“Elî, Elî, lema şevaktani?” (Matta İncili, 27:46)

Sıkıcı bilgilerle başlayalım: Tanrı (Rab, Yehova) en sevdiği ve seçtiği halk olan İsrailoğulları ile iki ahit imzalamıştır. Yani iki kere anlaşma yapmıştır Beni İsrail ile. Bunlardan ilki Eski Ahit (ki her biri birbirinden enteresan 39 kitap içerir), ikincisi ise özbeöz oğlu İsa (aracılığı) ile yaptığı Yeni Ahit’tir (ki bunda da 27 kitap bulunmaktadır).

Çok gerekli değil ama madem malumatfuruşluğa soyunduk, hakkını verelim, bir galat-ı meşhuru düzelterek devam edelim: Tevrat (ya da Tora) Yahudilerin kutsal kitabının bütününü anlatmak istediğimizde kullanacağımız doğru sözcük değil; doğrusu Eski Ahit (ya da Tanah). Tevrat, Eski Ahit’in içindeki ilk beş kitaba verilen isim. Musa’ya indiğine inanılan kitaplar bunlar, bu yüzden Musa’nın Beş Kitabı olarak da adlandırılır.

Kitab-ı Mukaddes (Kutsal Kitap) ise yukarıda anılan 66 kitabı, yani Eski ve Yeni Ahit’i kapsayan kitaptır. Hristiyan geleneği, ufak tefek farklarla, bu 66 kitabı kabul eder. Bizim yaygın kullanımda İncil dediğimiz kitap, aslında Kitabı Mukaddes’e karşılık gelir. İncil, aynı zamanda yalnızca Yeni Ahit’i karşılamak için de kullanılır. Ve dahası, Yeni Ahit’in içerisindeki ilk dört kitabın her biri (Matta, Markos, Luka, Yuhanna) de birer İncil’dir.

Karışık mı geldi, ama Tanrının işlerinin kolayca anlaşılabileceğini kim söyledi ki!

Haydi o zaman daha da sıkıcı bilgilerle devam edelim: Yukarıda andığımız dört İncil yazarı kafadar dışında da İncil yazanlar olmuştur ve fakat edebiyattan da bilirsiniz, kanona dahil edilmemişseniz işiniz hayli zordur. Kitabınızı bastıramazsınız, bastırsanız satamazsınız, kitap eklerinde yer alamazsınız, reklamınız yapılmaz ve sonuç: Sizin kitabınız, demek ki, kanona dahil edilenler kadar iyi değilmiş. Bunu siz bile böyle kabul etmeye başlarsınız artık. Yetim İsa’dan sonra 325 yılında toplanan İznik Konsülü’nde kanona dahil edilmeyen diğer İncillerin yazarları da böyle düşünmüş olmalı; küskün, başarısız ve talihsiz. Fakat, kanona dahil edilmeyen bu kitaplar (ki bunlara Apokrif Kitaplar diyoruz, apokrif Grekçe’de “gizlenmiş” anlamına gelir) tıpkı bugünkü yeraltı edebiyatı gibi alternatif biçimde yaşamaya devam etti. Bu apokrif kitaplarda, kanonik İncillerde göremeyeceğiniz şeyler okuyabilirsiniz. Kimisinde İsa’nın başka mucizeleri öne çıkar, kimisinde (tartışmalı da olsa) İsa’nın Muhammed’i ismen müjdelediğini görürsünüz.

Kanonik olsun olmasın İncil yazarlarının hiçbiri Yetim İsa’nın doğumuna şahit olmadı, hatta bazıları İsa’yı hiç görmedi. Nedir, bu durum onları İsa’nın doğumunu anlatmaktan alıkoymadı. Demek ki İsa’yı ve yaşadığı olayları anlatmak için tanıklık etmenize, şahit olmanıza gerek yok. Madem öyle, Jose Saramago’nun yazdığı romanı (İsa’ya Göre İncil) apokrif bir İncil olarak okuyabilirsiniz rahatlıkla. Ben böyle kabul ederek okudum.

İsa’ya Göre İncil diğer tüm İncillerden farklı olarak İsa’ya, onun duygularına, yaşadığı insani acı ve sevinçlere, ikilemlerine, kederine, hazlarına ve aşkına (Mecdelli Meryem) en çok yer verendir. Ve fakat İsa’yı diğer İncillerin anlatımından tamamen soyutlayarak yapmaz bunu Saramago, hatta birçok yerde Kutsal Kitap’tan alıntılarla destekler anlatımını. Belli başlı olayları yok saymaz, yalnızca bunlara bir İncil yazarı olarak farklı yorumlar getirir. Elbette Saramago’nun ironisi, aşina olduğumuz güzelim üslubu da eşlik eder İsa’nın hikayesine ve bu da diğer tüm İncillerden daha değerli kılar bu romanı / İncil’i ya da bu roman-İncil’i.

