltenen ilk kadın olarak da yazdırır adını tarihin hafızasına. Bu sırada tarih denen lenduha saat 1905 yılını gösteriyordur ve Annette henüz reşit olmuştur. Yeltendi dedik ama başardı demedik ey okur! Bu melanet Manş’ı, üç kere denese de bir türlü geçemez Annette. Olsun, artık adı iyiden iyice duyulmuştur ya siz ona bakın.

Nedir, Annette hanımefendiye asıl şöhret getiren ve onu denizlerden karalara çıkaran “evrimsel” gelişme, 1907’de Chicago’daki “Beyaz Şehir” namlı eğlence parkında yaşanır: Annette, burada “devrimsel” bir performans sunar. Çünkü o güne kadar kimselerin yapmadığını yapıp su altında bale yapar!

Söylemeyi unuttuk, bütün bunlar olup biterken Annette pek latif bir hanımefendi olup çıkmıştır. Letafeti ile yeteneği birleşince artık kim tutabilir bizim Annette’i! Nitekim tutulamayan, yükselişi önlenemeyen Annette Kellerman, Yeni Dünya’daki vodvillerin, film prodüksiyonlarının aranan ismi olur çıkar.

Bundan sonrasını biraz aydın havası yapacağız çünkü Annette Kellerman’ın bütün yapıp etmelerini bir bir yazacak olsak dört başı mamur bir deneme döktürmemiz gerekir. Heyhat! Bizde Annette hanımefendideki azmin ve sabrın zerresini bulabilene aşk olsun!

Hollywood denen kumkuma, Annette’imizi de çeker içine. 1916 tarihinde çevrilen A Daughter of the Gods filmindeki Tanrıların kızı rolünü, tam üstüne bastınız, Annette Kellerman oynayacaktır. BBC’nin yalancısıyız, ölümün şanlı köprüsüne yaklaşmakta olduğu ihtiyarlığında “hayatımda yaptığım en iyi iş” diyerek yad ettiği bu filmde anadan üryan görünür Annette. Ve bir kez daha tarihin hafızasına kazınır. Çünkü bu da bir ilktir!

Dikkatli ve Başak burcu okurların, “teşhircilik meselesi vardı hani, o n’oldu?” diye sorduğunu duyar gibiyim. Annette Kellerman, bu tek parça mayo giyme işinden de “güçlenerek” ve ünlenerek çıkar. Talihe bakın ki Massachusetts Adliye Sarayının en Hulisi Kentmenvari hakimine çatmıştır Annette. Hakim bey, bıyık altından babacan bir gülümseme ile açıklar hükmünü: Annette’in o güne kadar kimsenin giymemiş olduğu yüzme kıyafetini “münasip” bulur ama Annette’in, o kadar da olacak a canım, suya ayağını sokana kadar üstüne bir etek geçirmesini şart koşar.

Akıp gelen bu coşkun dip dalgasını hangi çılgın hakim durdurabilir ki zaten! Bu davadan sonra Annette’in giydiği mayo “Annette Kellermann” (atalarının Alman olduğunu söylemiştik, ikinci “n” oradan geliyor) adıyla ünlenir. Böylece Tanrıların Kızı, 20. asrın başlarındaki modaya da yön vermiş olur.

Annette_Kellerman-A-Daughter-of-the-Gods-1916

Ne Annette’miş be birader dediğinizi duyar gibiyim ve fakat daha bitmedi. Kendini durmadan geliştirir Annette. Washington Post’a “köpekbalıklarının davranışları üzerine” makale yazdığı da vakidir. Yetmez: Sağlıklı yaşamaya dair kitaplar yayımlar, dersler verir. Ömrü boyunca vejetaryendir ve ağzına zırnık alkol değdirmez.

Biraz da akademiye kulak verelim. 1908 yılında (bugünkü günde üçüncüsünü idrak ettiğimiz Meşrutiyet’in ikincisinin başladığı yıldır bu) Harvard Üniversitesi profesörlerinden Dudley Allen Sargent, ideal kadının somutlaşmış hali olarak gördüğü Milo Venüsü heykelini iyiden iyiye ölçer biçer. Sonra, herhalde pek işi gücü de yokmuş ki, binlerce kadının ölçüsünü işte bu Milo Venüsü’yle karşılaştırır. Bütün kadınlar mağluptur. Kellerman’ın ölçüleri ise tamı tamına, milimi milimine uyuyordur Milo Venüsü’yle. Salâh Birsel’in, Paris’te bulunan Jön Türklerin bir numaralı adamı Ahmet Rıza’nın kız kardeşi Selma Hanımefendi için söylediğini, Annette Kellerman için söylemekte beis yok: Tüm kadınların satışını durdurur. Eh, zaten birçokları da “Mükemmel Kadın” yaftasını çooktan pullamışlardır Annette’in üstüne.

Peki Annette -evet gençliğinde salt bedeniyle öne çıktığı da olmuştur ama- memnun mudur bu güzellik zırvalarından? O kadarını bilmiyoruz ama Avustralya Ulusal Üniversitesinde tarih profesörü olan Angela Woollacott’un demesine göre, “Kellerman kendini feminist olarak adlandırmazdı, ne ki birçok bakımdan öyleydi.”

Feminist mi bilinmez ama kadınların yapması münasip görülmeyen birçok şeyde akıncılık yaptığı da su götürmez bir gerçek.

1912 yılında, menajerliğini yapmakta olan James R. Sullivan’a evlenme teklifini yapan da Annette olur. Yine Annette’in demesine göre James Bey, bir kadının bugüne kadar sahip olduğu en iyi kocadır. 1952 yılında gurbetliklerini bitirip Avustralya’ya dönerler ve 1975 yılının Kasım ayında, altı gün arayla sonlar dünyasına göç edene kadar da ayrılmazlar.

Denizler yoldaşın olsun Annette abla!

Onur Çalı

29 Haziran 2018, Ankara