
Yükseğe çıkıp sesime gösterdim kuşları
Sizin yaşınıza geldiğimde anlayacağım her şeye buradan baktım
İrkilerek uyanışımı yeşile boyadım
Kuruttuğum sebzelerle dolandım kapı önlerinde
Sesime çıkıp yükseğe kuşlarımı gösterdim
Beni yanlış biliyor insanlar
Tahtıma yakışmayanlara kızmıyorum
Onlarla tavuklarımız birbirine karışıyor
Yakınız, olsa olsa birbirimizin gırtlağına sarılacak kadar uzaklığımız
Ağacım adımla hitap ederek el ediyor bana
Soframa bir tabak daha koyuyorum
Herkes birden Münir Özkul olacağımı sanırken
Ben Adile Naşit gibi kahkaha atmayı yeğliyorum
Sesim sarma sigara içiyor
Bu çatlayış hep bundan
Gökten üç kilo elma
Biraz da tarçın düşünüyor
Kimin kapısına elimi sürsem
Üstüm başım kedi tüyü oluyor
Herkesin kendini
“olsun,” diyerek affetmesini
Hayretle izliyorum
Sıra bana geliyor ve birden nedense
Yasal haklarımı öğrenmek istiyorum
Üzgün değilim
Ama ya kalbime İzmir’de çiğdem derlerse
İşte o zaman kabuğumu bile tükürür bunlar
O zaman ikametgâh belgesi almam gerekir
Çünkü dünya
“Garaj önüne park etmeyiniz” levhaları kadar
Yüksekliğimi topaç gibi fırlatıyorum toprağa
Durduğumu görenlerin ellerini
Ceplerimde buluyorum
Kollarımı kimin için açtığımın önemi kalmıyor böylece
Ölüm gözlerimin rengini mi beğeniyor
Yoksa bir yerlerden tanıdık mı geliyor yüzüm bilmiyorum
O böyle baktıkça yüzüm kana yürüyor
Ve sofraya koyduğum tabağın
Bir anlamı kalmadığını seziyorum
Yarılarak kendinde bir yer açıyor dünya bana
İçine girsem kendini onarır diye korkuyorum
Sesime yer veriyor parlak yüzlü oğlanlar
Uyanışımın rengine bile hürmet ediliyor
Bu nezaketin sonu nereye varır bilmiyorum
Beni yanlış biliyor insanlar
Dilime kemik dileyenlere küsmüyorum
Onlarla bahçelerimiz birbirine benziyor
Yakınız, olsa olsa birbirimizin gözünü oyacak kadar uzaklığımız
Ağacım terimi soğutmayı teklif ediyor bana
Kendime bir düşman daha buluyorum
Herkes birden Erol Taş olacağımı sanırken
Ben Aliye Rona gibi kavga etmeyi yeğliyorum,
Yükseğe çıkıp sesime gösterdim kuşları
Ancak anne olunca anlayacağım her şeye buradan baktım
Yeşile boyadığım irkilişimin üstünü kazıdım
Baharat kokuları bıraktım açılmayan kapılara
Kuşlara çıkıp sesimin yüksekliğini anlattım
Ölüm habire koynuma sokulmak istiyor
Kendimi bilmiyorum niye
İbrahim’in bıçağı gibi duyuyorum
Beni yanlış biliyor insanlar
Çünkü herkesin kendini
“olsun” diyerek affetmesini hayretle izliyorum
Devrim Horlu