Stefan Grabiński, kendisini iblisbilim ve büyü konusunda uzman olarak gören Polonyalı bir korku-kurgu yazarıydı. Polonyalı Poe olarak ün yapmıştı ancak Poe’dan pek çok açıdan farklı bir yazardı. Poe, çağdaş ve bilimsel bilgi sınırlarının ötesinde olabilecek şeylerden etkilense de mistisizme karşıydı. Buna karşılık Grabiński, materyalizmi reddetti ve Neo-Platonizme yöneldi. Hayatı boyunca yoğun olarak ruhaniyet, Hristiyan mistisizmi ve Hint Vedaları gibi doğu dinleri metinlerini okudu, teozofi ve şeytanbilim hakkındaki eserlerle ilgilendi. Ateşli bir panteistti. Demonoloji ilgi alanıydı. Stefan çocukluğunda uzun süren hastalık dönemleri geçirdi ve yatakta yatarken sık sık kitap okudu. Sürekli yatakta olmak onu biraz münzevi hale getirdi ve önyargılarını karanlık fantezi ve mistisizm lehine besledi.

Roman yazarlığının yanı sıra Stefan Zalny (Zalny efkarlı, acılı anlamına geliyor) müstearını kullanarak birçok öykü de yazdı. 1906 yılında ilk kısa öykülerini yazmaya başladığında annesi ilk okuru ve eleştirmeni oldu. Roman ve hikayelerinde uğursuzluklar, tuhaf yaratıklar, cadılar, ruhlar, yeraltından gelen mistik mesajlar, doppelgänger (yaşayan kişinin kendi kılığına giren hayalet) ve oryantal mistisizm konularını işledi. Ne yazık ki eserleri İngilizceye de çevrilmiş olmasına rağmen ülkesinde ve dünyada unutulan bir yazar oldu. Oysa ki romanları ve hikayeleriyle sinema için de ilham kaynağı olmuş eserlerinin uyarlamaları yapılmış.

Demiryolu hikayelerinden oluşan Hareket İblisi, Stefan Grabiński’nin Türkçeye çevrilen tek kitabı. Osman Fırat Baş’ın Lehçeden başarılı çevirisiyle Okuyan Us Yayınevi’nin Ex-Libris dizisinde basılmış. İthaki Yayınları’ndan da çıkmış. Demiryolu, tren istasyonu ve trenlerin içinde geçen gizemli, mistik, ürperten on üç öyküden oluşuyor kitap. Birbirinden ilginç karakterler var öykülerde. Trenle yolculuk yapmayı alışılmadık tarzda seven yolcular, sadece “hareket”le yaşam enerjisi bulanlar, vagonda aniden beliren, oraya nasıl geldiğini bilmeyen karakterler, yolculardan nefret eden kondüktörler, tren kazalarını etüd ederek gelecek kazaları hesaplamaya çalışan istasyon şefi, kurmaca aktarmalar peşinde bir yolcu bunlardan sadece birkaçı. Ne olduğu anlaşılmayan uğursuz yaratıklar, aniden ortadan kaybolan ya da aniden ortaya çıkarak ortalığı birbirine katan trenler, akıl almaz kazalar ve demiryolu efsaneleri öykülerin çoğunda yer alıyor. Hikayeler okuyucuyu gerçeküstü bir atmosfere taşırken bir yandan da yazarın ilgi alanı ve uzmanlığı konusundaki bilgileri araştırmaya yöneltiyor. Hinduizm ve Hinduizm Kozmolojisi, paralel evren, doppelgänger, engramlar, tellurik akımlar gibi konulara merak uyandırıyor.

Öykülerde demiryolu ve trenlerle ilgili teknik detaylar kurguların içinde kritik öneme sahip. Teknik kavramları anlamaya çalışmadan yapılan bir okuma metni algılamayı zorlaştıracağı gibi okuma zevkini de olumsuz etkileyebilir. O yüzden dikkatli okurlar hikayeleri daha iyi kafasında canlandırabilir.

Okuyanus Yayınevi baskısının muhteşem kapağından da söz etmek gerek. Ebru Demetgül’ün tasarladığı farklı ve çarpıcı kapak diğer baskılara göre kitabın içeriğini daha iyi yansıtıyor.

Gecenin ıssız karanlığında sisli ve soğuk bir kış akşamında gizemli bir yolculuğa hayır diyemeyenlere, tren ve seyahat tutkunlara özel bir kitap.

Nilüfer Ataç Canbayır