IMG_20191220_164220
Çizim: Aslı Alpar

Adalardaki atlarda yapılan Ruam taraması sonucu hastalığın tespit edildiği iddia edilen atların öldürüldüğü haberini almış bulunuyoruz. Tarama sonucu öldürülen atların sayısı şu an 81 olarak ilan edilmiştir. Ancak bu sayının giderek artması beklenmektedir. Hastalığın tespiti için nasıl bir yöntem izlenildiği ise belirsizliğini korumaktadır.

Adalarda mevcut 1800 at için tek bir veteriner hekim dahi görevlendirilmemiş, karantina uygulaması olduğu halde, 2018 Haziran ayında 209 at daha adaya gönderilmiştir.

Mezarlarının kazıldığı haberini aldığımız ölüme mahkum edilen atların kendi istekleri dışında, para kazanma odaklı olarak adalara götürüldüklerinin bir kez daha altını çizmek istiyoruz. Öldürülme emri verilen atların hiçbirinin kendi hayatlarına mal olacak duruma gelmelerinde bir payları bulunmamaktadır. Aksine planlanan bu katliam açıkça İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin adalarda izlemeyi sürdürdüğü fayton politikasının bir sonucudur.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun seçildiği takdirde faytonları kaldıracağını ifade ettiğini biliyoruz. Kendisi 27 Mart’ta “Oylarımız Hayvanlar İçin” kampanyasında “Söz Veriyorum” taahhütnamesini imzalamış ve 20 Haziran’da verdiği röportajda, fayton uygulamasına son verileceğini beyan etmiştir. Buna karşın seçim sonrası verdiği sözleri hâlâ yerine getirmemiştir.

Daha önce 12 Temmuz’da İBB önünde gerçekleştirdiğimiz basın açıklamasında ve 28 Ağustos’ta düzenlenen “Adalar Ulaşım Çalıştay”ında İmamoğlu’nun verdiği sözleri tutması yönünde yaptığımız çağrılar karşılıksız kalmıştır. Faytonlarda çalıştırılan atlar için bu her geçen gün ölüm ve sömürü anlamına gelmektedir. Yazın güneşin altında kırbaçlanarak çalışmaya zorlanan atlar, kışın soğuk ve hastalıklarla karşı karşıya kalmaktadır. Fayton politikasının sonucu atların payına düşen her halükarda ölüm ve işkence olmaktadır.

Çok büyük bir halk sağlığı krizine dönüşebilecek ve yetkililerin şeffaflıktan uzak şekilde yönetmeye çalıştığı bu sürecin, sadece Adalar’daki insan ve hayvan sağlığını değil tüm kendi tehdit ettiğini de vurgulamak isteriz. TBMM Araştırma Komisyonu üyeleri, Adalar’daki fayton ahırlarına yaptıkları ziyarette faytoncular ile faytona koşulan atların bir kısmının aynı yerde yaşadıklarımı gözlemlemişler ve koşulların hem hayvan hem insan sağlığı için tehdit oluşturacak boyutta olduğuna dair gözlemlerine raporlarında da yer vermişlerdir.

Sözü edilen hastalık, hayvandan diğer hayvanlara ve insanlara geçebilmekte ve hasta hayvanların öldürülmesinin ardından bile, hasta hayvandan yayılan salgılar, kontamine gıdalar gibi etkenler ile bulaşma özelliğini yitirmemektedir.

Bugün geldiğimiz bu endişe verici durumun sebebi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin sürdürmekte ısrar ettiği fayton uygulamasıdır. Gelenek, kültür veya diğer isimler ile meşrulaştırılmaya çalışılan bu zulümle ilgili biz hayvan hakları savunucularının uzlaşacağı bir nokta yoktur, olamaz.

Taleplerimiz

1- Adalardaki tüm canlıların sağlığı için gerekli tedbirlerin en üst seviyede alınması ve gerekiyorsa karantina uygulamasının kapsamının genişletilmesi.

2- Atlara gerekli sağlık koşullarını sağlamayan başta Tarım ve Orman Bakanlığı il ve ilçe teşkilatı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Adalar Belediyesi olmak üzere tüm yetkili kurum ve sorumlu şahıslar hakkında inceleme başlatılması.

3- Hastalığı tespit edilen atlara uygulanan testler ve laboratuvar sonuçlarının ve ayrıca 81 ata uygulanan (ve hastalık tespit edilecek atlara uygulanacak) öldürme yönteminin kamuoyuyla paylaşılması.

4- Adalarda ekolojik ulaşım alternatiflerinin bir an önce devreye sokulması.

5- Atların bir daha asla yarışma, yük taşıma, kumar objesi olmak dahil, herhangi bir nedenle insanlar tarafından kullanılmayacaklarının güvence altına alınmasıyla birlikte fayton uygulamasına son verilmesi ve talepleri halinde, fayton işçilerine Belediye bünyesinde ekolojik istihdam olanakları sağlanması.

6- Faytonlardan kurtarılan atların yaşam haklarının güvence altına alınarak ömürlerinin sonuna kadar yaşamsal ihtiyaçlarının giderileceği, her türlü tehlike ve tehditten uzak bir şekilde özgürce yaşayacakları bir tesisin yapılarak burada yaşamaları ve bu aşamada gönüllüler ve sivil toplum örgütleriyle işbirliği ve eşgüdüm sağlanması.