Edebiyat ortamımız, ülkemizin hali pür melalinden farklı değil. Yani, kaos hakim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az vesaire. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Kâğıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı sonrakiler gibi, kusurlarıyla güzeldir. Kendimize ait, bize kendi yolumuzu açacak güzel yanlışlarımız olmazsa ne anlamı var yazmanın?

Bu ve benzeri düşüncelerden hareketle ilk kitaplarını çıkarmış yazarlarla söyleşi yapma fikri gelişti. İlk kitabını çıkarmış her yazara sorulabilecek ortak sorular belirlemeye çalıştık. Samimiyetle sorulan sorulara verilecek sahici cevaplar, belki, ortak dertlerimizi anlamaya, birlikte düşünmeye vesile olur. Hiçbir şey olmasa bile, bir yazar dostumuzun ilk göz ağrısının heyecanını paylaşmış oluruz.

Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti?

Kitabım çıkmadan evvel, çeşitli edebiyat dergilerinde ve internet sitelerinde öykülerim yayımlanıyordu. Yazdıklarımı iki kapak arasında toplama fikri her zaman vardı tabi ve bu fikir beni oldukça heyecanlandırıyordu. Fakat taşrada yaşıyor olmak bu noktada benim için gerçekten büyük dezavantajdı. Dergilerde görünüyordum ama yayın dünyasından, edebiyat camiasından öyle pek fazla kimseyle irtibatım yoktu. Kitap dosyamı kime, nasıl ulaşabileceğimi, işlerin ne şekilde yürüdüğünü bilemiyordum. Hâl böyle olunca yayıncılara ulaşmaktansa yayıncıların bana ulaşmasını bekledim. Bir yerde okumuştum, söz kimindi hatırlayamadım ama şöyle diyordu: “İki sene yazdıktan sonra hâlâ bir yayıncı tarafından fark edilmeyi başaramadıysanız kaleminizi bırakın.” Ben de aynen böyle düşünüyordum. Yazdıklarım kendi kendini pazarlayamayacaksa benim gayretimin bir anlamı yoktu. Derken öykülerim birkaç editörün dikkatini çekti ve kitabın basılma süreci böylece başlamış oldu.

Yazma uğraşınızı neden başka bir türde değil de öyküde yoğunlaştırdınız?

Galiba öykü okumayı sevdiğim için öykü türü üzerinde yoğunlaştım. Bir de bana göre öykü; şiir ve romanı da içinde barındıran, imkânları çok geniş bir tür. İmgeye ve çağrışıma dayalı yapısıyla şiire, olaya dayalı olması yönüyle de romana benzetebiliriz öyküyü. Belki böyle zor bir tür olması bana cazip geldi. Bir romancının üç yüz sayfada yarattığı etkiyi siz üç sayfada yaratmak zorundasınız. Titiz bir dil işçisi olmalısınız. Öykü hata götürmez, acemiliği asla kabul etmez. Öykü, aynı zamanda çok riskli bir türdür. Cortazar’ın dediği gibi tek bir yumruk hakkınız vardır ve yumruğun zamanlaması ve şiddeti çok önemlidir. Yumruğu boşa sallarsanız siz nakavt olursunuz. Bunu söylemek ne kadar doğru bilmiyorum ama sanırım yumruğuma güvendim ve öykü türünde karar kıldım.

Yayınevini nasıl belirlediniz? İlk kitabınızın yayımlanma sürecinde neler çektiniz?

Yukarıda da belirttiğim gibi dergilerde yayımlanan öykülerim editörlerin dikkatini çekmişti ki bunlardan biri de “Biryudumkitap”ın, şimdilerdeyse Kutu Yayınlarının editörü Ali Oktay ÖZBAYRAK’tı. Oktay’la aramızda zamanla, editör-yazar ilişkisinin de üstünde bir kardeşlik hukuku oluştu. Sosyal medya dışında da görüşmeye başladık. Ankara Hamamönü’ndeki bir buluşmamızda kitabımı basmayı teklif etti, ben de aramızdaki hukuka riayet ederek bu teklifi kabul ettim. Yalnız bir sorun vardı. Ortada henüz bir yayınevi yoktu. Yayınevi yeni kurulacaktı ve kurulacak yayınevinin adı bile henüz belli değildi. Planlamaya göre kitabım üç ay sonra raflardaydı. Derken o süreçte ekonomik kriz, kâğıt krizi patlak verdi. Yayınevinin kurulması ve kitabın basılması, planlanan süreçten neredeyse bir sene sonra gerçekleşebildi. Mayıs 2019’da kitap nihayet piyasaya çıktı ve bir ilk kitaba göre beklediğimizden iyi bir performans gösterdi. İlk ayında ilk baskısı tükendi.

Kitabı yayıma hazırlama sürecinde size yol gösteren, yardımcı olan bir editörünüz oldu mu?

Tabi ki oldu. Bu süreçte editörüm ve dostum Ali Oktay ÖZBAYRAK’la sıkı bir çalışma içerisine girdik. Birbirimizin önerilerini dikkate inceledik. İhtilafa düştüğümüz birçok meseleyi ortak akılda uzlaşarak çözdük. Bu süreçte Oktay’ın bana epey bir desteği oldu. Editörlük demişken şunu da ifade etmeden geçemeyeceğim: Gerçekten meşakkatli ve mühim, benim her zaman saygı duyduğum bir meslek. Bir yazar olarak ne kadar hassas olursanız olun gözden kaçırdığınız birtakım maddi hatalar mutlaka oluyor. Bunun için yazdıklarınızı ikinci ve profesyonel bir gözün okuması gerçekten önemli. Bu arada kitabımdaki öykülerden birinin adı da “Editör.” Onlarca roman kahramanın hayatına çekidüzen veren fakat kendi hayatı darmadağın bir editör.

