En büyük savaşın dini çevrelere karşı verilerek, bağnaz gruplarla nasıl mücadele edildiğinin de tarihidir Avrupa kültür tarihi. Protestanların, Evangelistlerin ya da İncilcilerin baskılarına karşı kararlı, amansız mücadelenin de tarihidir.

0001840972001-1

Avrupa Düşünce Tarihi kitabı Frank M. Turner’ın Yale Üniversitesi lisans öğrencilerine verdiği on beş derslik notlarından oluşuyor. Rousseau’nun moderniteye meydan okumasıyla başlayıp Nietzsche bölümüyle tamamlanıyor. Kitabı okurken ilginç gelen, ilk defa duyduğum ve şairin dediği gibi her tekrarda bir yenilik vardır diyerek bazı bilgilerin tekrarı olabilir aldığım notlar…

Rousseau

Voltaire ve yandaşlarının kendisini sık sık eleştirmesinin arkasında XVI. Louis erkinin olduğunu düşünen Rousseau, toplum için; sahte görünüşler ve tavırlardan oluşan bir dünyadır tespitinde bulunur. Spartalılar için, mutlu bir cehalet içindeler yorumunu uygun gören Rousseau, insanlar akıllarından ziyade tutkuları tarafından yönlendirilirler diyerek, “Akıl tutkuların kölesidir” diyen çağdaşı David Hume’u neredeyse takip etmiştir.

Jean-Jacques Rousseau’nun düşüncesine göre toplum geliştikçe daha fazla işsizlik, dolayısıyla daha fazla baskı üretir ve bundan ötürü de yoz hale gelir. Meşru sayılabilecek tek toplum, insan özgürlüğünü yüceltendir. “İnsanın özgürlüğünden vazgeçmesi demek; bir insan olarak onurundan, insanlık haklarından, hatta insanlık ödevlerinden vazgeçmesi demektir” (s. 28)

Rousseau’nun ünlü Toplum Sözleşmesi kitabına göre, bireyin yerine kolektif bir ahlaki kitle ya da ahlaki topluluk yaratmak, bu topluluğun parçası olmak için bireysel çıkarlarını o topluluğunkiyle aynı kılarlarsa ancak gerçekten ahlaki varlıklar olabilirler.

Tocqueville ve Özgürlük

Frank M. Turner, II. bölümde Alexis Tocqueville’in Amerikan Demokrasisi kitabından bahsederken neredeyse demokrasinin Avrupa’dan değil de Amerika’dan dünyaya yayıldığını söyler. Tocquevill’de Adam Smith gibi düşünerek, kişisel çıkar peşinden koşmayı kamu yaşamıyla birleştirince vatandaşlık ve yurttaşlık ruhunun canlı tutulacağını ama kendi çıkarından başka bir şey düşünmenin tek engelleyicisinin ya da sınırlayıcısının din olduğunu söyler. Çoğunluğun despotizmine çözümü ise, “Devlet ile birey ve bireyin çıkarları arasında duran özel ya da gönüllü kurumlar, tampon işlevi görür. Bu gönüllü kurumlar birbirleriyle rekabet eder, toplumsal ve siyasi enerji taşır ve bu sayede hükümet ya da devletin çoğunluğun kölesi haline gelmesi engellenir.” (s. 42)

İngiliz faydacılığının fikir babası sayılan Jeremy Bentham’ın öğrencisi James Mill’in Bentham’ı demokrasiye yönlendirerek öğrenci olmaktan fazlası olduğunu söyler Frank M. Turner. James Mill’in siyasi radikalizmi; Bentham’ın felsefesinin, David Hartley’nin psikolojisinin, David Ricardo’nun ekonomisinin ve Thomas Malthus’un nüfus kuramının üzerine kurulmuştur. Siyasi radikalizmin “faydacı” geleneğinin menfaatçilik olmadığını geniş kesimlere anlatarak Avrupa’nın siyasi ve kültür iklimindeki önyargıları kırılması için çok çalışan oğul John Stuart Mill, beşeri ilerlemenin ancak yetenekli insanların aktif bir şekilde siyasi ve entelektüel topluluğa katılımıyla mümkün olacağını söyler.

Rönesans ve Mimari

Ruskin’in Venedik’in taşlarına, tuğlalarına, çatılarına, kapılarına ve pencerelerine bakarak Gotik mimariyi Roma Katolik inancından ayırarak Gotik uyanışı modern mimariyle uyumlu hale getirmek isterken, Adam Smith ve ekonomistlerin övdüğü, önerdiği işçiyi ezen “işbölümü” uygulamalarına da itiraz ederek ilerlemek ister. Ona göre katedralleri yapan usta, işçi ile süsleyen heykeltıraş aynı olmalıdır.

Darwin

1859’da Türlerin Kökeni kitabı yayımlandığında Darwin’in evrim teorisinin ana ayağını oluşturan, türünün devamını sağlama gayretinin hayatta kalmak için en iyi uyumu göstermekten geçtiği fikrini ilk önce destekleyenlerden Thomas Huxley sonrasında Darwin’i eleştirerek, kavramın iyinin hayatta kalmasıyla alakasının olmadığına dikkat çeker. Tabii Huxley’in bu eleştirisini Darwin’in aleyhine çevirmek isteyen dini çevreler boş durmaz. Darwin’in kendi bağımsız doğal seçiliminde etkili olan Nüfus İlkesi Üzerine Bir Deneme’nin yazarı Anglikan rahibi Thomas Malthus, “Kötülüğün dünyadaki varlığının nedeni eylem yaratmaktır, ümitsizlik değil” der.

