İthaki Yayınları’nın izniyle, “Feminist Ütopya Projesi” kitabının 126-130. sayfalarında yer alan “Bırakın Da Oğlan Tütü Giysin” başlıklı bölümü yayımlıyoruz.
Kafamda bigudilerle, mutfakta yalın ayak dikiliyorum, bir yandan çocuğum beni çekiştiriyor, bir yandan yumurta çırpıyorum. Kocam koltuğa yayılmış, bacak arasıyla oynuyor. Mazallah ya topları kaçıp giderse!
Hayatını eve bağlamak ne kadar da zor. Diplomam nerede şimdi? Rüyalarım, isteklerim, heveslerim? Tamam gördüm, şimdi tencere ve tavalardan çıkan yağlarla beraber lavabodan yavaşça süzülmelerini izliyorum.
Sonunda “yerime” yerleştirilmiş olduğum için, gözlerini şimdi oğluma diktiler.
Başkaları ona bakıp şöyle diyor: “Saçını kestirmemişsin? Biliyorsun, kafası karışacak bu yüzden. Sınıftaki çocuklar onunla alay edecek. Kız olduğunu söyleyecekler! Sırf kendi doğruluğunu ispatlamak için dikkafalılık yapıyorsun Yam.” Ama ben oğlumun saçlarını, yüzüne düşen o uzun göz kamaştırıcı buklelerini, o küçük sevimli suratını seviyorum.
Bu ütopyada şöyle diyorum: Bırakın da oğlanlar tütü giysin. Bırakın da kız çocukları kahraman pelerinleri taksın! Evet, tabii ki o bir erkek çocuğu. Ve evet, gördüğünüz gibi saçları uzun. Atkuyruğu yapmasına, saçına mor kurdele bağlamasına izin verin. Bırakın da, eğer gerçekten istiyorsa, tırnaklarına pembe benekli ojeler sürsün. Bir kız çocuğu saçı uzamıyorsa ne yapsın? Etek giymemesi kimin umurunda, bırakın da kravat taksın, bırakın da bacak bacak üstüne atmasın, hanım hanımcık olmasın, bırakın da sevgilisi olsun! Biri çıkıp da bana bütün bunların neden sorun teşkil ettiğini açıklayabilir mi lütfen? Derdiniz nedir Allah aşkına?
Pembe ya da mavi battaniyelere sarılı bu zihniyetlerin yapılarını sökelim. Genç dimağlara ektiğimiz yeni tohumlara odaklanalım. Şartlanmaları kırıp geçelim. Cinsiyetin dayatılmadığı, kafaların bu gülünç anlayışla meşgul olmadığı yeni bir kuşak yetiştirelim. Onları budamadan yetiştirelim; zihinlerini yoksunlaştırmak yerine onlara seçenekler sunalım.
Bırakın da erkekler jimnastik yapsın, zıplaya sıçraya bale yapsınlar. Bırakın da kız çocukları karate yapsınlar. Bırakın da beyinlerini kullansınlar!
Ryan’a ağlamanın doğal olduğunu söyleyeceğim. Pek tabii, erkek çocuklarının duyguları olabildiği gibi, kız çocukları da güçlü olabilir. Kız yeğenlerime düşündüklerini açıkça dile getirmelerini, softbol oynarken eğlenmelerini, hayatı ve dünyayı sorgularken tutkulu olmalarını, “Neden olmasın?” diye sormalarını söyleyeceğim. Çıtkırıldım prensesler, başı dertte yardıma muhtaç hanımlar, peri masalı meraklıları, züppe bir prens bozuntusunun hikâyesindeki yan karakterler olmadıklarını söyleyeceğim!
