Edebiyat ortamımız, ülkemizin hali pür melalinden farklı değil. Yani, kaos hakim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az vesaire. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Kağıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı sonrakiler gibi, kusurlarıyla güzeldir. Kendimize ait, bize kendi yolumuzu açacak güzel yanlışlarımız olmazsa ne anlamı var yazmanın?
Bu ve benzeri düşüncelerden hareketle ilk kitaplarını çıkarmış yazarlarla söyleşi yapma fikri gelişti. İlk kitabını çıkarmış her yazara sorulabilecek ortak sorular belirlemeye çalıştık. Samimiyetle sorulan sorulara verilecek sahici cevaplar, belki, ortak dertlerimizi anlamaya, birlikte düşünmeye vesile olur. Hiçbir şey olmasa bile, bir yazar dostumuzun ilk göz ağrısının heyecanını paylaşmış oluruz.
Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti?
Uzun bir zaman şiir yazmaya çalıştım. Ortalamayı yakaladığım anlarım da oldu şiirde. Öyle ki 2014 Arkadaş Z. Özger şiir ödüllerinde ismim de anıldı. Fakat adını koyamadığım bir eksiklik söz konusuydu benim şiirimde. Sıddık Akbayır hoca bana bir ağbi kadar yakındır. Eşlerimiz kardeştir. Şiirlerinde anlatıyorsun; senin dilin kurmacaya daha yatkın, dedi. Sağ olsun; emeği çoktur üzerimde. Bugün dahi rehberliğine ihtiyaç duyarım onun. Böylelikle öykü yazmaya (okumaya değil) biraz da geç bir yaşta başladım.
Yazıyordum yazmasına da şimdi ne olacaktı bunlar? Takip ettiğim dergilere öykülerimi gönderdim ama cevap alamadım onlardan. Biliyorsunuz bazı dergiler yayımlamasa da öykülerin bir kısmına eleştiri yapıyorlar, benim öykülerim için bu bile söz konusu olmadı. Şiirden ötürü bu duruma efsunluydum aslında ya yine de insan yeise düşüyor. Sanırım yazarlığa ilk adım kabul edilmemekle başlıyor. Yazdığım her şeyi attım. Yeniden koyuldum yola. Bu esnada dergileri takip edip okumalarımı sürdürdüm. Göz ucuyla da bana yakın yaşlardaki kişilerin yazdıklarını süzüyordum özellikle ilk kitapları ve dergilerdeki genç imzaları. Liyakatsizlik her yerde maalesef… Yaşar Nabi Nayır gençlik ödüllerinde denedim şansımı. O da olmadı. Artık olmayacağını düşünüyordum. Okur olmak da fena değildi hani. Sonuçta okuru olmadan metin nedir ki? İyi bir okur olmak fikri kafamda olgunlaşıyordu. Son anda Aykut Ertuğrul ve Post Öykü çıkageldi. İlk kez bir kişi bana olumlu bir şeyler yazdı. Gerisi de böyleyken böyle işte…
Yazma uğraşınızı neden başka bir türde değil de öyküde yoğunlaştırdınız?
Bir önceki soruda bunun cevabını verdim sanki. Sıddık Akbayır’ın bir tavsiyesiydi bu. Bununla birlikte şiir yazmaya (karalamaya) da devam ediyorum. Ben öykü, roman, anlatı olarak değil de kurmaca metinler olarak bakıyorum bütün yazılanlara. İlerleyen dönemlerde de türlerin birbirine daha yakınlaşacağı ve kurmaca alanda hibrit diyebileceğimiz metinlerin ağırlığını hissettireceğini düşünüyorum.
Yayınevini nasıl belirlediniz? İlk kitabınızın yayımlanma sürecinde neler çektiniz?
İlk sorunun en kestirme cevabı Aykut Ertuğrul nerdeyse ben orda olurum. Zira yazdıklarıma değer verdi. Onları önemsedi. Beni kişisel olarak tanımadan, in miyim cin miyim bilmeden dosyamı basmayı teklif etti.
