Dalya Rabikoviç 1936 yılında Ramat Gan’da dünyaya gelir. 1874 yılında Kudüs’te inşa edilmeye başlanan Ultra-Ortodoks Yahudi Mahallesi Mea Şe’arim’in kurucularından Rabbi Shmuel Hominer’in torunu olan annesinin ve 1930’lu yılların başlarında Çin’den Filistin’e göç eden mühendis babasının etkisiyle küçük yaşta edebi ve kutsal Yahudi metinlerini okumaya başlar. 1942 yılında babası bir durakta araç beklerken İngiliz ordusunda görev yapan sarhoş Yunan bir asker tarafından ezilir ve hayatını kaybeder. Bunun üzerine annesi Dalya’yı ve ondan küçük ikiz erkek kardeşlerini yanına alıp Geva Kibbutsu’na taşınır. Çocuklar babalarının hayatını kaybettiğini henüz bilmemektedir. Yaklaşık iki yıl sonra Dalya, Kibbuts’da oyun oynadığı sırada babasının öldüğünü travmatik bir şekilde öğrenir. Kibbuts’taki kolektif yaşama da uyum sağlayamayan Dalya, on üç yaşında iken ailesini geride bırakarak Hayfa’daki koruyucu bir ailenin yanına taşınır. Burada liseye başlayan Rabikoviç’in edebiyat öğretmeni, sonralarında İsrail kültüründe önemli bir figür olacak Baruh Kursveyl olur ve bu onun için bir kırılma anıdır. Kudüs İbrani Üniversitesinde İngiliz edebiyatı ve İbranice dilbilimi bölümlerini okur ve Oxford’da edebi çalışmalarını sürdürebilmek için burs kazanır. İki evlilik yapar, boşanır ve Ido adında bir oğlu olur. Dalya Rabikoviç 2005 yılının Ağustos ayında Tel Aviv’deki evinde hayatını kaybeder. Henüz 18 yaşındayken şiirleri edebiyat dergilerinde yayımlanmaya başlayan şairin Bir Portakalın Aşkı (1959), Çetin bir Kış (1964), Üçüncü Kitap (1969), Sonsuz bir Çağrı (1976), Gerçek Aşk (1989), Anne ve Çocuk (1992), Yeni Şiirler (1995) ve Litrelerce Su (2006) adlı şiir kitapları vardır.
Modern İsrail şiirinin önemli temsilcilerinden feminist, aktivist ve şair Dalya Rabikoviç ilk eserlerinde İbranice Tevrat üslubundan beslenen arkaik bir dille Kitab-ı Mukaddes’in tüm katmanlarından faydalanırken Eyüp, Mezmurlar, Süleyman Özdeyişleri, Vaiz ve Ezgiler Ezgisi gibi şiirsel formdaki Eski Ahit bölümlerini kullanır. Bu bölümlerde geçen anlaşılması zor, nadir ve kadim ifadeleri şiirlerine yedirir. Üçüncü Kitap adlı eseriyle birlikte günlük konuşma dili İbraniceye yakınlaşan şair politik sloganları, şarkı sözlerini, askeri jargonu ve Yiddiş ninni örneklerini öne çıkarırken edebi ve kutsal Yahudi metinleriyle bağlarını koparmaz. Anne ve Çocuk adlı kitabıyla da artık tamamen kadın, çocuk ve Filistinliler meselesine yönelir.

Hıttîn Boynuzları
Sabahın ilk ışıklarıyla tuhaf gemiler göründü denizde
pruvası ve pupası kadim bir tarzdaki.
On birinci yüzyılda Haçlı gemileri yelken açmış,
krallar ve parya.
Altın ve yağma sandıkları yuvarlanıyor liman boyunca
altın gemileri
altın iskeleleri.
Güneş ışıl ışıl parlatıyor onları
alev ormanları.
