Neslihan Yalman
Neslihan Yalman

 “so say we all” – BSG

o canavar gelecek

o canavar fırtınada çıplak ayakla yürüyerek
size deccal çekicini beton saplayarak gösterecek

orada, şiirin teknik olanaklarını
sorgulayamayacaksınız

tecavüze uğrayan zihin
bağırmaktan başka debelenme bilemez

diliniz alçıları süpüren artçının kelepçelediği
kasalarda kasap köpeklerle hazır ola duracak

şimdiden yaklaşan kalıtım savaşıdır
kızışmış antik fırın ensenizde yanıyor

bu esnada, -büyük büyük ROMA

bildiğini papirüsten okumayacak

galerilerde hinlikle gülümseyen
mağara insanlarının vahşetini harekete geçirecek içgüdüler

et yemeyenler birbirini morfinsiz yiyerek
enternasyonalle basacaklar yosunlu devlet binalarını

susuzluk susuzluk

-kabuğunu tekmeleyen tanrıça ilahi

zombiler kurumsal belgelerle iç işlerinde kadrolaşacak

psikolojileri allak bullak olacak belediye otobüslerinin
şarampoller yerlerinden fırlayıp, üstünüze yuvarlanacak

babam öldü, öldü ve hiçbiriniz gibi
tabutunu çiçekli cümlelerle kaplamadım

saybörg kişiliğimin tarihteki karşılığını bulamadım henüz
çoğunuzun gevezeliğini çevirince boş kümeye dönüyor

matematik kurallarıyla başarılı ilişkiler yürütemiyorum
bir sıfır sıfır bir bazen bisırfır

dünyaya gelmekten memnun değilim
otelin balkonunda bahçemi birayla sulayamıyorum

mendil uzatamıyorum altında
tecrübelerimi sivrilttiğim şeffaf bıçakla
alnınıza net yazılar oyamıyorum

herkes masumunu düşünmeden harcıyor

öyle günler geliyor ki, kapı kıran

küllerim kartallarla tozlaşsın istiyorum
atoburlarla, boş tencerelerde, pazar tezgâhlarında

beni sevmeyen kim varsa, boynunu
mücadeleye kurban eden vaşağın hizasına eğip
son ısırığı almakla yalıyorum kalın ensesinden

yüklenin demir pençenizle

çığlıklar karmaşanın hazzında boğulacaktır

cebimde kafatasını gururla gezdirerek
derisini derime kan nakliyle geçirmek istediğimle
büyü kıyımları büyütüyorum kalpten bahsederken

onun adı katil aşktır

kiralık kesici dişlerimi ağacın kovuğuna sürtüyorum

parmaklardan anahtarlık. gözlerden tespih

kalenin erimiş kurşuna benzeyen yumuşaklığı görünüyor
dokusu zedelenmiş çağda net biçimler yok

günü gelince kaktüs de oklarından soyunacaktır

çünkü, bedenim sinirleriyle altmış kilo çekiyor
onu taşıyacak kolları kas yapmadı zamanın

sevdiğim herkeste ağır yalnızlığımı gördüm
geleceğe uzay kapsülüyle fırlatılacak sözlerimi

ilk robotun hangi elimi nasıl sıkacağını düşünerek
Arthur C. Clarke’ın fotoğrafı yüzüme yapıştı

her zeki yaşadığı toplumun aptallarıyla
aynı masada oturmak zorundadır

engin bir edebiyat cumhuriyetinin
fethedilemeyen kara parçasıyım
yüzyıllardır yıkanamayan kirli çarşafın önünde

o canavar gelecek -büyük büyük ROMA

o canavar size virütik öpücükler attığında
evlerinizi parçalayan balistik füzelerin
teninizi kanola yağıyla haşladığı
çokuluslu torunlarınızdır

yere düşürdüğünüzde yapışan

“what the freak?”

tam ablukayla yarı hafızanızda
koleksiyonudur geçmişin bugün felaket

Neslihan Yalman

* Bu şiir bir diziye adanmıştır, dizinin bir bölümüne.