İlk İngiliz kadın yazarların, yazmaya Ortaçağ’ın sonlarında başladıkları düşünülüyordu. Fakat yeni çıkacak bir kitapta bu geleneğin 8. yüzyıla tarihlendiği iddia ediliyor.

2253

Bir İngiliz kadın tarafından yazıldığı bilinen ve günümüze ulaşan ilk şiiri kaleme alan 8. yüzyılda yaşamış baş rahibeyi veya İngilizce uzun bir düzyazı kaleme alan ilk kadın olan ve adını metnin içine gizleyen rahibeyi biliyoruz. Yeni bir kadın yazını tarihçesi, şimdiye kadar düşünülenden çok daha önceleri verimli bir kadın edebiyatı olduğunu ve daha önce yazılan tarihçelerin Ortaçağ’ın başlarında yaşamış kadınların edebiyata katkılarını kasıtlı olarak dışarıda bıraktığını veya tecrit ettiğini öne sürüyor.

Bir İngiliz kadın tarafından kaleme alınan ilk metinler genellikle Ortaçağ’ın sonlarına tarihlendirilir ve 12. yüzyıl saray yazarı Marie de France ve 14. yüzyıl mistikleri Julian of Norwich ve Margery Kempe’ye atfedilir.

Diane Watt, önümüzdeki ay yayımlanacak kitabı Women, Writing and Religion in England and Beyond, 650-1100’de (İngiltere ve Ötesinde Kadın, Yazı ve Din, 650-1100) kadınların bu tarihlerden çok daha önceleri yeni filizlenmekte olan İngiliz edebiyat geleneğinin tam ortasında bulunduğunu öne sürüyor. Surrey Üniversitesi’nde akademisyen olan Watt, kitabında bu döneme tarihlenen bazı isimsiz metinlerin muhtemelen kadınlar tarafından kaleme alındığını ortaya koyuyor ve erkeklerin, kadınların ürettikleri eserleri yeniden yazdıkları iddiasında bulunuyor.

Watt, “Norman istilasından önce, kadınların birçok bakımdan bir parçası oldukları canlı bir edebiyat kültürü söz konusuydu. Bunun öncesinde de kısmen Latince olduğundan, kısmen de parçalar tamamen birleştirilemediğinden göz ardı edilen kocaman bir Latince kültürü mevcuttu” diyor ve ekliyor: “İnsanlar tek tük kadın yazını örneklerinin farkına varabiliyor ama deliller henüz bir araya getirilmedi.”

Watt’ın kitabı, aralarında Franconia bölgesindeki Tauberbischofsheim’da misyoner ve baş rahibe olan ve 782 yılında ölen Leoba ve Heidenheim’daki Benediktin manastırına katılan İngiliz rahibe Hugeburc’un da aralarında olduğu ilk kadın yazarlar topluluğunu bir araya getiriyor. Leoba’nın günümüze ulaşan tek mektubu bir İngiliz kadın tarafından kaleme alınan ilk şiire örnek oluşturuyor (Watt’ın Latinceden yaptığı çeviri “Elveda, uzun ve bir mutlu bir hayat süresin, benim için Tanrı’ya yakarasın” şeklinde); Hugeburc ise Aziz Willibald ve Aziz Winnebald kardeşlerin hayatını kaleme almıştı. Adının el yazmasında şifrelenmiş halde bulunmasıyla metnin kendisine ait olduğu ancak 20. yüzyılda anlaşılabilen Hugeburc, tam kapsamlı bir anlatı kaleme almış olan ve adı bilinen ilk İngiliz kadın yazar kabul ediliyor. Şifresi çözülen Latince metin şu şekilde: “Ego una Saxonica nomine Hugeburc ordinando hec scribebam” yani “Bunu ben, Hugeburc adında Sakson bir rahibe, yazdım.”

“Modern dönemde çevirisi yapılmadığı için insanlar metni alıp okuyamıyor ama böylesi bir metin büyük önem taşıyor” yorumunda bulunan Watt, “Aziz Boniface’ın sıkı bir destekçisi olan Leoba’ya gelince… Kendisinin Aziz Boniface’a gönderdiği ilk mektupta, onu etkilemek için yazılmış bir dize bulunuyor ki bu da işe yaramış olmalı çünkü Aziz Boniface mektubu aldıktan sonra Leoba’yı aralarına katılmak üzere Almanya’ya davet ediyor. Leoba, şiiri neredeyse bir özgeçmiş gibi kullanıyor. Yani kadınların daha o zamanlar şiir yazdıklarını biliyoruz” diyor.

Watt ayrıca 8. yüzyılda yazılan anonim eser Life of Gregory the Great’in de (Büyük Gregor’un Hayatı) bir rahip tarafından yazıldığının kesin olmadığını, Whitby’deki çifte manastırındaki[1] kadınlardan biri tarafından kaleme alınmış olabileceğini öne sürüyor ve “Metinde kadına yapılan vurgu kadınların ilgi alanlarını yansıtır gözüküyor ki bu da metni yazanın bir kadın olduğunu düşündürüyor” diyor.

Watt aynı zamanda dönemin manastır yazarlarının, kadınların kendi tarihçelerine dair anlatılarının “üzerine yazdığı” iddiasında bulunuyor. Watt’a göre, Ecclesiastical History of the English People (İngiliz Halkının Kilise Tarihi) kitabında İngiliz kilisesindeki ilk baş rahibelere dair anlatısında başvurduğu yerel kitapların yazarlarının adını vermeyen Bede, bu duruma bir örnek teşkil ediyor.

“Bu ilk kaynakların kadınlar, kendi tarihçelerini kaleme alan ilk [dinî] topluluklar tarafından yazıldığına yüzde 99,9 eminim” diyen Watt, “Sonra Bede geldi ve bu kaynakları alıp kendi yazdıklarına dahil etti… Kasıtlı bir sansür söz konusu olmasa da Bede gibi büyük bir yazar ortaya çıkıveriyor ve onun metni dört başı mamur addedilirken daha öncekiler lüzumsuz hale geliyor” diye ekliyor.

Üstelik kadınların eserlerini görmezden gelen yalnızca Ortaçağ rahipleri değil. Watt, yakın zamanda yayımlanan edebiyat tarihi çalışmalarında bile kadınların özellikle modernite öncesi dönem söz konusu olduğunda neredeyse yok sayıldıklarını yazıyor.

“Dürüst olmak gerekirse bence Ortaçağ edebiyatı alanında değişim çok yavaş gerçekleşiyor” diyen Watt, şunları ekliyor: “Bu kitapta yapmaya çalıştığım şey, elimizdeki metinler için büyük oranda bir hazırlık çalışması sunmak çünkü bu metinlerin dili Latince ve Eski İngilizce, dolayısıyla bu malzemenin içine girebilmeniz için çok spesifik akademik becerilere sahip olmanız gerekiyor.”

Watt, kadın yazarların edebiyata sundukları katkıyı anlamanın, dönemin kendisinin anlaşılması için elzem olduğunu düşünüyor ve “Kadın yazarların katkılarının farkına varmamamız, bir bütün olarak o döneme ilişkin bildiklerimizi zayıflatıyor” diyor.

Kaynak: The Guardian, 7 Kasım 2019

Çeviren: Çağla Taşkın

[1] Rahibeler ve rahiplerin ayrı topluluklar halinde aynı çatı altında yaşadıkları manastır.