saramago

Yetim İsa benim şimdiye kadar okuduğum, bildiğim tüm mitoslardan daha etkileyici. Birkaç nedenle. İsa’nın doğumundan başlayarak başına gelenler zaten yeterince trajik. Vaziyet böyleyken devrimci değil reformcu olduğu, Yahudiliği ihya etmek için çabaladığı halde öldükten sonra adına kitaplar yazılması, yeni bir dinin kurucusu gibi ilan edilmesi… Ah İsa abim, ah! O öldükten birkaç yüzyıl sonra başlayan ve şiddeti giderek artan Kilise zulmünü, vahşetini filan saymıyorum bile. İçim kaldırmıyor. Düşünsenize, kaskatı ve şekilci bir ibadetler bütününe indirgenmiş olan bir dini geleneği sevgi ve merhametle iyileştirmeye çalışan bir adamın adına seferler düzenlenip sayısız insan öldürüldü. Üstelik bu mezalimin hatırı sayılır bir kısmı da Hristiyanlar tarafından yine Hristiyanlara yapıldı. Hayatta bundan daha trajik bir hikaye duydunuz mu siz? Saramago İncilinin sonlarına doğru, İsa’nın Celile Gölü üzerinde bir kayıkta Şeytan ve Tanrı ile 40 gün süren sohbeti sırasında Tanrı’nın ağzından bu zulmün ilk haberlerini alırız. Tanrı biliyordur olacakları, zamanın kendisi olduğu için bunlar onun için olup bitmiştir bile ya da olmuş olanlarla olacak olanlar arasında bir fark yoktur Tanrı açısından. İsa, olacakları duyunca anlaşmayı bozmak ister:

“Ahdi fes etmek istiyorum, bundan sonra seninle bir işim olmasın, ben de her adam gibi yaşayayım.” (s. 301) Fakat daha fazla insanın tanrısı olmak isteyen Tanrı, bırakmaz İsa’yı, artık sözleşme imzalanmıştır, herkesin rolü bellidir. Çıkış yoktur. “Bahsettiğim kilisenin temeli, sağlam olsun diye, ete atılacak, duvarlarının harcına yas, gözyaşı, acı, çile, ve ölümün her biçimi karıştırılacak.” (s. 309)

Gelecekte kendi adına yapılacakları öğrenen ve anlaşma gereği kurban olacağını bilen İsa, korkunç kederlidir. Yalnız hisseder. Neyse ki bazen onu sorgulasalar da her daim yanında olan havariler vardır. “Simun’un kardeşi Andreya dedi ki, Biz seninle olacağız, çünkü senin gücünde bir adam, boynuna bağlı değirmen taşından daha ağır bir yalnızlığa mahkumdur.” (s. 274)

Saramago İncili’nde İsa’nın dirilişi yer almaz, roman Yetim İsa’nın çarmıhta acılar içinde ölmesiyle son bulur. “İsa kandırıldığını anlıyor, kurban edilen kuzu gibi kandırıldığını, hayatının ta başından beri ölüm için tasarlandığını. Yanı başından akıp tüm yer küreye taşacak olan kan nehrini ve sonsuz acıyı hatırlıyor ve Tanrı’nın gülümseyen yüzünü gösterdiği açık göğe bakıyor ve haykırıyor, Ey insanoğlu, affet O’nu, çünkü ne yaptığını bilmiyor.” (s. 363)

Tanrıyı affedip affetmemek size kalmış ve fakat kitaplı, gelenekli, bol ikonalı ve merasimden geçilmeyen Roma Kilisesinin kitapsız ve allahsız Saramago için, Saramago’nun ölümünün hemen ardından yayımladığı kalpsiz (ve ikinci kısmı yalan yanlış olan) açıklamayı okuyunca Kiliseyi affetmeyeceğiniz kesin:

“Saramago din karşıtlığının akıl hocalarındandı. O, hiçbir metafizik inancı kabullenmeyen, hayatının son anına dek tarihsel materyalizme, bir başka deyişle Marksizme inatla bel bağlamış bir insandı. (…) Haçlı Seferleri’nin veya engizisyon düşüncesinin bile uykularının kaçmasına neden olduğu Saramago, kültürel ve dinsel kıyımları, ‘temizlik’ girişimlerini görmezlikten gelmeyi yeğlemişti.”

Hamiş: Karikatür, Saramago’nun ölümünden sonra yayımlanmış. Saramago okuyan Azrail şöyle diyor: “Eyvah, ben ne yaptım!” Kıssadan hisse: Saramago’yu okumakta geç kalmayın, sonra siz de pişman olmayın.

Onur Çalı