Bu feminist ütopyayı gerçekleştirmek için şunları yapalım diyorum: Çocuklarımız henüz anne karnındayken, gelin kendimizi toplumsal cinsiyete dayalı beklentilerden kurtaralım. “Büyük açığa çıkış”ı bir kenara bırakalım. Onları boş bir alana koyalım. Kendi renklerini seçmelerine, yollarına karar vermelerine izin verelim. Bu küçük canlı, bedeninizden çıkmadan önce, bir parçası olacağı bu acımasız dünyaya atılmadan önce, toplumsal cinsiyetin kural kitabıyla ilgili ne biliyordu?
Şimdi fevkalade bir fikrim var: Neden bir bebek doğmadan, yeni bir hayat başladığı için bir kutlama yapmıyoruz? Bayağı temalar ve cinsiyet sınıflandırmaları olmadan düzenlenecek bir kutlama. Fuşya, mavi, deniz mavisi, sarı, altın sarısı, zeytin yeşili, siyah, mavi, somon pembesi, camgöbeği, mercan kırmızısı, yani olası tüm renklerle, deyim yerindeyse gökkuşağı altında düzenlenecek bir parti.
Bebek odasını, bebeğimizin cinsiyetini düşünmeden boyayalım.
Çocuğumuz doğduğu için, bu küçük insan dünyaya geldiği için minnettar olalım. Çok istediğimiz gibi erkek bir çocuğumuz olmadığı için ya da, alimallah, bir kız çocuğumuz olduğu için strese girmeyelim. O bizim, hayatta ve sağlıklı, daha ne olsun. O küçücük canlıyı kucaklayalım, kollarımızın arasında sıkıca tutalım ve bağrımıza basalım.
Penisi var mıymış? Vajinası var mıymış? Doktor ne diyecekmiş? “Tebrikler, iyi iş çıkarmışsınız, bir insan!” deseler sadece. Siz de arkadaşlarınıza böyle duyursanız, Facebook’tan başkalarına böyle haber verseniz, oğlunuz ya da kızınız olduğunu belirtmeden kendinizle gurur duysanız, bu kıymetli çocuğu dünyaya getirdiğiniz için neşe dolu olduğunuzu söyleseniz sadece.
Kızınıza Xavier-Francois adını verin. Oğlunuzun adı da Penelope Delilah olsun. İsimleri yalnızca tınısı hoşunuza gittiği için seçebilirsiniz.
Evet, oğlumun gerçek hayatta bir erkek ismi var ve bebek partisindeki balonları maviydi ve yüzlerce binlerce arabası var ve en sevdiği renk mavi (bu ara ne tesadüf ki benimki de pembe)… ama yine de bu ütopyayı hayal edebiliyorum.
Bu ütopyada şöyle diyoruz: Bırakın da erkek çocuklar tütü giysin. Bırakın da kız çocukları kahraman pelerini taksın! Evet, tabii ki o bir erkek çocuğu. Ve evet, gördüğünüz gibi saçları uzun. At kuyruğu yapmasına, saçına mor kurdele bağlamasına izin verin. Bırakın da, eğer gerçekten istiyorsa, tırnaklarına pembe benekli ojeler sürsün. Bir kız çocuğu saçı uzamıyorsa ne yapsın? Etek giymemesi kimin umurunda, bırakın da kravat taksın, bacak bacak üstüne atmasın, hanım hanımcık olmasın, sevgilisi olsun! Biri çıkıp da bana bütün bunların neden sorun teşkil ettiğini açıklayabilir mi lütfen? Derdiniz nedir Allah aşkına? Bırakın da canları ne istiyorsa onu yapsınlar!
Benim hayallerim gençlikten ve deneyimsizlikten besleniyor olabilir. Bunları safça yazdığımı da düşünebilirsiniz. Mümkün olabileceğine inanacak kadar güven dolu. Çıkıp deneyecek kadar ahmak.
Bir pembe battaniye eksik kalınca, bir bebek odası maviye boyanmayınca, dünya bir nebze olsun değişmez mi?