İlk kitabınızla hayatınızda neler değişti? Neler ummuştunuz ne buldunuz?

Hasan Ali Toptaş’ın söyleşilerinde okumuştum, aşağı yukarı şöyle bir cümleydi: “İlk kitabım çıktığında dünya değişecek sanmıştım ama hiçbir şey olmamıştı.” Ben bu cümleyi kitap çıkmadan çok önce okuduğumdan böyle büyük bir beklentiye girmedim. Kitabımın çıkması dünyayı değiştirmese bile benim dünyam için güzel bir olaydı. Daha önce bir söyleşimde de belirttiğim üzere, kitabı elime ilk aldığımda bir kızım daha olmuş da onu kucağıma almış gibi sevindim. Benim için mutluluk verici bir andı. Geceler boyu ömür emek vererek yazdığım öyküler okura ulaşacak, yazarken benim tasavvur ettiğim anlam ya da portresini çizmeye çalıştığım kahraman, okuyan sayısı kadar yeniden anlam kazanacak, okuyan herkes kendi hayatından bir şeyler bulacak, cümlelerimin altını çizecek vs. bunları düşünmüştüm. Güzel düşüncelerdi. Birçoğu da benim açımdan gerçekleşti diyebilirim. Bir ilk kitaba göre oldukça da iyi satış rakamına ulaşıldı. Kitapla ilgili çok olumlu dönüşler aldım. Birçok okurum çeşitli mecralarda beğenilerini bildirdi. Kitaptan sonra yaptığım bir iki söyleşi, oldukça kalabalık okur kitleleri tarafından takip edildi vs.

Telif aldınız mı?

Evet, aldım. Telif konusunda birçok yazarın yayıncısıyla sıkıntılar yaşadığını biliyorum. Ben böyle bir sıkıntı yaşamadım. Yayıncım Alpaslan DEMİR’in bu hususta gerçekten çok hassas olduğunu söyleyebilirim. Telifim, sözleşmemizin şartlarına uygun olarak tam ve zamanında ödendi.

Dergiler için edebiyatın mutfağı denir. Siz salona, misafirlerin karşısına çıkmadan önce mutfakta ne kadar zaman geçirdiniz?

Mutfakta kahveyi pişirme süreci benim için neredeyse dört beş sene sürdü. Kahvenin kıvamını bulduğuna inanınca, fincanlardan köpük köpük taştığına emin olunca salonda bekleşen görücülerin karşısına çıkmaya karar verdim. Damat Bey, şimdilik ufaktan bir göz kırptı, belli belirsiz gülümsedi yüzüme. Beni ve kahvemi beğendi gibi görünüyor ama bilmiyorum sonu ne olur. Zira gelin ata binmiş, ya nasip demiş.

Kitabınız yayımlandıktan sonra yakın çevrenizin, okuma-yazma uğraşınıza ilişkin tavırlarında değişiklik oldu mu? Yazıyla ilişkinizde ciddi olduğunuza ikna oldular mı? Kitap size bu anlamda bir özgürlük alanı kazandırdı mı?

Bir yazar olmakla beraber aynı zamanda bir baba olmak ya da bir koca olmak tabi ki zor bir şey. Yazmaya, ister istemez ailenizden daha fazla zaman ayırmak zorunda kalıyorsunuz. Yazmak için sessizliğe ve yalnızlığa ihtiyaç duyuyorsunuz. Her akşam yazı odasına kapanıyorsunuz ve saatlerce çıkmıyorsunuz oradan. Tabi bu arada ister istemez birtakım sorumluluklarınızı ihmal ediyorsunuz. Bu da aile içinde hoşnutsuzluklara sebep oluyor. Siz de bir yandan, yaptığınız işe, Hatice ERBAŞ (Şükrü ERBAŞ’ın merhum eşleri) duyarlığıyla saygı duyulmasını bekliyorsunuz. Ne diyordu:

“Babanız içeride şiir yazıyor diye
Çocuklarımı sessiz ağlattım ben.”

Tabi somut bir kitabınız olunca işler biraz daha değişiyor. Emeklerinizin bir anlam kazanması, birileri tarafından yazdıklarınıza kıymet verilmesi yakın çevrenizin size bakışında olumlu bir etki yaratıyor. Kitabınız çıktıktan sonra özgürlük alanınız eskisine göre biraz daha genişliyor. En azından, yaptığınız işe saygı duyuluyor.

Peki, bundan sonra?

Kitap yayımlandıktan sonra yazmak konusunda birkaç ay süren bir rehavet yaşadım. Bu rehavet sürecini okuyarak değerlendirdim. Daha önce okuyup beğendiğim birkaç kitabı yeniden okudum. Edebiyat dünyasından okuma kültürüne güvendiğim dostların tavsiyeleri üzerine daha önce farkına varmadığım çok değerli kitaplar okudum. Bir yandan da mümkün olduğunca yeni çıkan kitapları ve edebiyat dergilerini takip etmeye çalıştım. Şimdilerde yazmaya yeniden ağırlık verdim. Bazen temrin halinde bıraktığım öyküler üzerinde çalışıyorum bazen de yeni öyküler kuruyorum. Tabi bir yandan da yeni bir dosya teşekkül ettirmeye çalışıyorum.