Güneşin ışıldaması ve dalgaların kabarmasıyla
yükseldi ruhları Bizans’a.
Ne kadar acımasız ve saftı bu Haçlılar.
her şeyi talan ettiler.
Köylüler kapıldılar sınırsız bir korkuya
kızlarını ellerinden aldılar zorla
mavi gözlü torunlar peydahladılar onlara
utanç verici.
Düşünmediler şereflerini bir dakika.
Pruvası dar gemiler ilerliyor Mısır’a doğru
İhtişamlı birlikler yürüyor Akka’nın üzerine, elektrikliler sanki.
Her biri hızlı bir süvari, psikopos duası taşıyan.
Büyük bir kurt sürüsü.
Nasıl da ışıldadı onların mavi gözleri
rüzgarda sallanan hurma ağacını görünce.
Nasıl da sıvazladılar salyalarıyla sakallarını
kadınları çalılıklara doğru sürüklerken.
Sonra inşa ettiler pek çok kale
keskin nişancı kuleleri, bazalt duvarlar.
Köylerdeki artık yetişkin olan piçleri,
hayret ediyordu onlara.
On ikinci yüzyılda gözü görmez oldu Marquis of Monfort’un.
Celile rüzgârları uğulduyordu kasvetli kalesinin üzerinde.
Doğudan kavisli bir kılıç havaya kalktı, soytarılara bir sopa gibi.
Selahaddin geliyordu doğudan, rengârenk kıyafetler içerisinde.
Yaban öküzünün boynuzlarıyla saldırdı onların kalçalarına ve bu kâfir köpeğin bacaklarına.
Selahaddin bitirdi işlerini
Hıttîn boynuzlarında.
Kalmadı artık ülke üzerinde bir sözleri.
Ne yaşam sonsuz ne de Kudüs.
Ne kadar acımasız ve saftı bu Haçlılar.
Her şeyi talan ettiler.
Pencere
Çok zamandan beridir ne yaptım?
Doğrusu hiçbir şey yapmadım senelerce.
Sadece pencereye baktım.
Yağmur damlaları sızdı çayırlar arasına,
yıllar boyunca.
Yumuşak ve güzeldi bu çayırlar.
Üzerinde dolaşırdı karatavuklar.
Sonra minik minik çiçekler açtı sıra sıra
baharda ekseriyetle.
Ardından laleler,
İngiliz nergisleri,
aslanağızları,
özel bir şey değil.
Hiçbir şey yapmadım ben.
Yaz ve kış dönüp dolaştı çimen sapları arasında.
Uyudum mümkün mertebe.
Büyük bir pencereydi bu yeterince.
Ne lazımsa
gördüm pencerede.
Mekanik oyuncak bir bebek
Bu gece mekanik oyuncak bir bebektim
döndüm bir o yana bir bu yana, her tarafa,
sonra yüzüstü düştüm yere, ayrıldım parçalara
bir araya getirmeyi denediler beni, mahir bir elle.
Artık toplama bir bebektim
her hareketim ölçülü ve itaatkardı,
Yine de hasarlı bir oyuncaktım
asma bıyığının tuttuğu kırık bir dal gibi.
Hemen arkasından bir eğlenceye dans etmeye gittim
ama koydular beni kediler ve köpeklerin yanına
oysa ki her adımım ritmikti, hesaplıca.
Saçlarım altın sarısı, gözlerim masmaviydi
bahçedeki çiçeklerin rengindeydi üzerimdeki elbise
hasır şapkam da süslenmişti bir kiraz tanesiyle.
Dalya Rabikoviç
İbraniceden Çeviren: Alper Sarıbaş
Kaynakça
Klinov, R. (Der.). (1995). דליה רביקוביץ כל השירים עד כה. Tel Aviv: Hakibbutz Hameuchad.
Bloch, Ch. ve Kronfeld, Ch. (2009). Hovering at a low altitude. The Collected Poetry of Dahlia Ravikovitch.