Ben dergi için Aykut Ertuğrul’a öykülerimin çoğunu dosya halinde göndermiştim zaten. Fakat dosyamın bir kitap olabileceğini düşünmüyordum. İnsan yıllarca yazdıklarıyla kabul görmeyince yazdıklarının kıymetsiz olduğuna kendini iyiden iyiye inandırıyor sanırım. Öyle ya da böyle ben kitap teklifini kabul ettim. İlk dosyaya yeni öyküler ekledim, bir kısmını çıkardım. Şunu tekrara düşsem de yeniden söylemek istiyorum; ben yayımlanma sürecinde çekmedim çileyi. Benim çilem ‘uzakta’ birinin merkezdeki korunaklı daireye girememesiydi.
Kitabı yayıma hazırlama sürecinde size yol gösteren, yardımcı olan bir editörünüz oldu mu?
Kadir Daniş editörlüğünü yaptı kitabın. Süreç esnasında benimle her zaman iletişim halinde oldu. Her konuda fikrimi aldı. Büyük değişiklikler yapmadık öykülerde. Bunun öncesinde de zaten Aykut Ertuğrul dosya için gerekenleri söylemişti bana, buna dosyanın ismi de dâhil.
İlk kitabınızla hayatınızda neler değişti? Neler ummuştunuz ne buldunuz?
Bu söyleşi hayatımdaki değişimin bir işareti değil mi?
Elbette kitaptan sonra bambaşka bir dünyanın beni beklediğini düşünmüyordum. En büyük değişim verdiğim emeğin bir karşılığını görmüş olmamdır.
Yıllardır benim bir şeyler yazdığımı bilen ailem, kuzenlerim, hala, teyze cümbür cemaat benden çok sevindi diyebilirim. Hep birlikte keyfini çıkarıyoruz; bir de böyle yeni bir şey var hepimizin hayatında artık.
Balıkesir’in küçük bir ilçesi olan Savaştepe’de yaşıyorum. Burada herkes her şeyi duyar. Kitabımın çıkması hem öğretmen ve yönetici arkadaşlar hem de yakınımdaki insanlar tarafından mutlulukla karşılandı. Fakat sosyal hayatımda her şey olduğu gibi devam ediyor. Örneğin her salı akşamı halı saha maçına giderim, maç sonunda eczacı Fazlı ağbi her hafta yoklayıp: “Ali hocam karşı bağlar yapsak mı, iki tane iyi gider” der. Kitap çıktıktan sonra da aynı muhabbet devam ediyor. Demirspor galip gelince seviniyorum, mağlup olunca derin bir sessizlik çöküyor dünyama.
Telif aldınız mı?
Sözleşme şartlarına göre vakti geldiğinde alacağım.
Dergiler için edebiyatın mutfağı denir. Siz salona, misafirlerin karşısına çıkmadan önce mutfakta ne kadar zaman geçirdiniz?
Şiiri de işin içine katarsak 2007’de ilk şiirim Bireylikler dergisinde yayımlandı. Fakat ilk öyküm 2017 yazında yayımlandı. Öykü bağlamında Post Öykü ve Muhayyel dışındaki dergiler tarafından istikrarlı bir biçimde reddedildim : )
Kitabınız yayımlandıktan sonra yakın çevrenizin, okuma-yazma uğraşınıza ilişkin tavırlarında değişiklik oldu mu? Yazıyla ilişkinizde ciddi olduğunuza ikna oldular mı? Kitap size bu anlamda bir özgürlük alanı kazandırdı mı?
Eşim her zaman yaptığım işe kıymet veriyordu zaten. Kitap olmasa da o yaptığım işe değer vermeye devam ederdi muhtemelen.
Çekirdek ailem dışında Adana’da çok okuduğumu bütün çevrem ve geniş ailem biliyordu da yazdıklarımın değeri konusunda bir kısmı dışında pek kimseyi ikna edemiyordum. Kitap onları ikna etmiş olmalı. Tavırlarındaki en büyük değişim ne olur derseniz; muhtemelen köye gittiğimde bu yaz bir iki birayı bedava içerim : )
Peki, bundan sonra?
Bekliyorum. Bugünlerde sık sık yazmaktan ziyade okumam gerektiğini düşünüyorum. Bunun en sistemli yapıldığı yer bana göre her şeye rağmen akademi. İngiliz Dili ve Edebiyatı okudum ben. Yeni Türk Edebiyatı alanında da Yüksek Lisansımı tamamladım. Bu yaz doktora için sınavlara gireceğim.