zeynepsonmez
Zeze Sönmez

Yine o sarı, büyülü haliyle asılı, bekliyor. Parlarken etrafında puslu bir hale yarattığını bilmiyor. Ormanda olsaydım, en uzun ağacın tepesine çıkardım pırıltı çalıp çalmadığını anlamak için. Kendimi uykudaki ormana yüksekten bakarken bulunca başımı kaldırıp onunla göz göze gelmeye cüret ederdim. O da beni kırmaz, yüzümdeki kırışıklıkları doldururdu.

Gün ağarınca uykuya battığım yerden kalkar, aydan güzellik devşirmenin gururuyla dolaşırdım heyecan içinde ağaçlar arasında. Kazayakları ve torbalar arardım etrafta. Bulamazdım ve bunu kaplumbağalara doğrulatırdım. Kirpilere akupunktur yaptırır, bir tavşanın peşinden girip yerin altındaki yuvamda saklanırdım.

Gece olduğunda yeniden arardım onu, aynı yerde, aynı renkte ve biçimde. Bulamazdım ama daha rahat uyuyacağımı bilirdim. Ayılar ve tilkiler beni korurdu. Aya kızgınlığım azalırdı. Bir sonraki dolunaya kadar affederek, yeniden çıkıp geleceğini bilerek, merak ve heyecanla beklerdim onu. Sonunda yıldızların arasından görünürdü. Ona bakardım: yine aynı sarı, haleli, ışıldayan ayna. Kırışıklıkların üzerinden elimle şöyle bir geçsem, yüzümün simleri dökülürdü.

Bunca zaman onu beklediğime değip değmediğini düşünürdüm çünkü o her seferinde göğün başka bir yerinden yükseliyor. Sonra anlardım ki ağaçla ben, çoktan ayrı düşmüşüz ondan. Ay da yaşlanıyor sevgili orman.

Zeze Sönmez