En büyük savaşın dini çevrelere karşı verilerek, bağnaz gruplarla nasıl mücadele edildiğinin de tarihidir Avrupa kültür tarihi. Protestanların, Evangelistlerin ya da İncilcilerin baskılarına karşı kararlı, amansız mücadelenin de tarihidir.

Marx

Marx, Ludwig Feuerbach’ın materyalist felsefesiyle tanışmasından sonra makas değiştirip liberal yasalara savaş açarak radikal çözümlerin ancak devrimle gerçekleşebileceğini söyler. Devrimin insanların bir kısmı için değil tamamını özgürleştirmek için yapılması gerektiğini, devrimden sonra kendi çıkarları için zulmetmeyecek grubun da ancak proletaryadan oluşabileceğini söyler Yahudi Sorunu Üzerine’de. Kapitalist üretimin sisteminin işçilerin kendi ürettiklerine nasıl yabancılaştırıldığını felsefe aracılığıyla; emek, meta, artı değer kavramlarıyla özel mülkiyetin kaldırılması gerektiğini açıklar.

Çalışma koşullarının insanların fikirlerinin üzerinde birebir etkisini, “İnsan doğasını belirleyen şey insan emeğidir” şeklinde ifade eder ve devamında mülkiyet eşitsizliğinin ve toplumsal sorunların kaynağının iş bölümü olduğunu belirtir. İş bölümü olduğu sürece devlet egemen sınıfın aygıtıdır, tek çözüm komünizmdir. Komünizmle emeğin yabancılaşmasının önüne geçilecek ve devletle toplum birleşecek. Proletarya devrimiyle özel mülkiyetin, iş bölümünün ve yabancılaşmış emeğin önüne geçilecek, özel mülkiyeti koruyacak olan devlet özel mülkiyeti ortadan kaldırdığı için bir süre sonra devlet de ortadan kalkmış olacak.

Milliyetçilik

Milliyetçiliğe ayrılan onuncu bölümde, on dokuzuncu yüzyılda ulusları milliyetçilerin yarattığını iddia eden Turner, milliyetçiliğin insanlığın tüm evrenselci görüşlerine karşı çıktığını da söyler.

Basılı kültür dünyasının yaygınlaşmasıyla uluslararası iletişim dili olan Latince yerine yerel diller kullanılarak milliyetçiliği daha canlı tutarlar. Elbette bunda radyonun da payı büyüktür. Milliyetçilik kavramının arkasında her zaman değilse de genellikle halkın egemenliği fikrinin yattığını, ulusal karakteri belirleyen şeyin yöneticilerin değil halkın niteliğinin olduğunu belirtir.

Wagner

On dokuzuncu yüzyılın sonuna doğru müzikte devrim yapan Wagner ne kadar Marx ve Schopenhauer’ın fikirlerinden ilham alsa da ortaçağa saplanıp romantizmden uzaklaşmayarak estetikten yoksun olduğunu düşündüğü orta sınıfın değerlerine büyük bir özgüvenle saldırır.

Hayranı olduğu Sakson monarşisince hayal kırıklığına uğratıldığında boğazına kadar borç içindedir ve anarşist Bakunin’le tanışarak 1849’dadevrimci isyana katılır. Müzikte Yahudiler kitabıyla 1850 yılında modern kültür içindeki Yahudilere saldırır. Wagner’e göre müzikte ve sanatta yozlaşmanın ve çürümenin sebebi Yahudilerdir. Yoğun bir antisemitik olan Wagner, Felix Mandelssohn ve kendisine yardım eden Meyerbeer’den nefret eder.

Nietzsche

Tragedyanın Doğuşu kitabı ilk yayımlandığında Wagner’e adayan Nietzsche, Wagner’i memnun etmek için kitapta çok değişiklik yapar. Ancak ilerleyen zamanlarda düşünsel olgunluğa erişince Wagner’i acımasızca eleştirir ve ırkçılığını ortaya çıkardığı Parsifal’den sonra bağlarını koparır.

Nietzsche, kendinden önceki yazar ve düşünürlerin aksine Tanrının varlığına felsefi bir spekülasyon olarak yaklaşmadı, insanın ahlak tarihinde Tanrısız bir evren arayışı dünyayı kavrayışında bir dönüm noktası olmuştur. Ona göre kuşkuculuk özgürlüğün kaynağı olduğu gibi bilim de gerçek bilgi değildir. Bilim dünyayı anlama girişimlerimizden sadece biridir. Hıristiyanlığın kökenlerinin Platon ve Musevilikle atıldığını iddia eden Nietzsche, Sokrates için, seküler bir dünyada ölümü kabul edilebilir kılandır der.

Kitabın içinde sekiz on tane de resim bulunan bölümde, John Berger’in Görme Biçimleri’ne atıfta bulunurcasına resimler hakkında bilgiler verirken alt ve yan okumalarda da bulunulmuş. Kitabın sonunda kitapta adı geçen yazar, felsefeci, bilim insanı ve düşünürler hakkında ansiklopedik bilgiler de oldukça zarif olmuş.

Hüseyin Bul