
2015-09-29 Baharat Serpiyor
Ö’ler, Ü’ler getirdiniz dilimize. O güzelim kelimeleri dilimize baharat gibi serptiniz. Bir satıra, bir cümleye, sayfalara inanılmaz güzel, renkli, iştah açıcı, lezzetli baharatlar gibi ağıyor ve serpiliyordu sıfatlarınız, edatlarınız, kafiyeleriniz ve ünlemler ve üç nokta! Neler biliyorduk hakkınızda? Konuştuğunuz herkese anneniz sizi doğururken öldü diye anlatıyordunuz. Annesiz büyümüşlüğünüz, anasızlığınız, bir annenin sıcaklığını, bir anne gülüşünü, bir annenin varlığının verdiği güveni hiç tatmamış olmanız şiirinizde bir doğurganlık, biraz çekimserlik ama daha çok hayata karşı bir sitem olarak göründü bize. O şiirlerinizin çoğunda destanlar, o destanların çoğunda da yapayalnız kahramanlar ağaç kovuğundan çıkar, mağaradan gelir, anasız babasız, ruhu yarım, kalbi kırıktırlar. Biri bir çanak sıcak bulamaça biraz tarçın, biraz pudra şekeri serpse, gözleri yaşarır. Tarçın, bulamaçı bey sofrasına yakıştırır. Sizin şiiriniz edebiyatımızın tarçınıdır.
2015-11-03 Soy Sop
Daha da, daha da fazla şeyler bulalım diyorduk seninle övünç duymak için. Öyle övünç duyalım ki çocuklarımız, torunlarımız, gelecek kuşaklara hiçbir şey kalmasın. Her şey, her şey yapılmış olsun.
Gittik, baktık. Askerden tezkereni almadan ayrılmışsın. Yani bir asker kaçağısın. Bir asker kaçağı olarak ölmüşsün yani. Kahramanlık destanları düzdüğümüz sen o ırmakta boğulup efsaneler yaratan, adına halk hikayeleri, halk türküleri adanan sen bir asker kaçağıymışsın meğer. Rezil ettin bizi. Allah belanı versin.
Ordu yola çıkıyor. Sefere. Nereye olduğu belli değil. Ama hep batıya, hep batıya. Sonra kuzeye. Yol üstündeki kasabalara, şehirlere haberler gönderiliyor. Kadınlar banyo yapmasın, duş almasın. Islak bezlerle silinsinler. Damat havlularıyla ova ova kurulansınlar. Havlular taraçalara asilsin. Hep beraber yapılsın bu. Çamaşır bayramı! Çamaşır bayramı!
2015-12-21 Şimdiki Zamana Gazel
Kısacık bir hikaye. Şimdiki zaman hakkında. Unutulmayacak ama. Ama geçtiğinin bile farkında değiliz esriklikten. O kadar kısa.
2016-02-07 Şişman Kraliçe
Sadece bir gece, bir tek gece uyurgezer gibi yürümeye çıktığını, Marmara Denizinin en uzak kıyısına Adalar’dan yüzerek değil ama float ederek yani suyun üstünde yüzdürülerek getirildiğini biliyoruz. Bunun yanında tam otuz üç sene yiyip içtiği ama tuvalete gitmediğini, gitmediği için de şişip sarayı doldurduğu, saraydan sarkan yerleriyle ta içanadolu bölgesine, doğu anadolunun yaz görmeyen yerlerine, Ağrı dağına, ordaki çobanlara kadar ulaştığını biliyoruz. Vücudunun erişebildiği yerlerdeki tebasının tümünü kadın erkek çoluk çocuk yediğini, sadece beşiktekileri bıraktığını, beşiktekiler için de Darüşşafaka vakfının kurulması için üç kese altın verdiğini biliyoruz.
2016-02-16 Berber Koltuğu
Bir berber hikayesi. Yıllar boyu, çocukluğundan beri aynı berbere giden birinin hikayesi bu. Necati Güngör’ün anlattığı Cevat Çapan hikayesi gibi. Berber ölüyor, dükkanı oğlu devralıyor. Adam hala aynı berbere gidiyor. Adam, yani müşteri, bir gün kanser oluyor. Şua tedavisi görüyor. Saç-sakal her şey gidiyor. Ama o gitmeden önce, berber o gelecek diye usturaları biliyor, makasları temizliyor, sıralıyor, her şeyi hazırlıyor. Adam geliyor, takkeyi çıkarıyor. Takke değil de kukuleta gibi şeyi sıyırınca görüyoruz ki ayna gibi parıl parıl. Geçiyor, berber koltuğuna kuruluyor. Berber güzel bir masaj yapıyor ona. Masaj diye bir şey duymamış ikisi de ama. Ova ova yapılıyor böyle işler o diyarlarda.