YAMBERLIE M. TAVAREZ
Yamberli M. Tavarez New School’dan edebiyat çalışmaları mezunu. Ryan Nathaniel adında dört yaşında, ama ihtiyar ruhlu bir oğlanın annesi. Halihazırda o efsanevi iş-hayat dengesini oturtmaya ve yeni perspektifler keşfetmeye çalışıyor. Aynı zamanda, New York doğumlu Latino bir yazar, denemeci ve şair. Yazılarında anne babalığa, toplumdaki cinsiyet rollerine, ırka ve insan ilişkilerinin dinamiklerine odaklanıyor.
Hatalı bir bakış açısı. “Bırakın da oğlanlar tütü giysin” bıraktığınızda giyeceklerini size düşündüren ne?
Siz bütün cinsiyet kalıplarının kültürün dayatması olduğunu iddia ediyorsunuz da o zamam size sorarım; bu kültür nasıl oluştu? gökten zembille mi indi?
Kültür insan doğasının,biyolojisinin,içgüdüsünün ve eğiliminin bir izdüşümüdür. Zira insanların toplanarak erkeklere güçlü kadınlara duygusal diyelim böyle gitsin diyecek halleri yok.
Evet kültürün bazen aşırıta kaçtığını bazen abarttığını ve çoğu biyolojik altyapısı olan şeyi katladığını biliyoruz ancak bu abartıları desteklemek ne kadar yanlışsa görmezden gelmek de o kadsr yanlış. Örneğin kızların tütü giymesini ele alalım. İlk çağlarda kadınların daha renkli çalıları kıyafet olarak kullanması ve güzel gözükmeye çalışmasının bir yansıması olabilir. Erkeklerin kahraman olmak istiyor olması,ilk çağlardan beri cesaret (ve yeri geldiğinde tedbirsizlik) gerektiren işleri hep erkeklerin yapması gerektiğinden dolayıdır. Siz bıraksanız da kızların çoğu prenses olmayı şovalye olmaya tercih edecektir.
Erkeğin vücudundaki testosteronun etkisi kadının vücudundaki östrojenin progesteronun etkisini kadın erkek beyin yapısı farklılıklarını görmezden gelerek sıfır kalıplı bir toplum oluştursanız ne olur size söyleyeyim. Toplum o kalıpları tekrar inşa eder. Bu kalıpları ortadan bir kez kaldırınca her şey temiz bir sayfa olmayacak. kaldırmak için her nesilde tekrar ve tekrar mücadele etmeniz gerekecek. Tabi burada kıyafetler ve ojeler gibi bizim anlam biçtiğimiz şeyleri kast etmiyorum. Diyelim ki biz bu objelere kattığımız anlamları tamamen ortadan kaldırdık(ki mümkün değil) ve erkekler tütü kızlar pelerin giymeye başladı diyelim ki. Bu sefer tütüye verilem anlam değişecektir. Erkekler tütü giyen kahramanlar kızlar da pelerin takan prensesler gibi davranacaktır.
Zira siz kıyafet yargılarını yıksanız da kafalarının içindeki kodlamalar doğuştan geliyor default olarak.
Son olarak bu kalıpları yıkmaya çalışanlar(ki özellikle kadın oluyor bunlar) aslında kadınlıktan utanan kimseler oluyor. Eril kültür diye yaftalıyorlar zira kendi güç algıları o kadar erkek merkezli hale gelmiş ki kadını/kadınsılığı güçsüz ve ezik görüyor ama aslında öyle olmadığına inanmak istiyor ve bunun “eril kültürün” dayatması sonucu oluştuğunu aslında kadın erkeğin(karakterinin) aynı olduğunu düşünmek istiyorlar.
Evet erkekler kadınlardan güçlüdür. Doğa şartları erkeği fiziki duygusal ve mücadele yönünden daha güçlü hale getirmiştir.Ama bu kadınlar güçsüz demek değildir tıpkı kadınların erkeklerden duygusal olmasının erkeklerin duygusuz olduğu anlamına gelmemesi gibi.